Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ocak '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Andımızda geçen bir cümle...

Andımızda geçen bir cümle...
 

Okullarda her sabah tekrarlanan "Andımız" da geçen bir cümleyi hepiniz hatırlarsınız: Ülküm yükselmek, ileri gitmektir...

Alışkanlık haline gelen bazı sözlerin ve hareketlerin ne anlama geldiğini hiç düşünmeyiz. Sanırım çocuklar da papağan gibi tekrarladıkları bu cümlelerin ne anlama geldiğinin farkında bile değiller.

Denemek için Can'a özellikle sordum. Epeyce düşündü ama, bir cevap veremedi. Biz büyüklerin de bu konuda çocuklardan geri kalır tarafı pek yok...

Ülkü, amaç edinilen, ulaşılmak istenen şey, ideal... Demek ki amacımız, idealimiz, yükselmek ve ileri gitmek olmalı. Olduğumuz yerde durmak bile değil... Daima ileri, daima ileri ve yukarı...

Bunun için bize düşen görev, elbirliğiyle birbirimize yardımcı olmak, başarılarımızın çoğalması için çalışmak, eksiklerimizi tamamlamak, yanlışlarımızı düzeltmek, kısacası birbirimize destek vermek...

Peki böyle yapıyor muyuz? Maalesef hayır.

Biz yetmiş milyonluk bir ülkeyiz. Her gün üstüste bir tuğla koysak bir milyon 750 bin metre karelik bir duvar öreriz. Günde bir lira tasarruf etsek, 50 milyon dolarlık açık kapatırız. Bir kelime yazsak 150 ciltlik eser meydana getiririz.

Ne yazık ki biraz tembeliz. Ortalamaları tutturacak kadar başarı üretemiyoruz. En kötüsü ise, başaranları alkışlıyamıyoruz, onlarla gurur duyamıyoruz. Tam tersine onları küçümsüyoruz, aşağılıyoruz, aleyhinde olmadık şeyler söylüyoruz.

Biz bizi çekemiyoruz açıkcası, biz bizi sevemiyoruz, biz bizi benimseyemiyoruz.

Siyasette, ticarette, sanatta, sporda, her şeyde bir adım öne çıkanı, biraz daha ileri götürmek için ittirecek yerde geri çekiyoruz, çelmeliyoruz, takoz koyuyoruz.

Bir türlü doğru bulmadığım, uygun görmediğim, akıl erdiremediğim, sebebini anlayamadığım şey budur.

Aynı kulvarda yarışan iki atletin birbirine çelme takmasını, etik bulmamakla beraber belki anlayabilirim. Kıskançlık illetinin insanı sürüklediği bu sevimsiz durumu başkalarına da anlatabilirim. Ama bir futbolcunun bir güreşçinin başarısına sevinememesini, bir atletin bir boksörün yenilmesini istemesini nasıl izah edebiliriz? Bir Beşiktaşlı'nın Fenerbahçe'nin Avrupa kupalarında başarısız olması için dua etmesini neyle açıklayabiliriz?

Ulusça bir amaç etrafında bütünleşip bir ülkü peşinde koşamıyorsak, ülkemizin gelişmesi ve kalkınması nasıl gerçekleşebilir ki... Zaten bu yüzden olumlu sonuçlar da alamıyoruz.

Düşünebiliyor musunuz, elbirliğiyle istediğimiz yöne doğru rahatça götürebileceğimiz bir aracı, hepimiz farklı yöne çekiştirdiğimizde, yerinden kıpırdatmak bile mümkün olmaz. Bugün yaşadığımız gerçek aynen böyle bir durumu göstermektedir.

Gazetenin birinde okuduğum küçük bir haber bana bunları düşündürdü. Daha doğrusu hep düşündüğüm şeyleri dillendirmeme sebep oldu. Galatasaray'ın kalecisi Mondragon, "Türkler rakiplerinin yabancı takıma yenilmesinden büyük zevk duyuyorlar, bu nasıl Türklük" diye sormuş.

Üç beş yıldır ülkemizde bulunan yabancı bir sporcu bunu gözlemleyip merak etmiş ve bir soru haline getirmiş de, biz yıllardır, "ülküm yükselmek, ileri gitmektir" diye ant içip birbirimizi çekiştirirken bu gerçeği farkedemedik... Ve biz ne yapıyoruz deyip silkinemedik.

Siyaset, ekonomi, dış politika ve benzeri hemen her kesimde, birbirimizi çekememe, birimizin başarısını küçük gösterme, hatta yok sayma gibi kötü bir huyumuz var.

Yükselmek ve ileri gitmek için, hepimiz birbirimizi desteklemek, birimizin yaptığını yıkmadan üstüne eklemek zorundayız. Aksi takdirde dokuz taş oyunu gibi birimizin yaptığını öteki yıkarsa, ömrü billah olduğumuz yerde sayıp dururuz, bir santim bile ileri gidemeyiz.

Bu gerçeği ne zaman anlayacağız dersiniz...

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..