Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Aralık '08

 
Kategori
Ankara
 

20. yüzyılın en büyük lideri Ankara'da!

20. yüzyılın en büyük lideri Ankara'da!
 

Fotoğraf:www.kelebeksim.blogcu.com


Bugün, büyük önder Mustafa Kemal'in Ankara'ya gelişinin 89. yılı! Onun fikirlerine zihnen, eserlerine yürekten bağlı olanlar, onu yeniden aynı coşkuyla karşılıyor, derin bir saygıyla anıyoruz.

Tam 89 yıl önce, bugün, Atatürk ve Temsil Heyeti'nin üyeleri, 27 Aralık 1919’da, saat 14.00’de, Dikmen sırtlarından Ankara’ya gelmişlerdi.

Ankara ve tüm çevre halkı, Atatürk ve arkadaşlarını büyük bir sevgi ve sevinç gösterisi içinde karşılamış, davullar çalınmış, oyunlar oynanmış, seğmenler gösteriler yapmışlardı. Bu karşılama büyük önderimizi çok duygulandırmış, tüm karşılayanlara teşekkür ederek içinde bulunduğumuz durumu, bundan nasıl kurtulacağımızı belirten bir konuşma ile, umut ışığı arayan halkına umut ve direnç aşılamıştı. Bugünlerde de böylesi bir aşıya çok ihtiyacımız var!

O yıllarda Ankara’da yayınlanan haftalık Ankara Dergisi, Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’da karşılanışını 29 Aralık tarihli sayısında şöyle yazıyor; “...Karşılama hazırlıkları üç gün önceden başladı. Ankara’nın her yanında bir şenlik, bir bayram havası yaşanıyordu...

O günleri yaşayan Naşit Hakkı ise, Mustafa Kemal’in gelişini şöyle anlatıyor; “...27 Aralık 1919’da, yiğit Ankaralılar, Kızılyokuş’tan eskimiş bir otomobil içinde inen bir çift gök rengi gözün derinliklerinde vatan ufuklarından esaret bulutlarının dağılışını görmüşler, yurdun kurtuluşuna inanmışlar ve onu edebi reis tanımışlardı. Yassı bir deri kalpağın altında zayıf bir yüz, kaç ay, kaç yıl ve yıllar milleti için rahat nedir görmemiş çelikleşmiş, sarı bir çehre ve içe işleyen sıcak bir bakış. Boz palto altında sivil bir yol elbisesi, kumandanca bir yürüyüş. Mustafa Kemal Ankara’ya böyle gelmişti...

Nerede günümüzde bu coşku ve bu heyecan?


Aksine, son dönemlerde, Atatürk'çü anlayışların, kavram ve düşüncelerin toplumsal ve resmî yaşamdan tasfiyesine yönelik yaklaşım ve girişimler aralıksız çabalarla sürdürülmeye çalışılmaktadır. Ayrıca çağdaş, bir ölçüde objektif ve bilimsel tarzda yazıp çizen bazı entellektüel kesimlerde ise; 'yüzleşme', 'tabuları yıkma' ve 'insanîleştirme' yaklaşımları adı altında bir anlayış belirmekte; "...Eski, sert, 'rozet ve büst Atatürkçülüğü' bir işe yaramıyor, bunu değiştirip 'İnsan Atatürk' ü yaratalım..." deniyor! Bu tür yaklaşımlara, iyiniyetli olarak katılanlar da olabilir. Ne yazık ki bu tür girişimler daha çok, altında ulusumuzu ulus yapan temel değerleri, ilk bakışta masumca görünen yaklaşımlarla önce çözmeye, zamanla değersizleştirmeye ve ardısıra yıkmaya yönelik bir tuzak da taşıyor olabilir! Bu tür etkiler hemen değil, zamanla ortaya çıkabilecek ve toplumsal yönü çok önemli etkilerdir!

Bu bağlamda, büyük önderimiz ile ilgili olarak medya ve kamuoyunda yaşanan karmaşayı dikkatle, üzüntüyle ve kaygıyla izliyorum. Bu havayı dağıtmaya yardımcı olabilecek, yanıt niteliğinde, anlamlı bir çalışma ve sevindirici bir sonuç dikkatimi çekti. Bu özel ve anlamlı günde sizlerle paylaşmak istedim.

