- Kategori
- Kent Tarihi
Fenerde kargalarla konuştum
Bugün fenere çıktığımda kargalarla konuştum. Fenerin üzerindeki ağacın dallarında öylece duruyorlardı, yakınlarına gittiğimde selam bile vermediler. Kırılmışlardı, darılmışlardı. Kırgınlıklarının nedenini sorduğumda sitemli sözler duydum. İki ay önce fenere geldiğimde kedilerden köpeklerden sözedip, kargaları unuttuğum içinmiş bu sitemler. Fenerin yalnızlığını anlatmıştım o günkü ziyaretimden sonra yazdıklarımda: “Fener yapayalnızdı, yalnızlıkların dostları kediler ve köpeklerdir aynı anda aynı yerde olmasalar da.” (1)
Kargalar fenerin en iyi dostları olduklarını anlattılar, hep beraber konuşsalar da ne dediklerini anladım. Her zaman fenere geldiklerini, ağacın dallarında sıralanıp fenerle sohbet ettiklerini, havadan sudan konuştuklarını söylediler. Kargaların fenerin terkedilmişliğini ve yalnızlığını unutturmak için yaptıklarına sevindim.
Denize bakan bir yamaca kurulmuş olan İnebolu Fenerinin yosun tutmaya başlamış taş merdivenleri ne kadar az kullanıldığının kanıtları olarak yeşil yeşil olmuşlardı. Çıkarken ayağım kayacak korkuları yaşattı bu yosunlar.
Yerlerde kestanelerin dikenli kabukları vardı ama ağaçlar yoktu orada. Yamaçta bir zellankadef gördüm. (2) Dün köyde tarla tarla dolaşıp aradığım çiçek beklemediğim bir anda karşımdaydı. Denize karşı daha zor koşullarda yetiştiği için olsa gerek, köydekilerden farklıydı.
“İnebolu Feneri buranın en güzel ve en yalnız yeridir. Oraya gidin, taş merdivenlerinde oturun, dalgaların sesini dinleyin.”
Bugün yalnızca dalgaların sesini değil, o daracık taş merdivenlerden inmeye çalışırken aniden çıkan fırtınanın sesini dinledim. Oysa çıkarken hafif hafif esen sıcak bir rüzgar vardı. Bahar günlerini aratmayan ılık bir havada Ocak ayı diye girdiğim kabandan pişmanlık duymuştum. Birden rüzgarın yönü değişmiş ve buz gibi esmeye başlamıştı. Babaannem böyle birden çıkan rüzgarı tanımlamak için “efir nefir oldu” derdi. Bir anda efir nefir olmuştu. İki ay önce dalgaların sesini dinlemek için oturduğum taş merdivenlere bu kez fırtına uçurmasın diye oturdum ve hafiflemesini bekledim. Yarım saat öncesinin sakin Karadeniz’i birden hırçınlaşmıştı. Limanda ağları düzenleyen balıkçılar toparlanıp gidiyorlardı. Yoldakiler kalkan tozlar gözlerine kaçmasın diye yere yere bakarak yürüyorlardı.
Yukarıya fenere doğru baktım. Biraz önce kurban bayramının son günü olduğu için atılan topların sesinden korkup kaçan kargalar henüz dönmemişlerdi. Herhalde fırtınayı daha korumalı bir yerde bekleyeceklerdi. Fırtına hafiflerdi, çok dikkatli ve yavaş adımlarla yola indim. Fener yine yalnızdı.
(1) Terkedilmiş bir deniz feneri: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=11396
(2) Zellankadef, nergis çiçeğinin bizim oralardaki adı: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=19753