Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Aralık '10

 
Kategori
Kitap
 

Ceyda, Aşkın C Şıkkı

Ceyda, Aşkın C Şıkkı
 

Hep dengeliydi. İlk kez kollarını açtı.


 

"Oldum olası abartmayı sevmiştir şu Hilal. Ne geceydi ama!"

"Sen daha uyumadın mı?"

Aslında çok yorgundu; ama nedense gözlerini kapatmak istemiyordu. İki kadehten fazlası onu sersem gibi yapıyordu. Sarıldı Berke'sine. Bayılıyordu erkeğinin kokusuna. Hele o gülüşü yok muydu! Güzel gözlerinin bakışını gecenin karanlığında dahi fark edebiliyordu. Ayakları birbirine dolandı. Oynaşmayı severlerdi. Güzel karısının incecik boynundan öptü Berke. Çok şanslı olduğunu düşündü. Ne kadar güzel bir kadındı. Gece boyunca erkeklerin gözü karısındaydı. Bunu biliyordu ve onun erkeği olmak müthiş bir duyguydu.

"Berke'cim, pazartesi sabahı Sıla'yı okula sen bırakır mısın? Benim erkenden şirkette olmam gerekiyor."

"Tamam işkolik aşkım. Hadi, kapa gözleriniii."

Yüzündeki en sevdiği noktayı öptü erkeğinin ve boynuna büzüşerek teninin kokusunda kendinden geçti. Ertesi gün pazardı ve yaşasınnn tembellikti. Pazar kahvaltılarını geç yaparlar, sonra da Sıla'yı alıp dışarı çıkarlardı. Genellikle onun isteklerine boyun eğerlerdi; ama şehirden kaçtıkları da olur, doğayla kucaklaşırlardı.

O da pazartesilerden ve erken kalkmaktan nefret ediyordu. Bankacıları ise hiç sevmiyordu. Bir an önce şirkete gidip hazırlanmalıydı. Yanındaki yakışıklının güzel yüzüne baktı. Ne kadar masum uyuyordu. Çocukluklarından beri birlikteydiler. O'nu seyretmeye bayılıyordu. Bir ömür o güzel yüze bakacağı için çok şanslı olduğunu düşündü. Hafifçe öptü dudaklarından. Bir anda sarmalayıverdi Berke. Kana kana öptü Ceyda'sını. Sıla'nın odaya girmesiyle toparlandılar.

"Annecim, yeni aldığımız pembe çorabımın tekini bulamıyorum."

Ne kadar mutlu olduğunu düşündü duşta. Artık otuzlu yaşlarındaydı. Aynada kendine baktı. Güzel ve çekici bir kadın olduğunun farkındaydı. Harika bir eşi, dünya tatlısı bir kızı, mükemmel bir ailesi; ama her gün savaş ilan edilen bir işi vardı. Bir sürü aptala iş anlatması yetmezmiş gibi, bir de niteliksiz yöneticilerle savaşmak zorundaydı.

Her zamanki gibi büyük bir hışımla girdi şirkete, "Elif kahvemi getirir misin lütfen? Toplantı odasının son kontrolünü yaptın mı, Metin ve Seda da bana baksınlar hemen." dedi.

"Bilançomuzdaki alacak-borç devir hızlarına, aktif ve öz sermaye verimliliğimize ve fiyat/kazanç oranı rasyolarımıza tekrar bakacak olursanız, şirketimizin nasıl bir performans gösterdiğini anlayabilir, gelecekle ilgili ipuçları elde edebilirsiniz." dedi toplantının sonlarına doğru. Bankacıların gözlerindeki sorgulayıcı ifadeyi her zaman anlayabilmişti; ama genel müdürünün bakışlarındaki boşluğun tanımını bir türlü bulamıyordu!

"Selam aşkım. Evet, kredi toplantısıydı. 1 milyon euro için on milyon takla atmam gerekiyor. Bankacılardan önce de bizimkilere karşı savaş veriyorum. Çok yalnız karıcın çookk... Evet, sanırım akşam erken çıkabileceğim. Ben de seni seviyorum hayatım."

