Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ağustos '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Aşk ve ışık kenti: Fransa...

Aşk ve ışık kenti: Fransa...
 

Gül, zil ve şal memleketi İspanya’nın Barcelona’sını geride bıraktım. Kulaklarımdaki gitar seslerine, kastanyet şıkırtılarına, yanık Flemengo ezgilerinin hepsine birden ‘OLEY!’ çektikten sonra, yeniden gökyüzündeyim. Ver elini: Paris! Robespier’lerin, Jan Jack Rousso’ların, Napolyonların ülkesine, Paris’in kalbine gidiyorum. Aşk şehrine, müzeler şehrine, ışık şehrine gidiyorum.

Barselona’da bizim gezi gurubundan, daha 2 nci gününde kopmuştum zaten. En güzeli, tek başına seyahat. Hürriyetin elinde olmalı. Guruba takılırsan, işin iş. Onlara tabi olmak! Mesele bu işte. Biraz geç gelsen, gözler üstüne dikilir. Takma dişi kaybolan, hesaba itiraz eden, çişi gelen rehbere başvuruyor. Bu sefer de rehber, ne anlatacağını unutuyor.

Bir defasında 4 kişi; yemişler, içmişler, çok sayfalı adisyonu da rehbere gösteriyorlar: "Çok değil mi?" diye. Ve devamla: "Her şey doğru da, bu 'Nakli yekun' nedir? Biz bunu yemedik ki! Bunu ilave etmişler buraya!" diye yakınıyorlar. A asıl zadelerim!. Nakli yekun yenir mi? Yememişinizdir muhakkak. Rakamlar toplanıp, öbür sayfaya geçirilirken, baş tarafa yazılan toplam rakamdır o. Rakamların öbür tarafa geçirilmesidir. Gel de anlat! Rehbere bunlar kök söktürüyorlar anlayacağınız. En iyisi kendi göbeğimi kendim keseyim, kendi testimin kulpunu kendim takayım dedim. "Vın turizm!" Sen sağ ben selamet! Oh be! Dünya varmış. O la la…

Şanzelize: 2, 5 Km.lik bir cadde bu. Dünya sosyetesi ile parasız genç turistlere hitap ediyor. Bakımlı ağaçları, çiçek süslemeli mekanları, bol ışıklandırmalı, geniş kaldırımlı yer burası. Concorde Meydanından başlayıp, Arc de Tromple’ da son buluyor. Şanzelize, Eiffel kadar ünlü. Tost yapan yerler de var, CD satan da var. Dünya markası mağazaları da var. O kadar "Kokereç"ci aradım, rastlayamadım. Sordum, kimse kokereçi tanımıyor.

Bizde de var Şanzelize. Bir çok illerimiz caddelerine bu ismi veriyorlar. Yemek isimleri de öylesi. Hani biz Kleopatrayı her yerde servise sokuyoruz ya. Onun gibi.

Avrupa’nın en iyi korunan caddesi. Ara sokaklarda motorsiklet’li polis ekipleri var. "Elize Tarlaları" da deniyor. Manası bu. Şarkısı bile var. Aşıklar ve ışıklar caddesi aynı zamanda.

Louvre du Musée: Dünyanın en büyük müzesi. 1793 e açılmış. En ünlüler burada sergileniyor. Burası 8OO yıllık Fransa Kralının sarayı imiş. Cam pramit yapmışlar yeni. 21 metrelik. İçeriye, buradan geçiliyor. İhtilalciler Louvre’un kapıları açılıncaya dek, içindeki hazineleri göremediler.

Müzeyi korumak riskli ve stresli imiş. Zam isteyince yaya kalmış bekçileri. Şimdi müze ziyareti, parasız. Bu müze muazzam. Ancak 3 günde gezilebiliyor. Ben tez canlıyım. Vaktim yok. Sizin vardır, bilemem.

Eiffel Kulesi: 1944 de inşa edilmiş. 7 bin tonluk kafesi var. Yıkılıyormuş bir ara. Onarmışlar. Asansörlerde, katlara göre para alıyorlar. Tepeden Paris nefis görülüyor. Mouris Chavalier, "Eiffel Kulesi, cennete açılan kapı’’ demiş şarkısında.

Disneyland: Paris'in beşte biri büyüklüğünde. İçinde oteller, restoranlar ve yeryüzünün bütün mahlukatından var. Büyüklere de hitap ediyor. Eğlence dünyasının kalbi, burada atıyor. Yüzlerce luna park, iç içe, omuz omuza, sırt sırta vermiş vaziyette sanki. Bir girdiniz mi, çıkamıyorsunuz. Yollarda kayboluyorsunuz. Bir ışık seli gözlerinizi kamaştırıyor. Bizim o eski gurup burada olsaydı, işimiz işti. Çadır kurardık oracığa. Tepesine upuzun bir direk. Ve ucunda da bayrağımız. Kaybolan bu çadıra gelirdi herhalde.

