Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Aralık '12

 
Kategori
Blog yazarları tartışıyor!
 

Kör, sağır, dilsiz ve algısız olmak

Kör, sağır, dilsiz ve algısız olmak
 

Söylenen bir sözün, gösterilen bir fotografın, anlatılan bir öykünün, gösterilen bir filmin algılama sistemimize yönelik olan etkisinin, insanlar üzerinde bıraktığı izi ve insanların verdiği tepkiyi hiç düşündük mü?

Yapılan söyleşilerde, anlatılan öykülerde, verilen konferanslarda, siyasi propagandalarda, insanlara seslenişlerde, bizlere neler verilmek isteniyor, dinleyenler ne anlıyor ve neler algılıyorlar. Verilmek istenenlerin ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış ve ne yapılmak isteniyor…. Sorguladık mı?

Gösterilen fotografa baktığımızda, bize ne anlatılmak ve ne verilmek isteniyor sorusunu sorabiliyor muyuz kendimize?

Seyrettiğimiz filmde, verilmek istenen mesajla algılarımız arasında bir çelişki doğuyor mu?

Gelişen ve zenginleşen teknolojiyle, bizlere sunulan kolaycılıkığın yanı sıra, bizden istenen nedir? Biz nelere hizmet ediyoruz ve kimler için katkı sunuyoruz? Kullanıldığımızın farkında mıyız?

Birileri savaş çığırtkanlığı yaparken, yapılacak savaş sonucunda kimlerin nasıl kazançlı çıkacağını, kimlerin çocuklarının savaşta öleceğini, hangi silah tüccarlarına hizmet ettiklerini yada edeceklerini hiç duydunuz mu? Vatan, millet … dediklerinde o „vatan“ ve „millet“in ne anlama geldiğini düşündünüz mü?

Bizleri yönetenler, „refah ve zenginlikten„ söz ederken, bu refah ve zenginlikten  herkesin ve sizinde yararlanacağınız anlamını mı çıkardınız ve buna inandınız mı?…

„Kardeşlik“ve „barış“ sözcüğünü dillerinden düşürmeyen başımızdakilerin, bu sözcüklerle ne anlatmak istediğini sorguladık mı? Kim kime kardeş, nasıl bir kardeşlik? Barış ise, neden koşullu, neden hemen şimdi değil, sorularını sorduk mu?

Açlık ve yoksulluğun iliklerde hissedildiği bir ortamda, silahlanmaya ve savaşlara ne kadar para aktarılıyor  ve bu paralar kimin cebinden çıkıp, kimlerin cebine giriyor? Sorduk mu kendimize?

Çalışanlarının „açlık sınırı“ denilen „asgari ücrete“ mahküm edildiği bir düzende, dünya zenginlerinin sayısı yüzlerle anlatılırken, aklımıza geri kalan altı milyar insanın durumu geldi mi hiç?

Özgürlük denilince, sadece „bana dokunmayan yılan bin yaşasın“ sözünü anlatmak isteyen bir düzende, yazarların, şairlarin, düşünürlerin, ozanların, gazetecilerin, sanatçıların, siyasilerin, öğrencilerin, öğretmenlerin, bilim adamlarının, bu uğurda bedel ödeyenlerin, mahkümlerin, tutsakların, … kısaca aykırı duruş sergileyen milyonların çığlıklarını duyabildik mi?

Ağlayan anaların, babasız kalan çocukların, ölüme mahküm edilen gençlerin, sevgileri kursağında kalan genç sevgililerin, tarlası yakılan köylünün, aç ve açıkta bırakılan çocukların, evleri yıkılan aillerin … hissetik mi acılarını yüreğimizde, ağladık mı onlarla birlikte, koyduk mu kendimizi onların yerine….

Afganistan, Irak, Fas, Tunus, Cezayir, Mısır, Libya, Suriye, Lübnan, Filistin ve Türkiye’de patlayan bombalar parçaladı mı yüreğimizi?  Onlardan çıkan alev aldı mı gözlerimizi elimizden? Sağırlaştı mı kulaklarımız seslerinden? Koptu mu dilimiz şarampel parçasıyla? Yitirdik mi aklımızı ve algımızı, Filistinde çocukları parçalayan İsrail füzesinin etkisiyle….

Dünyanın bir yerinde patlayan bombalar, bizleri kör, sağır, dilsiz ve algısız yapmadı. Bizi bu duruma getirenler, yıllardır mahküm olduğumuz kapitalizm, emperyalizm ve onun basın-yayın organlarıyla birlikte, onların yazdığı senaryoları çok iyi ezberleyen ve gösterileriyle kapalı gişe oynayan ve insaları uyutup oyalıyan, derslerini iyi çalışan kukla oyuncularıdır

Günümüzde sosyal yaşam içerisinde yer alabilmek ya da toplumun bir bireyi olarak yaşamak için ne yapmalı, nasıl davranmalı, neleri nasıl algılamalı, algıladıklarımıza nasıl tepki vermeli…  Neler doğru, neler yanlış, bu doğru ve yanlışlar kime göre doğru yada kime göre yanlış….  (Bu soruları çoğaltarak sürdürebilirisiniz)…

Bu soruları sorduğumuz sürece de, gözlerimiz görmeye, kulaklarımız duymaya, dilimiz konuşmaya, beynimiz algılamaya başlar…. Arkasında da sorgulama gelir, insan  ve birey olduğumuzun farkına varırız… Hak, adalet, barış, eşitlik ve insanlık için başkaldırır, savaşların ve sömürünün karşısına dikiliriz… Yıllardır insanları ve toplumları „kör, sağır, dilsiz ve algısız“ yaşamak zorunda bırakan ve ona alıştıran emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine derslerini vermiş oluruz…

Engellilerin engellerden kurtulmak ve topluma yararlı olmak içinverdikleri mücadeleye, engelsiz gibi görünen ama „kör, sağır, dilsiz ve algısız“durumuna getirilenlerin , bu durumdan kurtulması için çaba harcadıklarına ve harcayacaklarına inanmak istiyoruz? Yoksa „böyle gelmiş, böyle gider“ diyerek, uyamayı sürdürecek ve sömürenlerin kazanç hanesinin büyümesine katkı sunmayı sürdereceğiz.

Herşeyin birbirine karıştırıldığı günümüzde, uyumakla uyanık olmak arasındaki farkı da göremez haldeysek  vay halimize… Ne dersiniz, UYANIP ENGELLERİMİZDEN KURTULACAK MIYIZ? Neden olmasın… Yeterki istensin….

 

İsmail Özşahin

Bergisch Gladbacah / 14.12.2012

 
Toplam blog
: 9
: 275
Kayıt tarihi
: 05.01.12
 
 

Eğitimci Egitim Yüksek Okulu Nigde / Egitim Yüksek Enstitüsü / Sailer Institut Köln C..