Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Eylül '08

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

AMASRA VE NEZOM

AMASRA VE NEZOM
 

Hırçın çocuk AMASRA


Uzun zamandır görmek istediğim yerler arasındaydı Safranbolu ve Amasra. Sevgili arkadaşım Meltem'in tavsiyesiyle ve yine çok sevdiğim başka bir arkadaşımla birlikte katıldık Amasra turuna. Sabahın ilk ışıklarıyla çıktık yollara, şarkılı türkülü bol eğlenceli yolculuğumuza başladık.

Önce tarihi evleri, dar sokakları, lokumlarıyla ünlü Safranbolu'ya uğrayıp kısa bir turun ardından, güneş saatini de gördükten, illaki o nefis lokumlarından tattıktan ve aldıktan sonra Amasra'ya doğru yolculuğumuza devam ettik rehberimiz eşliğinde.

Dört- beş saatlik bir yolculuktan sonra Karadeniz'e bakan yamaçta Kuş Kayası'nı görüp, kıvrıla kıvrıla dağlardan inerek nihayet ulaşmıştık hırçın dalgaları, iki adası, iki koyu, beş tepesi ile şirin yer Amasra'ya.

Küçük hamamını, bedestenini, Roma yolu köprülerini, Cenova armalı kalesini, Sormagir mahallesini Tavşan Adası'nı (her ne kadar ne adada gezen tavşanları, ne de adanın yanında yüzen yunus sürülerini göremesekte!) gördükçe içinizi daraltan betonlaşmayı bir an olsun unutacak ve tepelerden gördüğünüz güzellikler karşısında büyüleneceksiniz.

Çeşitli kaynaklara göre; kentin içinde görülen arkeolojik kalıntılar, zindanlar, Amasra'nın çok uzun bir geçmişi olduğunu anlatır. Üç bin yılı aşan tarihi boyunca; küçük Krallık, Eyalet Merkezi gibi çeşitli dönemlerden geçmiş, zaman zaman unutulmuş, köyleşmiş fakat asla terk edilmemiş bu şirin ilçe.

Hırçın deniziyle, 1950'li yıllardan başlayarak tercih edilen bir dinlenme ve plaj kullanımıyla iç turizmde her geçen gün daha da canlanmaktadır, film karelerinde ve TV dizilerinde tercih edilen mekanlar arasında olmuş hep. Yıllar önce izlediğm ve çok sevdiğim Türkan Şoray filminin orada çekildiğini de öğrendim.

Gezimize, Ataürk Müzesine çevrilmiş, eski bir kiliseyi gezip, anı defterine duygularımızı yazdıktan sonra devam ettik. Kaleye çıktığımızda gördüğümüz manzara karşısında büyülenmiştik. Ağlayan ağaçta, tavşan adasına karşı çayımızı içip, yetmedi üstüne bir de Türk Kahvemizi içip, tepedeki fener'e çıktık. Manzara yine enfes...

Dikkatimi çeken bazı şeylerden biri, hemen hemen her evin penceresinde "TERMİK SANTRAL İSTEMİYORUZ" yazısı, (halk tepkisini nasıl da güzel ortaya sermiş diye düşündüm) diğeri ise; Kaleiçi'nde gördüğüm Zülfiye Hanım'ın, ayakkabılara, çaydanlıklara, çoraplara, çizmelere (aşağıda fotoğrafı da var) ne bulursa içine ektiği birbirinden güzel çiçekler de başka bir ilginçlikti. Açık hava sineması da kurulmuş güzel ilçeye, çok hoş bir fikir.

Tek rahatsızlığım öyle güzel bir ilçenin, tarihin, değerinin çok da bilinmemesi, bu güzelliklerin neden bu kadar pis olduğunu, sokakların neden koktuğunu, neden arada bir, tarihi değerlere, ziyareti kolaylaştıracak bakım yapılmadığını pek anlayamadım doğrusu.

Dönmeden önce mutlaka ama mutlaka kıyıdaki retorantlardan birinde (bizim tercihimiz Turumuzun tavsiyesi; ÇEŞM-İ CİHAN idi, iyiki de orası olmuş, balıklar ve servis mükemmeldi, kesinlikle tavsiye ediyorum) otuz bir çeşit bitkiden ve özel sostan oluşan enfes salatasını ve birbirinden lezzetli balıklarını, üzerine de bol cevizli, ballı incir tatlısını yemeden asla dönmeyiniz. Balığın lezzetinden parmaklarınızı yemeyin ama:)))

Tadına varılacak o kadar çok noktaları var ki sizin keşfedebileceğiniz.

Bir günde ne çok yer gezmiştik ve ne çok yer tanımıştık, tanıdıkça mutlu olmuştuk, ne güzel bir gündü. Adeta tarih yaşamıştık rehberimiz eşliğinde. Amasra'nın adını ondan aldığı Kraliçe'nin resmini bile gördük.

Veeee ne yazıkki dönme saati. Her şey çok güzeldi. Yaşadığımız güzelliklerin mutluluğuyla, tatlı yorgunluğuyla, yüzümüzde kocaman gülümsemelerle dönüş için yola koyulduk...

Amasra'dan bir Nezom geçti...

Her şey gönlünüzce olsun sevgili dostlar.

Sevgiyle kalın.



 
Toplam blog
: 184
: 2109
Kayıt tarihi
: 11.03.07
 
 

1974 Bremen doğumluyum. Hayatın Med-Cezir'lerle dolu olduğuna inanırdım; yaşaya yaşaya anladım ki ö..