Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Temmuz '16

 
Kategori
Öykü
 

Oya ağacı

Oya ağacı
 

Leylak diyesim geliyor ama, değil biliyorum. İpek mi acaba? Her neyse, yan taraftaki ağaççık. Ağaççık dediğime bakmayın neredeyse otuz yaşında. Boyu mu, ikinci kat balkonunu geçti. Yayıldı şemsiye gibi. Sokağa bakan yanıyla geldi girdi komşu zeytinin içine. Küçük yeşil yapraklarının  uç kısımlarında yaygın uçuk kırmızı tomurcuklanmalar başladı bir hafta var yok. Sonra bir gün sabah erken bütün tomurcuklar patladı birden. Açık pembe bir renk cümbüşü yeşil yaprakların arasında. Hani var ya, o uğursuz 15 Temmuz gecesinin ertesi sabahıydı. Hiç şaşmazdı; her sene bu günlerde başlardı çiçeklenmeye. Uyumamıştım bütün gece. Başım dönüyordu. Kafa karışıklığından olmalı, hatırlayamadığım adı birden geldi aklıma, Oya Ağacı. İçim açıldı birden...

Açık olan kapıdan balkona gece boyu hiç kapanmayan televizyonun sesi geliyordu. Minarelerden sala sesleri yayılıyordu henüz aydınlanmayan gecenin sabahına. Sabah olacak mıydı? Zeytinler kapamıştı önünü bu alacakaranlıkta görünmüyordu, ama biliyordum oradaydı deniz. Kokusu geliyordu...Bir umut du...

Geceden kalma bir iki bulutun etekleri tutuşmuştu yeni doğmaya başlayan güneşin ışıklarıyla. Göğün karanlık mavisi ağarmaya başlamıştı. Kuşlar uyanmamıştı henüz. Martılar da, duyulmuyordu çığlıkları. Oysa bir gece boyu yükselmişti çığlıklar. Geceden yayılan ve giderek koyulaşan bir uğursuz gölge abanmıştı sabaha. Ne oluyordu...

Yan tarafı boydan boya kaplayan akşamsefalarının mor, beyaz, sarı, kırmızı, ebruli çiçekleri kapanmamıştı daha. Balkon demirlerine asılı saksılardaki rozetler, zeytin altlarında çiçekliklerdeki petunyalar, ipek çiçekleri, bahçe korkuluklarına yaslanmış ve kapatmış güller solmaz renkleriyle, üzerlerindeki geceden kalma nem domurcuklarını parlatarak sabaha açıyorlardı rengarenk. Yaşam devam ediyordu doğada. Oysa bizim yaşamımızdı alt üst olan.

Sessizlikte kalbimin vuruşlarını duyuyordum. Kulaklarımın içinde atıyordu sanki. Başım uğulduyordu. Oysa ne kadar güzeldi sabah. Kokuyordu mis gibi. Doğadan yaşam fışkırıyordu. Ya sönen yaşamlar... Balkonda öylesine dikiliyordum. Kafamın içinde bir birini kovalayan düşüncelerin gürültüsü. Güneş yükseldi. Zeytinler arasından görünür hale gelen denizin duru mavisi ışıdı. Aydınlık yayıldı, yırttı dağı örten karanlığı. Oya ağacının açmayan domurcukları da açtı sanki birden. Seslerini duydum sanki. Bir pembe esinti kapladı balkonun o yanını.

 Yan taraftaki evin balkonundan gelen sese döndüm.

-Doktor, ne olacak bu memleketin hali?

 Yüzü karmakarışıktı. Gözlerinde büyüyen bir endişenin kara parıltısı. Cevaplayamadım, yutkundum. Oya ağacından kopan bir çiçek pembe bir kelebek gibi geldi düştü ayaklarımın dibine.

Sabah indi...

 

Akın Yazıcı

28 Temmuz 2016/Erdek

 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..