Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '08

 
Kategori
Deneme
 

Anılardan artan zamanlar...

Anılardan artan zamanlar...
 

Ah beni beniii

Baharla birlikte bir coşku kapladı içimi. Ne baharı demeyin, yöremde hiç güneşim ve kuşlarımın cıvıltıları hiç kesilmez. Ağaçları kesilse de . Bir onlara dokunulmadı henüz. Yaz kış kahvaltımı balkonda yaparım. Hatta cam açık yatarım. Bu alışkanlığımın nedeni, bir zamanlar bir çok kullanılmayan eşyanın çatıya atılmasıydı bizim evde belki. Ne zaman aradığım bir şey olsa ilk bakacağım yerdi çatı katımız. öyle severdim ki orayı. Hol un köşesinde küçücük bir kapının ardında minare merdiveni gibi dönerek çıkardım oraya.. Evet minare merdiveni dedim .Bir kız çocuğunun minarede ne işi var demeyin, en büyük zevkimdi, okul dönüşü önünden geçerken oraya çıkmak. Oradan gelen sesi merak ederdim . Bir gün daldım camiye, merak ettiğimden mi istediğimden mi tesadüf denilen kader beni hedefime götürmüştü. Zorun başarılmasının verdiği hazzı ilk orada tatmıştım. Dönerek çıktığım merdivenlerden mi , yükseklikten mi başım öyle dönmüştü ki adeta oradan haykırmak, uçmak istemiştim. okuduğum çocuk kitaplarında hep yüksek kulelere kızların saçlarına tutunup tırmanan prensler ve surlardan atılan mahkumlar vardı.. Ama güzel olan sesin o kadar yüksekte yankılanarak yüzüne bir rüzgar gibi çarpmasıydı. Minarenin tepesinden “Kuuş Uuçaar Yaavrrullaar , yuvalarda cıvıldar. Göğe baak, ne parlak, ne hooş ne berraaak diye metodumdaki şarkıyı söylerken, kim bilir kaç kişi ezan okunuyor diye namaza durmuştu…

Açık deniz çekimi diye bir ruhsal cezbe vardır. Bu denizcilerin ruhunda hep gizlidir. Ve göklere uçma coşkusu. Bu da firavunun tutkusu olsa da havacıların ruhunda gizlidir. Kutsal kitaplarda hep gökten taşlar ve kuşlar, melekler iner, Denizlerde ise hem göğün hem yerin cürüm ünü örtmek vardır. Su paklamak içindir çünkü. Doğadan ve maddenin katı , sıvı , gaz hallerinden çıkıp anılarımdaki minareye çıkış nedenlerimi şimdiki, aklımla yazıma aktarırken anlıyorum.. İşte yazmanın bir katkısı daha. Kimse okumasa da kendi anomnezinizi alabiliyorsunuz .

Kaç kez ev halkını meraktan seferber etmiştim. Ne zaman geciksem , yine minareye takıldı derlerdi. O zaman Camilere bir başka girilirdi. Cuma dışı bomboştu. İmam mı herhalde ezberden kafasını kaldıramıyordu o zamanlar. Yine bir minare dönüşü merdivenden fazla inmişim her zaman çıktığım kapıyı bulamamıştım. Kapkaranlık bir mahzen gibi yerdeydim. Belki de gusülhaneydi orası. Aklımda kalan bir acayip kokuydu… Etraf karanlık olduğu için , indiğim merdiveni de bulamamıştım. El yordamıyla bir tahta dirsek bulmuştum. Ayağım bir basamağa takılmıştı . Merdiveni bulmuştum. Bir kaç basamak çıktığımda , tepemde bir kapsak belirmişti. İç güdüsel olarak onu itmem gerektiğini düşünerek başladım kollarımla zorlamaya. Kapak bir kalkıp bir iniyordu . Ama bir türlü açılmıyordu Yukarıdan sesler geliyordu arada bir … Doğru yerdeyim demiştim ama öyle korkuyordum ki . Son bir gayretle tepemdeki kapağı aralar aralamaz kafamı soktum Çünkü korkudan nefes alamıyordum .Birden karşımda bir çift göz gördüm. Fal taşı gibi açılmış , dehşetle bağırıyordu.”ALLAHUU EKBERRR “Ben ise korkudan kalakalmıştım öylece bakıyordum , belki de gözümü bile kırpamıyordum şaşkınlıktan. Birden yukarda bir patırdı koptu. Meğer caminin tam cemaatin namaz kıldığı İmamın önde durduğu minbere bodrumdan çıkılan bir kapakmış ittirdiğim. Üzerine kilim yaymışlar. Ben ittirdikçe kilim de imamın ve cemaatin önünde başlamış kalkıp inmeye . Önce fare sanmışlar. Sonra benim kafa çıkınca , cemaat namazı bozup kaçışmış. Eh kırk yıl önceden bahsediyorum yani… Şimdi olsa anında beni kaçırıp incelemeye alırlardı..

İşte bu olay benim klostrofobiye yakın bir alışkanlığıma neden olmuştu. Bu yüzden Çatılarda gezerken ilk yaptığım bir pencere açıp onun aydınlığında eski ve yitikleri, yeniden bulmanın hazzını yaşıyordum. Yaz kış cam açık yatma ve balkon keyfimin temelinde bu anılarım yatıyor. Bir mekandan pencere açmak .. Hele gönülden ise başka oluyor. Kaç kez bana kızarak uyumamı bekleyip örterlerde , örtüyü hissettiğim an açrım pencerelerimi yine….

Dağlardan kuş sesleri yerine, tüfek sesleri geliyor, mevsimi olmadığı halde , kuşlarımız göçte, penceremi barut ve kan kokusundan açamıyorum.. Ağaçlarım can çekişiyor, kuzularım su yerine kanla sulanan otlarla besleniyor.. ve kınalı kuzu oluyorlar… Mevsimler şaştı, aylar güneşler peş peşe tutuluyor, nevruz denilen buluşma , Hızır ve İlyas artık gülün başında buluşan değil , sınır ötelerinde paylaşılan oldular… Kapatıyorum penceremi bakalım kapanacak mı?

Garip pencerecik, küçük daracık;

Dünyaya kapalı , Allah’a açık

Dua, dua, eller karıncalanmış,

Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış,

Gözyaşı bir tarla , hep yoncalanmış,

(Faruk Nafiz den alıntı bu dizeler,

Yıllardır yazmışta anlatamamış)

 
Toplam blog
: 165
: 856
Kayıt tarihi
: 17.10.07
 
 

Edebiyet fakültesi  mezunuyum. Öğrenmenin yaşı yoktur diyerek çeşitli kurslardan da el sanatları ..