Fırtına türkü söylüyor Az kaldı bahara Şelale gibi duygularım Akıyor yarınlara Umutla yarınlara bakmak Büyük mutluluk Yok artık..
Ama lanet olsun neler yapıyordu bu böyle? Baş dik, göğüs dışarıda, karın içerde, kaz adımlarıyla mehteranın arkasından yürüyordu. İnsanlar şaşkınlıkla birbirlerine bedenimi gösteriyor, kimi yapmacı..
Zavallı kızcağız mosmor oldu. Neyse ki en son kalan kıza insaflı davranmaya karar verdim. Onu bir doktorla evlendirince ortalık karıştı zaten. Doktorun müstakbel karısı sevinç çığlıkları at..
Kendi kabuğuna gömülmüş insan yığınları arasından geçiyorum ve sevimli sevimli kuyruklarını sallayan köpekler hala dost, onlara postmodernizm uğramamış demek ki. Akıl tutulması… Bu günlerde..
Yazı asla ihanet etmez. Ama insanlar her gün ihanet ediyor. Bir ihanet makinesi olarak tasarlanmışlar sanki, orada, burada, şurada her yerde ihanet ediyorlar. Günün dördüncü öğünü gibi, farkında ol..
“Hayvansın” Kapatıyor. Plüton’da yalnızdı. Gezegenlikten attılar. O da dışlandı. Bir de numara verdiler. Yanlış hatırlamıyorsam yüz otuz dört bin bilmem kaç. Yürüyorum. Hey gidi Plüton hey...
“Boş versene sen, biz bukalemun gibi renk değiştirmiyoruz.” “Umut ettiğin kere yaşamaktır hayatı değerli kılan” “Felsefe yapıyorsun” “Boş ver yaşa” Uçağın tekerlekle..
Zil zurna sarhoştum Mürdüm eriği gibi Kızıl'dı ay Kalbim yerinde duramaz Okunu yeni atmış bir yay Dağların arkasında kalmıştı sevgili Hasret sınır ta..
Büyük bir heyecan dalgası bütün benliğimi kuşatmış, bağırmak haykırmak dağa taşa ismini yazmak istiyordum o sevgilinin. Tuğba, Tuğba diye. Sonra büyük bir coşkuyla “Ey âşıklar diye seslenme..
Herkes okunmamaktan yakınıyor ya. Benimde çok umurumdaydı. Yanlış anlaşılmasın bayanlar baylar tabii ki umurumda. Ama neme lazım. Benim bir misyonum var. Evet, misyonum: Hiç okunmayan bir yazı yazm..