Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Şubat '16

 
Kategori
Blog
 

Ağlatırsa Culduz yine güldürür. (Ve bir özür.)

Ağlatırsa Culduz yine güldürür. (Ve bir özür.)
 

"Ağlaya ağlaya geldim dünyaya...

Ağlata ağlata gidiyorum.

İşe bak!

Bir dahaki sefere...

Güle güle geleceğim.

Ve siz kırılacaksınız gülmekten...

Gidişime!"

(Coşkun Karabulut.)

***
Serde şairlik yok, dostlar... Herkesin eğri veya doğru bir "duruşu" olur ya hayatta... Bana "anlat" deseniz bu kadar kısa ve bu kadar güzel anlatamam.

Şairlik zor zenaat vesselam!

Kış şartları ve şantiyeler kapalı... Siz bakmayın benim blog kategorisindeki "coştum yine dalgalanıyorum ben" hallerime... Karlar eriyince Berlin'de,  yine bana yollar gözükür. Ne yapalım, ekmek davası ve çorba kaynamalı.

Emekliliğe ise daha çok var!

Yazsam yazsam, işte ayda bir!

Aha işte şu son iki aydır... Atıp, tuttuk! Kırıldı belki bazı kalpler... Siz şimdi soracaksınız tabii; " Değer miydi, Culduz?" diye...

Bilmem! Bilemem! Ama sizelere bir sır verebilirim.

Klavye başına oturunca esip gürlememe aldırmayın siz... O kadar yılmışım ki, neredeyse 24 saatim, "Geç yiğidim, geç evladım, sen de geç koçum," demekle geçiyor. Her şeyden öte, "dinlemesini" öğrendim ben. Artık çenemi tutuyor, diğer insanları dinliyorum gündelik yaşamımda. "Durun len azıcık da ben zırvalayayım," deme şansım kalmıyor sizin anlayacağınız.

Ama işte susmak da yetmiyor! "Burnu büyük" diyorlar. "Bizi adam yerine koymuyor," diyorlar.

İşimiz gereği "pansiyonlardayız", evimizden uzak. İş dönüşü duş öncelikli. Ondan sonra ortak mutfakta "kayıntı" telaşesi ve fokurdayan çay demliği.

Ve ben mecburum"okey" veya" ellibir" oynamaya arkadaşlarla.

"Sensiz tadı çıkmıyor abi," diyorlar.

"Partiyi kaybedince kızıp köpüreni" oynuyorum ustalıkla!

Gülmekten altına mukayyet olamayan arkadaşlar ile aramızdaki o negatif elektrik ister istemez ortadan yok oluyor.

Oyun masasına oturmadan önce yaptığım o ağır"makyajı" siliyorum odama çekilince. Sonra üç beş sayfa yazı okuyabilir ve üç beş satır bir şeyler yazabilirsem ne âlâ!

Ama öte yandan...

Klavye başına oturunca "rol kesmek" istemiyorum ben!

"Makyaj masasına" oturmak hiç çekimli gelmiyor bana!

"Ulan Selami, elinin terazisini yüzbin kere seveyim, e mi?" diye bozuk atıyor ve kalbini kırıyorsam duvarcı ustasının, görevim olduğu içindir. Duvarcı ustası Selami bana karşı "küsük" bir pozisyon alır o an ama paydostan sonra gönlünü alacağımı da bilir. Bizim insanımız asla ve kata "yönetilmez" sadece "idare edilir"! Laf aramızda, duvarcı ustası Selami de hergelenin önde gidenidir.

Ama Milliyet Blog denilen bu yazı arenası farklı. Gönlümüzden geçenleri içimizde "ukde" kalmadan söyleyebilmenin bir raconu vardır! Her önümüze gelene:

"Klavyeni yüz bin kere seveyim," diyemeyiz yekten.

İma, cinas, kinaye ve ironi...

Değerli editörümüz Başak Hanım'ın "denetiminden" kaçmaya yarar sadece.

Her üye kendi kendinin "editörü" olmalı!

Öncelikle de ben! (Evet evet ben.)

Kantarın topuzunu kaçırmanın ödenmesi gereken bir bedeli vardır! Başak Hanım az ötede dursun hele bir yol! ( Ülen bir de tadlı oğlususu var editörünüzün, demeyin gitsin. Tam da ısırmalık!  Kıyı kenar yerden seyrediyorum. Büyüdü  kerata! Bi pozlar veriyor ki  annesiyle bitersiniz. Neyse, aramızda kalsın. Çaktırmayın işte.)
 
Bileti biz keser, fişi biz çekeriz!

Lafı fazla uzatmayacağım!

Değerli üye Sevim Güney Hanım, kendisine gönderdiğim (endazesiz) bir mesaj nedeniyle "Hoşçakalın" diyerek yazmama kararı aldı.

Lamı cimi yok! Ve ben hiç kıvırtmayacağım!

Kendisinden hepinizin huzurunda "ÖZÜR DİLİYOR" ve tekrar yazmasını rica ediyorum.
 
Falakaysa falaka annesini satayım!
 
"İç hesaplaşmada" ırgalanıyorsam ben, gerisi sadece teferruat!
 
Durumlar böyleyken böylle aga! Yalanım varsa Allah bin türlü belamı versin! Ekip biçerken milleti, kendimi ihmal edecek değilim! Doğruya doğru şimdi! Hiç gözümün yaşıma bakmam!
 
Bir pula satarım kendimi. Müstehaktır efendim!

Ve evet efendim, ben şair değilim.

Son söz değerli üye Coşkun Karabulut'un:
 
" Herkesin bir tavrı var yaşamda...

Kendi doğru çizgisinde.

Akıp gider yaşam.

Gülmek bir çizgi...
 
Ağlamak bir çizgi.
 
Sevda yükselen,
 
Nefret alçalan çizgi.

Okumak, incelemek hassas çizgi.
 
Vurdum-duymaz olmak,
 
O da bir çizgi.
 
Bir çizgiler demetidir yaşamak!
 

Ölüm; hepsinin üstüne (son) bir çizgi.

Not: Değerli ozan Coşkun Karabulut'un bu güzel şiirini rahmetli Çetin Altan'ın köşesinde okumuştum ilk! Aynı sitenin mensubu olarak gurur duymuştum.
 
Sevim Hanım'a Not: Hele bir yazmayın da göreyim sizi! Kapı gibi "üyelik sözleşmeniz" var!  Sözleşmenin bilmem kaçıncı maddesine göre tazminat ödersiniz, tazminat! İsterseniz Başak Hanım'a sorun, aydınlatır sizi. Var mı öyle "pırt" diye kaçmak
 
Sevim Güney Hanım'a armağanım olsun bu şarkı: Müzeyyen Senar Aplamdan:
 
Mani oluyor halimi takrire hicabım
 
Üzme yatişir üzme firakınla harabım
 
Mahvoldu sükunum beni terkeyledi habım
 
Üzme yetişir üzme firakınla harabım.
 
 
 
?http://yandex.com.tr/video/search?text=mani%20oluyor%20halimi%20takrire%20hicab%C4%B1m%20%20M%C3%BCzeyyen%20Senar&path=wizard&parent-reqid=1454954741232065-14196362442573005379510938-10-003&redircnt=1454954746.1
 
Ulan link, sanadır en son notum:
,
Yine kırık çıktın ya, ben sana ne diyeyim! Allah bin türlü belanı vere!
 
Son Not: Yazıyı yayına verdikten sonra yaptığım ilaveler içimden geldiği içindir. Yalanım varsa Allah (bin türlü)belamı versin. Şuradan şuraya gitmek nasip olmasın.
 
 
 
 

 

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..