Kahvesinden irice bir yudum aldığı anda bipleyen MSN penceresine döndü.

Hilal:
N'aber Ceyda?
Ceyda:
Selam şekerim. Ben de seni arayacaktım. Partin muhteşemdi. Sen de çok güzeldin.
Hilal:
Hadi canım sen de! Bütün gözler senin üzerindeydi. Saraydan kaçıp, halkın arasına karışan bir prenses gibiydin.
Ceyda:
Hepinizin gözleri de prensimin üzerindeydi ama!
Hilal:
Aman aman!! Gözümüz yok kocanda.
Ceyda:
Aklıma gelmişken sana bir şey soracağım Hilal. Partide sanki bir arkadaşımı gördüm gibi geldi. Uzun boylu, kırlaşmış şakaklı bir erkekti. Birkaç masa ötemizde duruyordu. Üzerinde beyaz ceket ve lacivert pantolon vardı. Tanıyor musun onu?
Hilal:
Ben pastamı üflerken de senin yanındaydı ve bir ara da bakıştınız. O erkekten bahsediyorsun, değil mi?
Ceyda:
Çok kötü bir cadısın sen ve asla ısırmayacağım o elmayı! Ben de pastanı kesiyorsun sanıyordum.
Hilal:
Kızım sen bu işlere giderken ben dönüyordum:) Adı Ali. Bizim şirketin Mühendislik Müdürü. Bir süre önce eşinden ayrıldı. Canruba felaket kıskanç bir kadındı ve Ali'nın canına okuyordu. Çok bile dayandı bence. Çok yakışıklı değil mi? Bütün kızlar gözünün içine bakıyor. Hayrola prenses?
Ceyda: Bana ne özel durumundan, yakışıklılığından yaa... Bir arkadaşıma benzetir gibi oldum, değilmiş!

Facebook'a girdi. Hilal'in iki yüz küsur arkadaşına baktı. İşte karşısındaydı Ali. Bir mesaj uzağında! Düşüncelerinden utandı.

*****

"N'aber Ali? Pek düşünceliydin cumartesi gecesi!"

"Aa, selam Hilal. Öyle mi görünüyordum sahiden? Eğlendim aslında. Harika bir partiydi. Allem edip kallem edip beni de kabuğumdan çıkardınız ya; neyse, unutmadan sana bir şey soracağım."

"Dalgalı, uzun siyah saçlı, beyaz elbisesinin içinde büyüleyici bir güzellik sergileyen kadının kim olduğunu soracaksın! Adı Ceyda. WOE'nin Finans Müdürü. Yanındaki de kocası Berke'ydi. Bir de cimcime kızları var. O'nun da adı Sıla. Birbirine hiç bu kadar yakışan bir çift gördün mü? Lâf aramızda; baby face erkek modası varken Berke''yi Ceyda'nın elinden almaya niyetlenmiştim; ama şimdi tipim senin gibi erkekler."

"Bayılıyorum şu dobralığına. O'nu soracağımı nerden anladın?

"Ya Ali, sen bana öyle baksan kapında köle olurum. Ben pastamı üflerken de yanına gittin ve o da sana döndü, bakıştınız. Devam edeyim mi?"

"Valla korkulur senden! Sen pastanı kesmiyor muydun? Nasıl bir görme merkezi var sende? Doğrusunu söylemek gerekirse, hayatımda gördüğüm en muhteşem kadındı o. Tüm hücrelerim titredi onu görünce. Keşke evli olmasaydı. Eşiyle de çok yakışıyorlar birbirlerine. Allah mesut etsin, ne diyebilirim başka?"

Hilal'in yüzündeki anlamlı gülümsemeye bir anlam veremedi.

Facebook'a girdi. Hilal'in iki yüz küsur arkadaşına baktı. İşte karşısındaydı Ceyda. Bir mesaj uzağında! Düşüncelerinden utandı.

*****

"Tatlım, akşam dışarıda yiyelim mi?" dedi Berke Ceyda'ya telefonda.

"Aşkım, çok yoruldum bugün. Dün akşamdan kalan yemeklerimiz de var. Başka bir akşam gitsek?"

