Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Temmuz '09

 
Kategori
Meslekler
 

Ah şu müteahhitler!

Ah şu müteahhitler!
 

Duble yol


Bugünkü konumuz müteahhitler.

Devletten ihale alan müteahhitlerden bahsediyorum.

Hani şu, her felaketin ardından akla ilk gelenlerden canım! Onlar çok garip ve farklı insanlardır. Ya da medya bize öyle tanıtmıştır.

İlk fırtınada yaptıkları okulların çatısı uçar, ilk depremde diktikleri binalar yıkılır, ilk yağmurda inşa ettikleri köprüleri sel alır.

Bir de taahhüt ettikleri yol işleri vardır ki, hiç sormayın. Aldıkları on kilometrelik ihalenin daha yarısı bile tamamlanmadan, biten kısımlar çoktan eskimiş ve tamiratına başlanmıştır.

Müteahhitler, neredeyse her milli felaketin günah keçisi gibidirler. Aldıkları kârı az buldukları için, "demirden, çimentodan çalmakla" suçlanırlar. Aç gözlü, doymaz kimseler olarak nitelenirler. (Not, yedi ceddimde müteahhit ve yüksek bürokrat bulunmamaktadır)

Acaba gerçekten böyle midir? Müteahhitlerin tümünün, çürük çarık işlere imza atan kötü ve vicdansız kimseler oldukları doğru mudur? Yoksa bu, medyanın hep onları hedef göstermesinden dolayı zihnimizde oluşan bir yanılgı mıdır? İsterseniz biraz düşünelim!

İhaleyi alan her müteahhit, bildiğim kadarıyla, önce bir sözleşme imzalar. Sonra da (rastgele köprü, yol, bina, baraj vs. yapılamayacağına göre, ) bir proje hazırlar. Bu proje de devletçe onaylanır, işin safahatı da denetlenir. Kontrol işini yüklenen kişi veya kuruluş ister resmi, isterse özel olsun, müteahitle ortak bir sorumluluk yüklenmiş demektir.

Ayrıca, tamamlanmış bir yapı resmen teslim alınmadan önce, bütün yönleriyle incelenmek zorundadır. İlgili bürokratlar yolu, köprüyü, binayı, barajı sözleşme şartlarına uygun yapılıp yapılmadığını test etmeden teslim alamazlar. Almamaları gerekir.

Görüldüğü üzere burada,

1- Yüklenici şirket veya müteahhit,

2- İşin denetimini üstlenen firma veya mühendis,

3- İşi devlet adına teslim alan yetkili kurum veya kişi olmak üzere, en az üç ayrı birim bulunmaktadır. Demek istiyorum ki, ortaya çıkan çürük ve dayanıksız eser, tek bir kişi veya kuruluşun marifeti değildir.

Bulunduğunuz yerleşim yerinde veya bir seyahate çıktığınızda mutlaka yol çalışmalarını görmüşsünüzdür. Bazan, gittiğiniz on kilometrelik yolun yarısının oldukça güzel olduğunu, geri kalanının ise döküldüğünü, üzerinde sayısız çukurlar meydana geldiğine şahitlik etmişsinizdir.

Sebebini bilemeseniz de üzerinde seyrettiğiniz yolun zeminindeki farklılıktan işin içinde bir gariplik olduğunu hissetmişsinizdir. Yani aklınıza, "burada bir şeyler döndüğü" gibi fikirler gelmiştir.

Doğrusu bu dünyada görevini, vicdanına danışarak yapanların yanında, cüzdanına bakarak ifa eden bürokrat ve müteahhitler de vardır. Ortaya çıkan eserin sağlam mı, çürük mü olacağını, yanlışın cezalandırılıp cezalandırılmayacağını onların bu pozisyonu ve ilişkileri belirlemektedir. (Burada, vicdanlarıyla hareket edenler konumuzun dışına çıkarılmıştır)

Bozuk işleri gördüğümde, okuduğum ve izlediğim bazı haberleri hatırlıyorum ve şöyle düşünüyorum. Bir firmanın ayakta kalabilmesi için çalışması zaruridir, bu nedenle işi şansa bırakmamalıdır. Bu durumda müteahhit:

1- İhale şansını artırmak amacıyla araya adamlar sokabilir mi? Evet!

2- Bu adamlar bedavaya aracılık edebilir mi? Hayır!

3- Hakedilen paranın veya elde edilecek kârın bir kısmı bu adamlara gidebilir mi? Evet!

4- Eksik parayla sözleşme şartlarına uygun iş yapılabilir mi? Hayır!

5- Mesele bu noktaya geldiğinde, dünyayı cüzdanından görenlerin hepsi paylarına düşeni isteyebilir mi? Evet!

İşte bu, yolun bitmeden çökmesi, okulun duvarlarının öğrenime başlamadan çatlaması, köprünün sel basmadan yıkılması demektir. Peki, başka sorumlular da olduğu halde neden hep müteahhide yüklenilir?

Çünkü müteahhit, ihale sisteminin en muhtaç kişisidir. Medya ve bürokrasi dahil herkesle çok iyi geçinmek mecburiyetindedir. Zira o, ihale kazanabilmek, hakedişleri zamanında alabilmek için bir kısım yerlere, zorunlu olarak hediyeler vermekte ve bu yolla suç işlemektedir. Yani mükafata, suç işleyerek nail olmaktadır. Bu yüzden ağzını çok sıkı tutmak, yaptığı çürük işlerdeki ortaklarını gizlemek durumundadır. Yoksa bundan sonra ihaleyi rüyasında görür.

Şimdi medyada köşe tutmuş akil adamlarla, habercilere sesleniyorum. Eğer şehri su taşkınlarından korumak amacıyla yapılan tahliye kanalları gerektiğinde bir işe yaramıyorsa; köprüler, yollar, binalar kısa zamanda saf dışı kaliyorsa sadece müteahhitleri suçlamayınız. Haber ve yorumunuzu, onun kazancına başka birilerinin göz dikmiş olabileceğini hesaba katarak yapınız.

Yıllar önceydi. Arsama yaptığım konut bittiğinde kat mülkiyeti tescili için, bir sabah saat dokuzda, tapu dairesine gittim, Danıştığım memure hanım, "Bu bizim işimiz değil. Biz bunları öğle aralığında yapıyoruz" dedi. Çalışanların öğle tatilinden çalmak bana hoş gelmediği için sessiz kaldım. Ne demek istediğini ise, akşam ezanı okunmaya başladığında anlayabildim... Ne kadar saf mışım!

(Artık geminin nasıl yürüdüğünü öğrendim de bir şeyi halâ merak ediyorum. Gerçekten vatandaşın tapu işlemlerini yapmak, ilgili dairedeki memurların görevi midir, değil midir?)

Binbeşyüz ikibin lira maaşla milyonluk hayat süren bürokrata sorsanız kendisinin, "harama el uzatmamış, dünyanın en temiz ve en ahlaklı " kamu görevlisi olduğunu söyleyecektir.

Anlaşılıyor ki, bu ülkede herkes namuslu ve dürüsttür! İyi de... o zaman bu namussuzlukları kim yapıyor? Bilen var mı?

Resim: www.arkitera.com/news.php?action=displayNewsI..

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..