İşte, hem de bir yabancıdan bilimsel bir araştırma,

Amerikalı tarihçi ve psikiyatrist Prof. Arnold Ludwig, dünyanın çeşitli siyasi önderlerinin başarı ve önem derecelerini sınıflandıran 11 ölçeğe göre, Cumhuriyeti’mizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü, 20’nci yüzyılın en büyük lideri olarak nitelendirmiştir. Bu sonuç, halen ABD’nin Brown Üniversitesi’nde görevli olan, 2002 yılında yazdığı ve dünya liderlerini ele aldığı " Dağın Arslanı: Siyasi Liderliğin Doğası " adlı kitabıyla tanınan Prof.Ludwig'in objektif bir araştırma ve çalışması sonucu ulaştığı bir bulgudur (1) ( Yaptığım internet taraması sonucu, söz konusu kitabın Türkçe'ye çevrildiğine dair bir bulguya rastlayamadım)

Aslen psikiyatrist olan ve daha sonra tarih ve siyasi liderlik konularını incelemeye yönelen Ludwig, siyasi önderlerin neden ve ne kadar önemli ve büyük olduklarını tarafsız bir şekilde değerlendirebilecek bir ölçeği geliştirmek için uzunca bir süre çalışmıştır. Prof.Ludwig bu çalışmaları sonucunda, Jul Sezar, Napoleon ve George Washington gibi tarihi şahsiyetlerin, liderliği tanımlamak için ortak kullandıkları 11 kriterden oluşan bir sistemi inceleyip test ederek uyguladığını dile getirmiştir.

11 kriterden oluşan sistem,

Ludwig’in verdiği bilgiye göre bu ölçeğin kriterleri, " sıfırdan bir ülke yaratmak, toprakları genişletmek, iktidarda kalınan süre, askeri başarılar, sosyal tasarım ve dönüşüm gücü, ekonomik başarı, devlet adamlığı, güçlü bir ideoloji ortaya koyma, ahlâken örnek olma, siyasi bir miras bırakma ve ülkenin nüfusu" temel alınarak oluşturulmuştur.

Daha sonra, incelenen her lidere, bu kriterlerin her biri için, önem derecesine göre, sıfır ile üç veya yine sıfır ile beş değerleri arasında puanlar verilmiştir. Prof. Ludwig, kitabında, 20’nci yüzyıla damgasını vuran yüzlerce lideri bu sisteme göre karşılaştırdığını ve M. Kemal Atatürk’ün en üst sırada yer aldığını belirtmektedir.

Buna göre Atatürk, Ludwig’in kitabında bu 11 kriterden toplam 31 puan almıştır. Sıralamada ikinciliği, 30’ar puanla Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurucusu Mao Zedung ile II. Dünya Savaşı yıllarındaki ABD başkanı Franklin Delano Roosevelt elde etmiştir. Aynı ölçeğe göre, dağılan SSCB’nin son lideri Mihail Gorbaçov 24, İngiltere’nin efsanevi başbakanlarından Winston Churchill 22, Güney Afrikalı lider Nelson Mandela 20, eski ABD başkanlarından Bill Clinton ise 15 puan toplamışlardır.

O ve eserleri bir gerçekliktir ;

Günümüze damga vuran tarihsel kişilikler, bir zamanlar somut ve yaşayan gerçektiler, vardılar! Başardıklarını ve eserlerini zor koşullara karşın hissetmiş, tasarlamış, uygulamış ve tarihe kaydetmişlerdi. Ben böylesi ender ve özel şahsiyetlerin gerek bireysel ve toplumsal varoluşumuzu gerekse 'kendi gerçekliğimizi' zenginleştirmesi ve özgüvenimizi de pekiştirmesi gerektiği düşüncesindeyim. Aksi bir durum kanımca, aşırı dayatmacı, yozlaşmaya yüz tutmuş, günümüz sosyo-ekonomik, sosyo-politik ve sosyo-psikolojik gerçekliğinin yol açtığı ' ruh ölümleri 'nin faillerinin yanlış adreslerde aranması anlamına gelmektedir.

Amerikalı tarihçi ve psikiyatrist Prof. Arnold Ludwig'in eserini, objektif araştırma ve çalışmaları neticesinde ulaştığı sonucu işte bu açılardan anlamlı ve önemli buluyor, özgüven ve sevinçle sahiplenilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Bu analiz bende 11 Kasım 1938 tarihli gazetelerden TAN'daki başyazısında Zekeriya Sertel'in söylediklerini doğrularcasına anımsattı. Şöyle demişti Sertel o yazısında"...Ordularını taa Hindistan'a kadar geçiren Büyük İskender, 32 yaşında öldüğü zaman arkasında ne bırakmıştı? Bir hiç...Napolyon, ölümünden sonra arkasında ne bıraktı: Yıkık dökük bir Avrupa, Fransa'ya karşı kinle dolu bir dünya...Halbuki Atatürk, idealini hayatında hakikat sahasına çıkaran nadir bahtiyarlardan ve ender dehalardan biridir. O eşsiz eserini tamamlamış ve onu bizlere ebedi miras olarak bırakmıştır. O bize müstakil bir vatan bırakıyor. Genç ver zinde bir cumhuriyet bırakıyor. Milletine bu kadar büyük bir miras bırakarak hayatta gözlerini rahatça kapayan pek az adam yetişmiş veya hiç yetişmemiştir..." (2)