Haftalardır karısında gözlemlediği değişikliğe bir anlam veremiyordu Berke. Sanki gittikçe evinden uzaklaşıyor, tek yaşam gerçeği olarak işini görüyordu. Hiç yapmadığı şekilde ona sarılmadan, öpmeden uyuduğu geceler oluyordu. Son günlerde, genel müdürlerinin ayrılacağı dedikodusu da Ceyda'yı işinden başka bir şey düşünmez yapmıştı. Hırslıydı ve büyük oynuyordu. Ne Berke'yi ne de Sıla'yı görecek halde değildi. Herhalde neden buydu. Bu olsa iyi olurdu. Ancak uyumadan önce yatakta bir-iki kelime konuşabiliyorlardı.

"Uyudu mu Sıla?"

"Hıı. Bugün bir arkadaşıyla kavga etmiş. Çok üzgün o nedenle."

"Ceyda, sen iyi misin hayatım? Uzun süredir sanki bizimle yaşamıyor gibisin!"

"Çok yoruluyorum ve üzerimdeki sorumluluklar da arttı aşkım."

"Yaklaş biraz da o sorumluluklarını paylaşayım." derken, karısının incecik beline sarıldı.

"Berke'cim, kolumu kıpırdatacak halim yok hayatım. Uyuyalım mı? Cuma günü de İzmir'e gitmem gerekiyor." derken, gözlerinin önündeki silüeti hiçbir şeyin bozmasını istemiyordu.

"Peki bir tanem. İyi uykular."

Neler olduğunu anlayamıyordu Berke. Ceyda'sı ellerinden kayıyordu. Ne yapacağını bilemiyordu. Acaba farkında olmadan onu kıracak bir şey mi yapmıştı?

*****

"Hoş geldin Korhan."

"Hoş gelmedim abi. Ne bu halin ya? Cuma akşamı oldu mu eve bir kapanıyorsun, ara ki bulasın seni? Haftalardır unuttun bizi. Konsere, sinemaya, tiyatroya gidiyoruz gelmiyorsun; birbirimizin evinde toplanıyoruz katılmıyorsun. Ne o, keşiş filan mı olmaya niyetlendin, Tibet'e mi gitmeye hazırlanıyorsun?"

"Sanırım ben aşık oldum Korhan!"

"Neee!! Abi evden çıkmıyorsun, nasıl oldu bu? Kim bu şanslı hatun, tanıyor muyuz kızı? Hazan mı buldu yoksa?"

"Hilal'in doğum günü partisindeki beyaz elbiseli kadını hatırlıyor musun?"

"Off, evet ya! Ne müthiş bir hatundu; ama o kadın evli değil miydi?"

"Problem de orda zaten. Hilal'den duyduğuma göre harika bir eşi, çok şeker bir kızı ve mutlu bir evliliği varmış. Eşi de yanındaydı o akşam zaten, biliyorsun."

"Görüşüyor musunuz yoksa siz? E n'olacak şimdi Ali? Berbat bir durum bu."

"Yok canım, bir daha görmedim onu. Hilal'in face'teki arkadaş listesinde var ve mesaj atmamak için zor tuttum kendimi; ama şimdi sakinim. Olacak bir şey yok. O'nu gördüğüm anda nefesim duracak sandım. İlk görüşte aşk böyle bir şey olmalı. Tabii ki onu unutmak zorundayım. Herhalde o da şu anda beni düşünüyor değildir. 1-2 hafta izin alıp uzaklaşacağım buralardan."

*****

Türk Hava Yolları'nın TK2316 sefer sayılı uçağıyla İzmir'e gidecek olan yolcularımızın 108 no'lu kapıdan uçağa teşrifleri rica olunur.

Ceyda'nın tüm itirazına rağmen havaalanına Berke getirmişti. Yol boyunca pek konuşmamışlardı. İzmir'deki şirketlerinin üç ayda bir mali denetimi gerekiyordu ve bunu da Ceyda bizzat yapıyordu.

