Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '11

 
Kategori
Futbol
 

9 Kasım 1988.. Galatasaray'ın Neuchatel Xamax zaferi...

9 Kasım 1988.. Galatasaray'ın Neuchatel Xamax zaferi...
 

Şampiyon Kulüpler Kupasında ilk dörde kalmıştık...


Galatasaray’ın unutulmaz maçları vardır. Bu maçlara örnek olarak UEFA kupasını getiren maçların tamamını, Barselona’yı İstanbul’da 2-1 yendiği maçı, Real Madrid’i yenerek Süper kupayı aldığı maçları sayabiliriz. İlk aklıma gelenler bunlar.

Ama bir maçı var ki Galatasaray’ın, anlatması çok zor. 

1988 yılı. O zaman ki statü gereği şimdi ki Şampiyonlar ligi Şampiyon Kulüpler Kupası olarak oynanıyor ve eleme usulü. Rapid Wien’i eledikten sonra şampiyon Kulüpler Kupasında yarı finale kalabilmek için kurada karşımıza çıkan İsviçre’nin Neuchatel Xamax takımını da elememiz gerekiyor.

Galatasaray ilk maçı rakip sahada oynadı ve Erhan’ın inanılmaz hataları sonucu yediğimiz peş peşe gollerle sahadan 3-0 mağlup ayrıldık. Tabi bu maçta olanlar, PKK’lıların sahaya inmeleri, İsviçre Polis Köpeklerinin kaleci Simoviç’e saldırması sayfalar dolusu yazı konusu olabilir. Maç yarım saat durmuştu ve yeniden başladığında Galatasaray’lı futbolcular oyundan iyice kopmuş adeta sahada geziniyorlardı.

9 Kasım 1988 yani tam 23 yıl önce bu gün rovanşı oynuyorduk ve 3-0’dan sonra maç dönmez diye TV’de naklen vermemişti o maçı.

Ben o zaman Manisa Batı Kışla’da askerlik görevimi acemi er olarak yapıyordum. Askerlik yaptığım dönem de acemi birliğinden sonrası Kamu Kurumlarında Sivil Memur olarak askerlik tamamlanabilir diye bir kanun çıkmıştı ve bende o kanundan yararlananlardandım. Bizler Kamu askeri idik ve ben o zamanlar 32 yaşlarındaydım, okuldan dolayı geç gitmiştim askere. Acemi birliğim Manisa Batı Kışla 11. bölüktü ve ben birazda yaşlı olduğum için yemekhane görevlisi olarak seçilmiştim. Eğitim falan yok, sadece yemek zamanlarında 15 tane yine benim gibi acemi askerlere yemekhaneyi temizletiyorum. Acemiyim ama usta er gibiyim. Arada sırada sigarasını aldığım yemekhane çavuşununda kıyakları ile çok rahatım. Tertibim acemiler bana komutanım diyor vs.

9 Kasım 1988’de o şartlar altında gündüz oynanan maçı radyodan güç bela dinleyebilmiştim ve çavuşta Galatasaray’lı olduğu için her golden sonra rahat rahat, tepine tepine sevinmiştik. Tek üzüntümüz bu maçın TV’den verilmeyişi ve canlı seyredememek olmuştu.

Çavuşun birden "Cevdet TV’ye bak alt yazıyı oku" dediğini duydum. Alt yazıda Galatasaray’ın bu zaferinin gece saat 23’te yayınlanacağı yazıyordu. Ama ne fayda biz o saatte koğuşta oluyorduk. Biraz düşündüm hayıflanarak ve bu maçı seyretmeyi kafama koydum. Planımı yaptım, bu maç içmeden seyredilmez.

Bölük komutanı’nın bir postası var Korkmaz Onbaşı.. Hemşerisi olduğu ve askerlikten iki kez firar ettiği için komutan onu koruyor, o da buna güvenerek  tel altından istediği gibi dışarı çıkıyor, Manisa’yı geziyor geliyor, içkiye de düşkün Erzincan’lı olduğu için beni seviyor, hemşo hemşo diye çevremde dönüyor. Tabi arada bir ona da sigara vs alıyorum. Aklıma ilk o geldi, biraz uğraşıdan sonra buldum kendisini ve "Korkmaz al şu parayı ne yap yap teli geç bir 35’lik kendine bir tane de bana al" dedim. "Bana göre hava hoş da sen nasıl içeceksin" dedi, bende durumu anlattım bu maçı muhakkak içki içerek  seyretmeliyim sen gerisine karışma dedim. "Bak Ahmet Cedidoğlu bu gün nöbetçi subay yakalarsa yakar" falan dedi. Umursamadım. Diyorum ya gözüm dönmüştü, kafaya koymuştum bir kere.

