Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Aralık '14

 
Kategori
TV Programları
 

Paramparça adlı dizi

Paramparça adlı dizi
 

Yeni başlayan bir dizi bu..

Nurgül Yeşilçay isimli oyuncunun yakın çekim yüzünü gösterirken rastladım Paramparça adlı diziye. Yeşilçay'ı genelde başarılı ve fazla güzel bulmam, ancak yakın çekimde erkeksi boşluğa gelerek "yüzü gayet güçlüymüş" derken filmi izlemeye geçtim. İzlemeye devam etmem dizinin tenkitçi bakış açıma bol malzeme sunmasından ileri geliyordu.

Bir iki gün içinde Erkan Petekkaya isimli diğer oyuncu ile bir röportaja rastladım ve bu dizinin reytingleri alt üst ettiğini duydum. Ve tabi hayret içinde kaldım ve bir kaç gün sonra belki, bir sonraki bölüme denk geldim ve acaba dedim benim göremediğim bir şey mi var?

Tenkite gelirsek, oyunculuklar tabiki her zamanki gibi berbat. Ben bizim oyuncuların oyunculuğuna, rolün rolünü yapmak diyorum.

Rol, abartılı, yerine oturmayan, istiklal marşında söz ile ses uyumsuzluğu vardır ya, burda da, söz ile ne duygu uyar, ne vurgu uyar, ne jest uyar, ne mimik uyar. Allah ne verdiyse çekerler ve önünüze koyarlar.

Uymayanlar sadece bu değildir. Senaryoda yazılan ile çekilen uyumsuzdur. Senaryoda örneğin, iki kişi tartışır büyük gürültü kopar. Sonra dışarıdan birileri gelir ve olay tatlıya bağlanır vs. Kelimelerle bunu yazmak ve anlatmak belli ölçüde kolaydır. Ancak bunu çekmek, ki esas filmcilik budur, bunu seyirciyi ikna edecek şekilde yapmak ve hayatın olağan akışına uygun sözlerle, aksiyonlarla, davranışlarla bunu başarmak her babayiğidin harcı değildir ve Türk filmlerinde bu uyumsuzluk büyük ölçüde vardır. Yani, senaryoda yazılanla, ona dair çekilen şey, birbiriyle uyumsuzdur.

Bu yukarıda yazdıklarım Türk dizileri için o kadar sıradan ve normaldir ki aslında.

Paramparça adlı diziyi seyretmeye başladığınız daha ilk anlarda konunun ne olduğunu, ne olacağını anlıyorsunuz. Tabi dizi tutarsa, daha çok yayında kalmak için kimbilir neler saçmalayacaklar, o kadar ne olacağını bilmemiz mümkün değil. Ancak bir konu seçilmişse, o konuyu anlatırken kolaycılığa kaçmazsınız. O konuyu bütün yönleriyle irdelerseniz. Olabilecek her türlü olay için haklı gerekçeler, makul neden sonuç ilişkileri ortaya koyarsınız. Yazarlık, filmcilik vs. budur. Bizim dizilerde ya da filmlerde, her şey kolaycılıkla halledilir. İki olay arasında yeterli, gerekli, güçlü ilişkiler, mantıklı neden sonuç ilişkileri olması gerekmez. Ol dersin olur. Örneğin bu dizide, çocuğunuzun başkasına ait bir çocuk olduğunu öğrendiğinizde karı koca ve çocuk arasında yaşanabilecek bin türlü durumu düşünmez irdelemezsiniz. Ki bu kapasite grektirir tabi, kafanıza göre filmin nereye gitmesini istiyorsanız, küt küt onları koyarsınız, çekersiniz ve millete sunarsınız. Bu arada bu olaylar arasındaki yukarıda saydığım güçlü ilişkilerin olup olmaması hiç önemli değil. Bu dizide, karı ve koca arasındaki ilişkide, şimdi yönetmen, adamı, öteki kadına yani Nurgül Yeşilçay'a yamayacak ya, adamın karısını, ucuz bir şekilde, aptal, kötü, çirkin vs. gösteriyor ve bunu o kadar kolayca ve basit diyaloglar yapıyor ki, belli ki bu konular üzerinde düşünmeye hiç gerek görmemiş. Gerçek filmcilik, kötü gösterip adamı boşatacağın kadını gerçekten güçlü karakter, kötü niyetli ve sorunlu biri bile olsa, bunu tam olarak hayatın olağan akışındaki bin türlü olup bitmelerden uygun olaları seçip, ondan sonra boşanma noktasına getireceksin, ben ol dedim oldu diyerek film çekilmez.

Bunu kime söylüyorum ki. Bu şekilde ol deyince olunan, rolün rolünün yapıldığı, -örneğin kişi hıçkıra hıçkıra ağlayacaktır, rol bu. Rolün rolünü yapan, hıçkıra hıçkıra ağlma rolünü yapmaz, bu rolü yapan daha önce birilerini görmüştür. Hıçkırarak ağlayan bir kişinin rolünü yapmak yerine, hıçkırarak ağlayan bir oyuncunun rolünü yapmaya başlar.

Neden böyle yapsın ki diye sorduğumuzda, bunun cevabı kolaycılıktır. Çünkü bir rolü yapmak, aslında o rolü yaratmaktır. İlk yaratıcı olmanız için içinizde gerçekten bir oyunculuk olması gerekir. İlk yaratıcı olmak zordur. O nedenle rolün rolünü yapan oyuncular, ilk yaratıcıların yarattıkları rolün şematize değerlerini alır ve onu taklit ederler.

Bunu şöyle de ifade edebilirim. Örneğin size deseler ki, bana güzel, gösterişli bir yalı çiz. İlk yaratıcı olmayan bir kişi bunda çok zorlanır. Ama bu kişi, daha önce çizilmiş bir şatafatlı yalı resmi görmüşse, hemen onun benzerini farklı perspektiften de olsa çizmeye başlar ve nihayetinde iyi kötü bir yalıya benzer. Burada aslında kişi yalı resmi çizmiş olmaz, çizilmiş bir yalı resminin taklitini yapmış olur.

Anlatabildiysem, bizim oyuncuların büyük çoğunluğu, rolün rolünü yapar. Çünkü gayet kolaydır. Peki senaristler ve yönetmenler de böyle yapmıyor mu? Kesinlikle böyle yapıyorlar. Hiçbir Türk dizisinde, orijinal bir şey göremezsiniz. Hemen her şey sıradan, basit, kolaycılıklı, yüzeysel, zeka içermeyen, derinliksiz, bilgisel olmayan ıvır zıvır ile doludur.

Bütün bunları mümkün kılan şey ise Türkiye'nin genel kültürel yapısı. Türkiye, kelimenin geniş anlamıyla kültürsüzdür. O yüzden ne koyarsan yer!   / 19 Aralık 2014.

Blogda dolaşırken gördüğüm  aynı dizi hakkında yazılmış başka bir yazı: 

Paramparça / Üç haftadır Pazartesi’nin reytinglerini paramparça etti!

Edit: 24 Aralık 2014

 
Toplam blog
: 467
: 1012
Kayıt tarihi
: 21.10.07
 
 

Ankara'da yaşıyorum. Çeşitli güncel konularda, zaman zaman "Neden olaya böyle bakılmıyor?" diye düş..