Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Kasım '14

 
Kategori
Kitap
 

Yaşamın acı tatlı öyküleri

Yaşamın acı tatlı öyküleri
 

Güzel öykülere gidecek yolları birlikte açmak için...


Bir öyküdeki kahramanlardan biri olduğunuzu hiç düşündünüz mü? Ya da yaşadığınız bir olayın bir öyküye konu olabileceğini, öykünüzün başka insanları da ilgilendirebileceğini.
 
Peki dünyayı paylaştığımız canlıların her birinin de kendi öyküleri olabileceği aklınıza geldi mi hiç? Yoksa bu düşünceyi La Fontaine masallarının geçmişte kalmış çocukça bir çağrışımı olarak görüp bir daha aklınıza getirmediniz mi?
 
Yaşamınızdaki zorluklar ve başarılar, umutlar ve düş kırıklıkları artıp çevreniz genişledikçe kendinizi bir roman kahramanı olarak mı görmeye başladınız? Bulunduğunuz yerde önemli ve vazgeçilmez olduğunuzu düşünerek dünyaya meydan mı okudunuz? Ya da işler kötü gittiğinde yaşamın sert tokatlarını yiyerek maddi ve manevi çöküşe giren bir yoksulun öyküsü mü oldunuz?
 
Öykünün tarihi ne kadar eskilere uzandırılabilir bilmiyorum. Belki başka biçimlerde, ilk bilimkurgu öyküsünden (1) bile çok önce yazılmıştır öyküler. Ama yaşadığımız toprakların insanlarından ilk yansımaları Homeros'ta bulabiliriz. Azra Erhat yedi kentin Homeros'un yurdu olmakla övündüğünü, ama bunların beşinin Anadolu'da ya da adalarda, yani İonya'da olduğunu söylüyor. (2)
 
Homeros tartışması Platon'la başlamış. Ona göre Homeros, Yunan dünyasında bütün inanışların babasıymış. Yunanistan'da eğitimin Homeros destanlarının üstüne kurulmuş olduğu bilinen bir gerçekmiş. Yalnız Atina değil, bütün Yunan devletleri Homeros'u her türlü bilginin özü olarak benimsemişler. Yunan insanı din, politika, askerlik, gemicilik, hekimlik gibi çeşitli bilgileri öğrenmek için Homeros destanlarına başvurur, bunları ezbere bilir, canlı bir kitaplık gibi içinde taşırmış. (3)
 
Günümüzde yaşam çok değişti. Bilim ve sanat ayrıldı. Tarihsel gelişim önceden görülemeyen büyük yeniliklerle birlikte büyük sorunları da getirdi.
 
Ama insan için öykünün değeri azalmadı. Sanayi devriminden sonra yaşadıkları toprakları bırakmak zorunda kalarak kentleri dolduran köylülerin, dünyayı kaplayan büyük şirketlerin sahiplerinin ve fabrikalarda bir araya gelen işçilerin yaşadıkları serüvenler büyük romanlara konu oldu.
 
21. yüzyılda öyküler de, romanlar da sürüyor. Yaşamın acı tatlı öykülerini, değişen koşullara uymaya ve yeni güzellikler bulmaya çalışarak anlatıyorlar.
 
....
 
Dünyayı beş duyuyla algılıyoruz. Bunların getirdiği bilgilerin birlikte değerlendirilmesi ve yorumlanmasıyla ortaya çıkan altıncı bir duyudan, beyin duyusundan söz edilebilir. (4)
 
Dünyanın sanatla algılanıp yorumlanma süreci için de bir sanat duyusu kavramı düşünülebilir:
 
Tüm sanat dalları yarattıkları görüntü ve imgelerle beyin duyusuna seslenirler. Sinema duyulara ve algıya en fazla seslenen sanat dalıdır. Gerçekliğin yerini alma iddiasıyla mesajlarını doğal olarak beyin duyusuna yerleşecek biçimde gönderir. Ama bu yine de gerçeğin kendisi değil, bir yansımasıdır. Gerçekle sanat aynı değildir. Sanat gerçekten beslenir. Sanatçı gerçeği kendi beyin duyusuyla işler, onu yeni bir biçime dönüştürür, kendi gerçeğinin başkalarının beyin duyularına ulaşabilmesini sağlar. (5)
 
Öykülerin vazgeçilmezliği belki de dünyayı anlama ve yaşama sımsıkı sarılma inadımızdan kaynaklanıyor.
 
....
 
Çin yemeklerinde sıkça kullanılan karşıt soslar var. Acılı ekşili çorbadaki, tatlı ekşi soslu tavuktaki gibi. Belki de beyin duyumuz, dünyanın tatlarını yaşamın gerçekliği içinde bulmak, yaşamdaki zenginliği yiyeceklerde de bulmak istiyor.
 
Öykülerde de aynı durum geçerli. Hep pembe olamıyor öyküler, bazen kara bulutların fırtınalarıyla, bazen cehennem gibi yakan ateşle sarsılıyorlar. Yine de umutların sıcaklığını ve coşkusunu taşıyabiliyorlar.
 
Yaşamın acı tatlı renkleri öykülere de yansıyor.
 
....
 
Geçen yıl 2012 Öykü Yıllığı'nı okuduğumda öykü dünyasının ulaştığı düşünsel ve kültürel zenginlikten etkinlenmiştim. Kitapla ilgili yazdığım yazıda İnci Aral'ın sözlerini aktarmıştım:
 
“İlk günden bu yana insan, kendi serüvenini kaydetme ve geleceğe bırakma arzusu duydu. Sesleri, işaretleri müziğe, büyüyü oyuna, tanrıları yontuya, renk ve biçimleri nakışa, deneyimini yaratıcılığıyla sanata dönüştürdü.” (6)
 
Bu yıl 2013 Öykü Yıllığı yayımlandı. (7) Öykünün dünyasını aralayıp yaşamdan yansıyan öyküleri kendi öyküleriyle birleştirmek isteyenler için bir kapı açıyor. Öykülerle uzatılan elleri tutarak daha güzel öykülere gidecek yolları birlikte açmak için, bu yeni dünyalara ulaşma fırsatını kaçırmadan değerlendirmekte yarar var.
 
 
 
 
 
5. Mehmet Arat, Sanat Duyusu, http://www.sanatlog.com/sanat/sanat-duyusu/ 
 
6. Mehmet Arat, 21. Yüzyılın Yükselen Sesi: Öykü (2012 Öykü Yıllığı Üzerine), http://www.sanatlog.com/sanat/21-yuzyilin-yukselen-sesi-oyku-2012-oyku-yilligi-uzerine/
 
7. Kemal Gündüzalp, 2013 Öykü Yıllığı "Öykü Yağmuru - 2", NotaBene Yayınları, 2014, http://www.notabeneyayinlari.com/tur_detay.php?id=136
 
Toplam blog
: 72
: 274
Kayıt tarihi
: 08.01.12
 
 

1958 doğumlu. Mühendislik eğitimi aldı. Teknik alanda çalışırken kültürel konulara ilgisini sürdü..