Akşam karanlığı çökmüş bölük yemeğini yedikten sonra koğuşlara çekilmişti. Temizlik için seçtiğim askerlere her kazanı en az iki kere yıkatıyor ve genel kontrol bahanesi ile tüm kazanları adeta parlattırıyordum Amacım satlerin geçmesi ve saat 23’e kadar oralarda oyalanmaktı. Saat 22 oldu ben koğuş nöbetçi Çavuşu Kırıkkale’li Cengiz’e gittim ve "komutanım ben bu gün kazan ve kaşık çatal sayımı yapacağım onun için saat 1’de falan gelebilirim" dedim.

Tamam dedi, yanıma da iki acemi er verdi. O acemi erlere siz saat 1’e kadar bölük içinde arazi olabilirmisiniz dedim, birazda para verdim memnuniyetle kabul ettiler ve saat 23’e yirmi dakika falan kalmıştı kayboldular. Temizlik için gelen diğer erleri koğuşa gönderdim ve yemekhane defterinden kaşık, bıçak, çatal ve kazan  adedini çıkardım bir kenara not ettim.

Korkmaz’ın getirdiği rakıyı Atatürk büstünün altına saklamıştım, ayrıca gündüzden çıkan aşurenin fındıklarını ayırmış biraz da portakal  mandalina ve elma givi nevale ayırmıştım.

Yemekhane çok uzun hangar gibi tek katlı bir bina ve pencereleri çok yüksek olduğundan ve geceleride elektriği devamlı yandığından herhangi bir sorun yoktu, tek sorun TV’yi aşağıya sandalyenin üzerine indirmek gibi gözüküyordu ve bu çok kolaydı.

Saat 23 oldu ve maç başladı. Yere, iki masanın arasına askerlikte imkansız gibi gözüken çilingir soframı hazırlamış bir yandan demleniyor bir yandan da maçı seyrediyorum, Tv’nin sesi çok kısık. Dakika 19 gol Uğur 1-0, dakika 55 gol Tanju 2-0, dakika 76 gol Uğur 3-0, dakika 82 gol Tanju 4-0, rakı yarıdan aza inmiş keyfime diyecek yok.

Birden yemekhanenin ana kapısı gümbür gümbür çalmaya başladı, acaip bir korku, ben bittim.. Önce duymamazlıktan geldim açmaya yanaşmadım, ısrarlı kapı çalışları karşısında daha fazla cesaret edemedim kelleyi koltuğa aldım gittim kapıyı açtım.

Karşımda Ahmet Cedidoğlu asteğmen.

Ne yapıyorsun burada?.

Sayım yapıyorum komutanım.

Hiç bir şey söylemeden içeri girdi iki eli arkasında kıçının üstüne bağlı halde tam karşıdaki Tv’nin yanına geldi, niye bu Tv. Sandalyenin üzerinde dedi, cevap veremedim.

Tv önünde bana seneler gibi gelen bir kaç dakika durdu maçı seyrediyordu. O arada dakika 88 gol Tanju durum 5-0, gülümsediğini gördüm. Başını yana çevirdi hemen yanında, iki masa arasında hazırlamış olduğum çilingir sofrasını ve neredeyse boşalmış rakı şişesini gördü. Bir kaç saniye baktı sofraya, geri döndü ve hiç bir şey söylemeden çıktı gitti.

O çıkar çıkmaz bende hemen ortalığı toparladım, Tv’yi yerine koydum, ve jet hızıyla Cengiz Çavuşa gidip sayım sonuçlarını verdim.Yanıma aldığım iki askerde aşağıda tuvalette traş olmuşlar daha yeni geliyorlar. O gecenin en karlısı onlardı, hem normal yapmaları gerekeni yapmışlar, üstüne üstlük birde beni tırtıklamışlardı.

Uyumadım sabaha kadar tabiki, sabah beni çağıracaklar ve cezalandıracaklar düşüncesi bir kabus oldu ki anlatılmaz. Ertesi gün oldu, ne çağıran var ne de hesap soran, ertesi gün yine öyle, üç beş gün geçti ne çağıran var na de hesap soran unutuldu gitti. Ama yine de içimde bir şüphe bir korku var, er geç hesap sorarlar sicilime işlenir diye içim içimi kemiriyor.