Eserlerinin ruhu vardır;

Bilinmelidir ki; başta Cumhuriyetimiz olmak üzere büyük önder M.Kemal'in halkı ve silah arkadaşlarıyla birlikte oluşturduğu eserler, günümüzün post-modern ve küresel oluşumlarının tam tersine 'içten' oluşumlardır, 'özlemli' oluşumlardır ve bu eserlerin önemli bir 'ruh'u vardır. Başta Cumhuriyetimiz olmak üzere bu eserler, bizler için, üzerinde titizlikle titrememiz, sahip çıkmamız, koruyup kollamamız gereken çok büyük olanaklardır. Fakat değer ve önemini çok iyi bildiğimiz ve yaşattığımız konusundaki inancım maalesef giderek azalmakta. Hele, egemen eğitim ve öğretim sisteminin bilinçsiz bir at yarışı ve yüzeysel enformatik dayatmalar içerisindeki gençlerimiz özelinde...(3)

Bu öylesi bir ruhtur ki,"...arkadaşlar, devrimlerin kendilerine has bir ruhu vardır, kutsallığı vardır. Devrimlerin unsurları vardır. Bunların aleyhine darbe oluşturacak sözler söylendiği zaman, davranışlarda bulunulduğu zaman bu ruh isyan eder...İyiniyet dışı, yaralayıcı ve hakir görücü bir nutku söylemek, Türk ulusunun kolları ve şakakları kanaya kanaya yüz senelik bir zamandan beri yenilik ve hürriyet yolunda attığı adımları kırmak ve onu geri çevirmeye teşebbüs etmektir..." (4)

Büyük hatip Hamdullah Suphi Tanrıöver'in, 13 Şubat 1923 tarihli TBMM oturumunda ' Yobaz bir mebusa cevabı' nda (Nejat Muallimoğlu'ndan aktarımla) yer alan bu paragrafda belitilen 100 yıllık süreç, günümüz itibariyle 185 yılı bulmuştur.

Tüm bunlara rağmen ayrıca bilinmelidir ki; ulusumuza karşı son dönemlerde - içerden ve dışarıdan bazı odakların elbirliğiyle - gerçekleştirilmeye çalışılan büyük yıpratma ve çözme hareketi , tarihsel ve objektif kazanımlarımız ve gerçeklerimiz karşısında süslü birer yalan örtüsü olmaktan öte bir anlam taşımamaktadır. Eminim ki, aydınlık ve güzel yarınlarımızda tarih de bunu böyle yazacaktır!

İ. Ersin Kabaoğlu.

27 - Aralık -2008. Ankara

Dipnotlar:


(1) A.B.D’nin Rhode Island eyaleti, Providence kentinde bulunan ve 1764 yılında kurulmuş olan Brown Üniversitesi, Amerika’nın en eski yedinci üniversitesidir. Kurum aynı zamanda Amerika’nın kuzeydoğusunda yer alan 8 seçkin üniversitenin oluşturduğu “Ivy League” adlı birliğin de bir parçası olup en iyi üniversiteler sıralamasında (en son-Forbes-) 12. sıradadır.

(2) Güneri Civaoğlu, 'Sağlam bir Atatürkçü (İnan Kıraç)', Milliyet, syf. 14, 9 Aralık 2008.

(3) Bu konuda daha ayrıntılı bir değerlendirme için bkz., Prof. Ahmet İnam, 'Cumhuriyetin Tinsel Bileşenleri Üzerine', CBT (Cumhuriyet Bilim Teknik), Sayı 1127-1128 /sayfa 11. 24-31 Ekim 2008.
ainam@metu.edu.tr

(4) Nejat Muallimoğlu, 'Dünyayı Sarsan Konuşmalar', Avcıol Basım Yayın, İstanbul 2007. Sayfa319-335.

Kaynak:

http://www.cnnturk.com/YASAM/DIGER/haber_detay.asp?PID=223&haberID=460620

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..