Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '18

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Krizden Alınacak Dersler ve 2025 Umudu

Neler olup bittiğini tek tek saymaya gerek yok. Hergün içindeyiz. Sade vatandaş için artan enflasyon, kapanan işyerleri, ,işsiz kalanlar, satılmayan mülkler, enflasyon artarken gittikçe düşen kiralar gibi yüzeysel olaylarla anlaşılır olmakla birlikte, ekonominin karmaşık labirentlerinde çok daha derin etkileri var.Bunların bazılarını konkordato ilan eden veya müflis hale gelen firmalar ve bankalarda cereyan edip, şimdilik su üstüne çıkmayan anaforlar olarak dikkatimizi çekiyor. Tüm bunların üzerine kış da bastırıp, hayat şartları giderek ağırlaşmaya başlayınca moraller iyice dip yapacak.

Gerçi hiç kimse bizden tavsiye ve görüş istemez ama ekonomi okumaya başladığım 1970’ler ortasından bugüne kadar yaklaşık 40 yıl Türk ve Dünya ekonomisini gözlemlediğim için benim de söyleyecek bir şeylerim olmalı.

Çoğu zaman dile getirmişimdir. Bunca sene gördüğüm kadar Türk Ekonomisi’nde meydana gelen tüm krizler döviz kaynaklıdır. İhracat+Turizm= Özkaynak ve/veya Kredi+Sıcak Para= Yabancı Kaynak olarak döviz girişimiz azalınca veya istenen ölçüde artmayınca ekonominin çarkları yavaşlamakta, döviz kuru hızla yükselip, enflasyonu yukarı çekmekte ve 1995, 2001, 2008 ve bugünkünde olduğu gibi derin ekonomik krizler ortaya çıkmaktadır.

O halde alınacak ilk ders nedir? Ne yapıp edip, büyümeyi finanse edecek döviz girişini arttırmak ve bunu sıcak para gibi tehlikeli araçlarla değil, ihracat ve turizm girdisi gibi sağlam ve sürdürülebilir gelirlerle sağlamalıyız. Bunun yanında uzun vadeli krediler de rantabl olabilir.

E bu nasıl olacak diye sorulacak olursa 15-16 yıldır yapılageldiği gibi, inşaata dayalı ve ülkeye ne orta, ne de uzun vadede döviz girdisi sağlayabilen bir ekonomik gelişme yol haritası yerine, geçmişte Japonların, son yıllarda Güney Kore ve Çinlilerin yaptığı gibi ileri teknoloji üretip, yüksek katma değerli mal ve hizmet ( yazılım gibi)  ihracatına yönelik bir ekonomik gelişmeyi tercih etmektir.

Tabii bu “Pat diye” olmaz. Tüm eğitim sisteminizi, Ar-Ge, inovasyon, teşvik politikanızı buna göre dizayn etmeniz gerekir. Aslında çok daha fazla şey söylenebilir ama işin gerçek özü budur ve bu dönüşüm sağlanmadığı müddetçe “Burnumuz o kötü kokulu şeyden” kurtulamıyacaktır.

Bu sırada içinde yaşadığımız krizin sona erip, ne zaman 2010 yılında olduğu gibi  zirveye erişebileceğimiz sorulacak olursa; 14 Mart 2016 Tarihli Milliyet Blog’ta, “Türk Ekonomisi’nde Zirve Dönemleri ve Geleceği” başlıklı yazımda belirttiğim gibi 2025’i beklemek gerekecek.Zira bu analizde ortaya konduğu üzere, Türk Ekonomisi genellikle her 15 yılda bir zirve (Boom) yapmakta ve her ikisinin arasında uçurum gibi kocaman bir dip bulunmaktadır.

Umalım ki, önümüzdeki yıl bu dipten yukarı çıkacağımız bir sene olsun 2025’i bile kaybetmeyelim.

  

 
Toplam blog
: 343
: 446
Kayıt tarihi
: 19.02.11
 
 

Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi mezunuyum. Teknoloji Yönetimi dalında mast..