"Berke'cim işinden de kaldın. Dolapta yaprak sarma ve barbunya pilaki var. Bir de salata yaparsınız yanına. Aman iyi yedir Sıla'yı. Yatmadan da sütünü içirmeyi unutma. Ararım akşam zaten. Yarın sabah 10:00 uçağıyla dönüyorum. Karşılamaya filan da gelme sakın tatlım. Atlar bir taksiye gelirim ben."

"Olur mu aşkım, yarın cumartesi; Sıla'yla geliriz annemizi karşılamaya."

Uçağın sağ tarafında, pencere kenarında oturmayı tercih ederdi. Uçağın çok dolu olduğu söylemişti check-in memuru; ama son anda açılan 22F'yi vermişti. Anons yapılalı epey olmuştu. Kapıya yöneldi. Koltuğuna yürürken başüstü dolabından iki yastık almayı da ihmal etmedi. Biri bel boşluğu için, diğeri de başını yaslaması içindi. Yerine oturdu, başını yastığa dayadı. Uçak yakıt ikmali yapıyordu. Çalışanları izlemeye koyuldu. Berke geldi aklına. O'nu çok seviyordu. Hayatta ne biliyorsa o öğretmişti. Emeği çoktu üzerinde. Bugünkü kariyerini dahi ona borçlu olduğunu biliyordu; ama bir süredir bir başka erkeği daha düşünmekten kendini alamıyordu. Ali. O'nu aklına getirmek istemedikçe sanki daha da belirginleşiyordu ve Berke'den uzaklaştığını hissetmek de onu panikletiyordu. Emindi, Berke de farkındaydı olanların ve bu duruma daha da üzülüyordu. Ne yapacağını bilemiyordu. Berke'yi çok seviyordu; ama Ali'nin bakışları da gözlerinin önünden gitmiyordu. O, bu çıkmaz sokaklarda deli gibi koştururken kim bilir Ali ne alemlerdeydi! O'nun gibi bir erkeğin yalnız kalması mümkün değildi. Face'ten ona mesaj göndermemek için kendini zor tutuyordu. Yapmamalıydı. Ne Berke ne de Sıla böyle bir şeyi hak etmiyordu. Bir daha onların yüzüne bakamazdı. Kordon'da bira içmeyi özlediğini hatırladı. Akşam şirkettekileri ekip özlemini bir başına gidermeliydi. Biraz çakırkeyif olursa Ali'yi daha rahat düşünebilirdi. Belki Cadı Hilal'e de alo derdi. Çantasından notlarını çıkardı. Çalışsa iyi olacaktı. Koridor kenarındaki koltuk dolmuştu; ama orta koltuk boştu. İnşallah da boş kalırdı. Elindeki ıvır zıvırı oraya atmak daha rahat hareket imkanı sağlıyordu. Geçebilir miyim diyen bir ses duydu ve yan komşusu da yerini aldı. Her zamanki gibi karışan kemerleri ayırmaya çalışırken yan komşusuyla gözleri birleşti. Birleşen gözlerin şaşkınlıktan kapanmaya mecali yoktu!

"A Ali Bey!"

"Ceyda Hanım!"

Konuşamadılar. Gözlerini dahi kırpamadılar. Çıt çıkmıyordu sanki uçakta. Tek duyulan, yerinden çıkacakmışçasına atan kalplerinin sesiydi. O'na sarılmak ve öyle kalmak istiyordu Ali. Yavaşça Ceyda'ya doğru eğildi. Gözlerini kapadı genç kadın. Dudakları o ipeksi tene değdiği anda kalbinin durduğundan emindi. O halde kalsındı ve hatta bir daha hiç atmasındı. Tekrar doğrulduğunda, Ceyda'nın gözlerindeki buğu daha da belirginleşmişti. Böyle bir şeye nasıl cesaret ettiğine inanamadı!

"Adımı nereden biliyorsunuz?" dedi Ceyda, titrek bir sesle!

"Peki, ya siz?"

Aşk asla engel tanımazdı ve onları bir araya getiren tanrıydı!



http://blog.milliyet.com.tr/Askin_C_Sikki_diyeyim_dedim___/Blog/?BlogNo=270131

http://blog.milliyet.com.tr/Bu_sevdanin_hakki__Askin_C_Sikki__/Blog/?BlogNo=255888

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..