Gün geldi acemi birliğinde geçireceğimiz süre bitti ve çekilen kura sonucuna göre Manisa SSK Hastanesinde Kamu görevlisi olarak askerliğimi tamamlayacağım anlaşıldı.

Bilenler bilir Manisa Batı Kışla ile Manisa Sigorta hastanesi karşı karşıyadır. Caddenin bu tarafından karşı tarafına geçmiştim askerliğimi memur olarak tamamlayabilmek için.

Hastane Müdürü Cemal Yörük çok iyi bir insandı. Ankara Numune Hastanesinde memurken askere gittiğim için bana değer veriyor ve azami derecede yararlanmak istiyordu. Bende bu durumdan yararlanıyor ve bol bol izin istiyordum. Cuma günleri Ankara’ya gelip Pazartesi günleri tekrar dönüyordum.

Aradan bir kaç ay geçti.  Yine böyle bir Cuma günü izin istemek için Cemal Bey’in odasına gittim. İçeri girdim, Cemal Bey’in yüzü bana dönük, önündeki koltukta arkası bana dönük üniformalı bir subay oturuyor. Cemal Bey beni görür görmez, "Al işte komutan yolladığınız askerlerden birisi de bu, her hafta sonu izin istiyor, çok izin kullanıyor ama işime de yarıyor kerata yine izin istemeye geldin değil mi lan" dedi.

Arkası bana dönük komutan başını çevirdi bana baktı... Ahmet Cedidoğlu..

Gülümsedim selam verdim. Güldü ve sen nerden geldin?, dedi.

Manisa Batı Kışla 11. Bölük komutanım.

Öylemi?. Benim bölüğüm..

Biliyorum komutanım ben sizi çok iyi tanıyorum ve size minnettarım dedim. Şaşırdı, niye diye sordu. Anlattım..

Komutanım 9 Kasım 1988’de siz Bölük nöbetçi subayı idiniz. Gece saat 12 buçuk sıralarında yemekhaneye geldiniz..... demeye kalmadan o asker senmiydin?, dedi.

Evet komutanım o içki içerek Galatasaray  maçını seyrederken yakaladığınız acemi asker bendim dedim ve ekledim. Merak ediyorum bana o vukuatımdan dolayı neden ceza vermediniz, isteseydiniz askerliğimi yakardınız..

Gülümsedi, "ben zaten odamda o maçı seyrediyordum, sonucu bildiğim için kalkıp bölük kontrolüne çıktım. Yemekhanenin önünden geçerken içerde birilerinin olabileceği düşüncesi ile şöyle bir kontrol ettim. Sen dua et bende fanatik Galatasaray’lıyım, eğer öyle olmasam hakkında tutanak tutardım. Seni kurtaran ben değil o riski göze alacak kadar fanatik Galatasaray’lı olmandır. Galatasaray’ın o gece ülkemize yaşattığı büyük gurur aynı hiç olmazsa o gece kimseyi cezalandırmamam  gerektiğini de hatırlattı bana."  Cemal Bey’in de Galatasaray’lı olduğunu öğrendim o an. Bana Pazartesi günü içinde izin verdi. "Yakışır Galatasaray’lı kardeşime" diyerek.

Selam verdim, tokalaştım Ahmet Cedidoğlu komutanla, Cemal Bey’e teşekkürlerimi sundum ve çıktım odadan..

Bu gün 9 Kasım 2011. Aradan 23 yıl geçmiş ve ben hala Galatasaray’ın Neuchatel zaferini dün gibi gururlanarak hatırlıyorum.

Her ne kadar o zaferden sonra ortaya çıkan masa başı oyunlar ile Galatasaray’ın yiyilmek istenmesi ve Fenerbahçe’lilerin  Ali Şen vasıtası ile bu zaferden  kendilerine bir pay çıkarma çabaları olsada.

Fenerbahçe dedim de, ya Ahmed Cedidoğlu fanatik Fenerbahçe’li olsaydı.

Cevaplarınızı tahmin edebiliyorum..

İyi bayramlar..

Saygılar..

09.11.2011 

 
Toplam blog
: 243
: 760
Kayıt tarihi
: 26.03.07
 
 

1957 Kars doğumluyum. Emekliyim. Gazi Üniversitesi İİBF İşletme bölümü ön lisans mezunuyum. Yazı ..