Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '09

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Halk otobüsünde provakasyon

Halk otobüsünde provakasyon
 

Bir süredir olup biteni izleyen, muavinin “burnunun dibinde” ayakta duran ve parmağında oldukça abartılı yüzüğü olan “provokatör görünümlü bir adam” otobüs muavinini empasa almıştı.

“Nereden buldunuz bu şoförü? Allah bilir alkollüdür. Baksana, nasıl da boncuk boncuk terlemiş… Otobüsü özellikle sıkıştırıyor sanki. Ben bile bu halimle ondan daha iyi kullanırım. “ dedi.

Muavin, “provokatör kılıklı adamdan” gözlerini kaçırırken, “Şunun tipine bir bak hele. “Salak “ adam. Ortalığı karıştırmak istiyor. Ama tahriklere kapılmayacağım.” diye geçirdi içinden.

Otobüs sonunda “Kızılay durağına” yanaşmayı zor da olsa başarmıştı. Otobüsten inen yolcuların yerini, başka yolcular alıyordu.

Yolcular, otobüs içinde geçerli olan “sıkışma sistemine” tamamen alışmış görünüyorlardı. Muavinin uyarısına gerek bırakmadan, hemen sağlı sollu birbirlerine sırtlarını dönüyorlar ve mümkün olduğunca sıkışıyorlardı.

Bu durumu gözlemleyen bir “Kokona” için otobüs yolcuları “Bidon kafalılar” olarak etiketlenebilirdi.

Kuru sıcak havanın etkisi, otobüsdeki kalabalıkla birleşince çekilmez bir ortam oluşuyordu. Herkes bir an önce otobüsün hareket etmesini bekliyordu.

“Provokatör kılıklı adam” bu kez sesini biraz daha yükselterek, “yahu birader, muavin arkadaşım, bir şeyler söylesene şu adama. Baksana! Sanki kasıtlı olarak otobüsü sıkıştırıyor. Millet “Çoban mı? pardon koyun mu?” Allah aşkına…”

İyiden iyiye gerilen muavin sonunda otobüs şoförüne bağırarak, ” Haydi Mahmut ağabey. ” Millet cayır cayır yandı vallahi.”

“Tamam tamam, elimden geleni yapıyorum. Görmüyor musun trafiği? Sanki keyfimizden sıkıştırıyoruz” diye tersledi.

Otobüs sonunda hareket edebilmişti. Fakat birkaç metre sonra kırmızı ışıkta durması gerekecekti.

Bu sırada Şoför, otobüsün içinde oluşan bunaltıcı, kokulu havayı dağıtmak ve serinlik vermek amacıyla “otomatik ön kapıyı” açtı. O anda ellerinde “Davul ve Zurna” olan iki kişi, açık olan otobüs kapısından içeri daldılar. Otobüs dolu olduğundan ileri gitmeleri imkânsızdı. Zurnacı kapı basamağında sıkışıp kaldı.

Şoförün “dur hemşerim, burada binmek yasak” demesi bitmeden “Yeşil ışık” yandı. O anda şoförün kapıyı kapatmasıyla birlikte, Zurnanın “ses çıkaran geniş olan bölümü” (Zurna borusu) kapının dışında sıkışıp kaldı.

Bunu gören otobüs yolcuları gülmeye başladı.

Zurnacı bu “sıcak” ortama daha fazla dayanamadı. Dudaklarını otomatik kapıya sıkışmış olan zurnaya yapıştırdı ve bir “halay havası “ çalmaya başladı.

Otobüste bulunan herkes etnik kimliğini bir yana bırakarak hep birlikte katıla katıla gülüyorlardı. Provokatör kılıklı adam dahi, bu durumu nasıl lehine çevireceğini hesaplayamadı.

Sistemin özellikle talep ettiği, ciddi görünümlü, “oturaklı” Ankaralı memurlar bile bu durum karşısında gülüyorlardı.

Yaşlıca bir bey, yarı tebessümle, “Allahım! ne günler kaldık sen bize yardım et yarabbi” diye dua ediyordu.

Halay havası sıhhiye durağına kadar sürdü.

Diğer taraftan yol boyunca insanlar duydukları Zurna sesinin etkisiyle otobüse bakıyorlar, gördükleri karşısında bazıları şaşırıyor, bazıları şok geçiriyor bazıları da parmaklarıyla otobüsü işaret ediyordu.

Provokatör kılıklı adam ise kendi kendine dudaklarını aşağı doğru bükerek ukala bir tavırla, “Burası Türkiye” diye söyleniyordu.


 
Toplam blog
: 144
: 899
Kayıt tarihi
: 06.02.07
 
 

Gazete ve kitaplara hep tersten göz atar, daha sonra okumaya başlarım. Bu özelliğim devrik cümlel..