Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mart '17

 
Kategori
Anılar
 

Daçkalı Ruhum

Daçkalı Ruhum
 

1973-Lise son; Aralık ayının sonları; Belki 1974 Ocak ayının ilk günleriydi. Zamanlarda yanılıyor olabilirim; benim aklımda kalan bu. Fakat günlerden Çarşamba olduğuna eminim.
 
Tarih öğretmeni Meliha Alagün bir arkadaşımıza bizi sınav salonunda beklediğini söylemiş. Bir önceki ders fizikti ve öğretmenimiz Yıldız Özveren habersiz yazılı yapmak istemiş, biz de itiraz edip sınav salonuna çıkmamıştık. Biz sınava girmeyince Yıldız Öğretmen sınıfa geri dönmüştü. “Hepinize sıfır verdim!” demiş ve “Hatanızı düzeltmeniz için sözlü yapacağım” diyerek bizi sıradan tahtaya davet etmişti. 198 Behçet’e kadar geldi… Yarım yamalak cevaplar veriyordu herkes. Not defterini şöyle bir gelişigüzel çevirdi, 438’e geldi; Öktem, “ben kalkmıyorum” dedi, 0 aldı. Fizikçi, “Ödevini getir bir bakayım” dedi; “Ödevi de getirmiyorum” dedi Öktem. Bir 0 daha aldı. “Yaptın da mı getirmiyorsun?” diye sordu öğretmen. “Evet, yaptım da getirmiyorum” deyince Öktem üçüncü sıfırını aldı. Sonraki her sözlüye kalkmayana ve ödev göstermeyene üçer sıfır nasip oldu. Arada 205 Karakurt kalmıştı. Fizikçi onu yanlışlıkla atlamıştı. Karakurt elini kaldırdı, “Beni atladınız hocam!” dedi… Telli, (fizik dersi öğretmeninin takma adı) “gel o zaman” dedi… Karakurt, “ben de gelmiyorum” dedi; 3 tane 0 da Karakurt aldı… Yıldız Hoca kızdı, disiplin kurulu tehditleri yaptı ve ağlamaklı bir hüzünle dersi terk etti…
 
Aynı gün, Teodora takma adını verdiğimiz Meliha Alagün, tarih öğretmenimiz de habersiz yazılı sınav yapmaya kalkıştı. Teodora, “Bak ben nasıl yapıyorum!” dercesine bizi yazılı sınava davet ediyordu. Gitsek fizik öğretmenini küçük düşüreceğimiz apaçıktı. Öğretmenlerin üzerimizde otorite yarışına girmesini önlemek ve bu ikinci baskın yazılıyı erteletmek için üç arkadaş gidip öğretmenimizle konuştu: “Hocam çok sıkışığız; bugün iki sınavımız daha vardı. Yarı dönem final sınavlarıyla üniversite giriş sınavlarına hazırlanmak bizi zaten yeteri kadar sıkıntıya sokuyor. Siz bari önceden haber vermeden yazılı sınav yapmayın; hem sizin yazılınıza girersek fizik öğretmenine ayıp etmiş oluruz” diyerek derdimizi anlatmaya çalıştık. Sevgili öğretmenimiz, namı diğer “Teodora” bu ricamızı reddetti. “Öğrenci dediğin her an yazılı yoklamaya hazır bulunmalı; bizim zamanımız öyleydi, anlamam” diye kesip attı.
 
Sınav salonuna çıkmayıp sınıfta sessizce beklemeye başladık. Bunun üzerine, tarih öğretmenimiz ve aynı zamanda yeni müdür yardımcısı ‘Teodora’ sınıfa geldi, soru kâğıtlarını kürsüye atıp “Dağıtın!” dedi, sinirli bir sesle kaşlarını çatarak. Topluca uyguladığımız bu sınav boykotunun bir disiplin suçu oluşturduğunu hatırlatarak soruları dağıttırdı. Zil çalıncaya kadar öylece oturduk; hiçbir soruyu yanıtlamadan soru kâğıtlarını iade ettik.
 
Çok gergindik; teneffüste dağılmadan sınıfta kaldık. Sonuna kadar birlikte hareket etmek için sözleştik. Bir sonraki ders başlamadan önce tarihçi Teodora, müdiremiz Nazıma Antel ve yardımcısı Ayhan Bey (Kurtoğlu) ile geri döndü ve “Bunlara gereken ceza verilmezse ben istifa ediyorum” diyerek oyalanmadan çıktı gitti.
 
Ayhan Bey sanırım koruma göreviyle gelmişti; çünkü hiç ağzını açmadı. Nazıma Antel kısa bir azarlama konuşmasından sonra parmağını bana uzatarak, “Açıklar mısın oğlum, nedir maksadınız?” diye sordu. Ben tam doğrulup konuşacaktım ki, galiba biraz ağırdan aldığımdan, “Ayağa kalk da konuş benimle utanmaz!” diye kükredi. Oysa kalkmıştım bile ve daha ağzımı da açmamıştım. “Efendim…” diyerek söze başlamıştım ki Nazıma Hanım gene kükredi.
 
-Nedir bu sapıklık? Otel mi söylesene oğlum burası? Disiplini mi özlediniz?
-Yok efendim öyle değil…
-Sizin göreviniz çalışıp yazılıya girmek değil mi?
-Önceden haberimiz yoktu Hoca’m.
-Ne demek haberiniz yoktu? Siz mi tayin edeceksiniz sınav gününü?
-Hayır Hoca’m, ama…
-Küçük beyinlerinizle okulu ele mi geçireceksiniz? Siz hepiniz akıllı çocuklarsınız; bu ne serserilik, ne dayılıktır bu!
 
Baktım ki beni dinlemeye niyeti yok, “yalnızca sınava hazırlanma hakkımızı istedik Hoca’m!” deyip yerime oturdum. Eyvah! “Otur!” komutu gelmeden oturduğumu geç fark ettim; köpekler bile yapmazdı böyle ayıbı. “Kalk ayağa rezil!” diye bağırınca yeniden kalktım ve esas duruşa geçtim. Sayın Müdiremiz başka da kimseye bir şey sormadan hepimizi aşağılayan paylamalarına bir süre daha devam ettikten sonra sınıf kapısını şiddetli bir hışımla çekip açarak çıktı gitti. Kapıyı o kadar şiddetle açtı ki, kapı arkasına gelen köşe duvarına yaslanıp dikilen Ayhan Bey atik davranmasa suratı kapıya yapışacaktı. Ayhan Bey bize dönüp, “İşiniz bitti çocuklar!” dedi ve kapıyı açık bırakarak gitti.
*
Disiplin kurulu resmî ifade formlarını doldurduk. Üç ayrı suçtan yargılanıyorduk. Yazılı sınavı boykot etmek;/ sözlüye kalkmamak;/ öğrencileri okul idaresine karşı ayaklanmaya teşvik etmek… Formun sonunda, “Bu suçları işleyişinizdeki amacı açıklayın” deniyordu. Kafadan suçlu kabul edilmiştik; biz de iki sözcükle açıkladık: “Baskıdan bıktık!”
 
***
Muharrem Soyek (Denemeli Anılar adlı kitabımdan alıntı)
 
 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..