Bastil: 1789 daki Fransız devriminin ilk günlerinde bu hapishane boşaltılmıştı. Şimdiki C.Başkanı N.Sarkozy, bir geleneği yıkmakla suçlanıyor şimdi buralarda. Konuştuklarım diyor ki mahkumların topluca affı mümkün değilse bile, münferiden affı olmalıdır deniyor. Fikirleri bu. Ama o şimdi, bizim cüppelinin yaptığı gibi, jet-skiye binip sefa ediyor. Gazetecilere küfrediyor.

Concorde Meydanı: Bir zamanlar Maria Antuanet’i burada "Giyotin" bekliyordu. O zamanlar, trampet vuruşları, giyotinin sesine karışıyordu. Çıkardığı o "Küt!" sesiyle! Şimdi aynı meydan, vızır vızır trafik sesi ile yüklü. Nerden nereye!...

Hotel des Invalides: 14. Lui’nin eseri. Askerleri için yaptırmış. Burada Napolyon’un kişisel eşyaları sergileniyor. Aynı filmlerde gördüğümüz cinsten. Tarihi, burada, sıcağı sıcağına elle yakalıyorsunuz sanki. Bir zaman tünelindesiniz gibi. Resim çektirmiyorlar burada. Ayrıca Napolyon’un mezarı var. Yeraltı türbesi gibi bir şey. Altı adet tabut, iç içe geçmiş vaziyette. İçinden bebekler çıkan "Matruşka"lar gibi. Zaten adamın boyu da kısa. Tam uymuş hani. Enteresan!

Zafer Anıtı: Charles de Gaulle Meydanı'nda, ortada ‘Arc de Tromple’’ Zafer Anıtı’’ Napolyon savaşları döneminde yapıldı. Etoile Meydanının biraz aşağısında kalıyor. Meçhul asker anıtı da burada.

Anıtın tepesine kadar 285 merdiven var. Zafer anıtı 51 metrelik. Eni 45 metre. kenarlarında 5OO den fazla generalin isimleri yazılı, satır satır. basamakla çıkılıyor. Asansör durduktan sonra 5O basamak daha çıkılırsa, tepeye ulaşıyorsunuz. Dünyanın ikinci büyük anıtı. Buranın ışıkları ile bir şehir aydınlanabiliyor.

Eğer, bizim Barcelona’lı takım burada olsaydı, parolayı önden söylerdi rehberimiz: "Kaybolanlar anıtın 18 nci basamağında buluşsunlar" diye. Nereden aklıma mı geldi? Söyleyeyim. İstanbul’da, acemi erler şehir iznine çıkarken, birbirlerine tembih ederlermiş: "Kaybolursak, Yeni Camii’nin yedinci basamağında buluşalım" diye. O hesap!

Versaille: Versay Sarayında tuvalet yokmuş derler. Ben bakmadım o işe. İnsanlar, belli yerlere yaparmış tuvaletini. Üzerlerine de tavuk veya hindi tüyü dikerlermiş. Hizmetliler, bu tüyle kaldırıp torbaya atarmış pislikleri. Tevatür tabi.

Burası, en çok turist çeken yer. Saray, saray içinde. Dolaş dolaş, aynı taş yapılar. Bizim Topkapı sarayı gibi. 17.yy da yapılmış. Paris’e yarım saatlik mesafede. Köşkler, saraylar cenneti adeta. Bizim Topkapı gibi on tane daha sığar içine.

Notre Dame Cathédrale: Sen Nehri kıyısında. Gotik usluplu bina. İhtilal zamanında, içerdeki heykellerin kafalarını koparmışlar, kralın kellesi zannederekten. Çanların her bir ağırlıkları 13 ton. Ana kule 34 metre yükseklikte. Gittikçe daralan merdivenleri ile 425 basamakla çıkılıyor. Boyu 13O metrelik. Yüksekliği 69 metre. Yapımı 2OO yıl sürmüş.

Kahramanlık ve romantizmin öyküsü, Quasimodo için yazılmış. Filmler ve kitapları ile Notre Damın Kamburu, unutulmaz. O zamanın halkı, bu alevli aşka şahit olmuş. Halk katkı yaparak bu kiliseyi sonradan büyültmüşler. Aşkın gördüğü hürmete bakın. Unutmadan söyleyelim, Napolyon da bu kilisede taç giymiş. Burayı gezen Fransızlara soruyorum: "Siz ne diyorsunuz bu işlere?" diye. Hiçbir şey demiyorlar. Tarihlerinden habersizler. Biz yatıp kalkıp dua edelim de, bu bloğun tarihçisi Vakayinüvis’e. Çaktırmadan, yormadan, bize tarihi sevdirerek anlatıyor. Öyle değil mi?!

Sen Nehri: Tekne gezintileri yapın. Şehrin iki yakasını daha net görürsünüz. 7 mil uzunluğunda 32 köprüden geçiyorsunuz. Napolyon bile: "Küllerimi, çok sevdiğim Parislilerin gezindiği Sen Nehri kıyılarına dökün" demiş. Amma da politikmiş değil mi? Halk buralarda geziyor ya her gün. Ve adam, her gün, her adımda anılıyor şimdi. İyi mi?

Gez gez, bitmez mübarek. Bizi en iyi, Şanzelize paklar. Sihirli anahtar: "Voules-vous dance, avec moi?" dır. Bu dansa daveti; biraz da romantik bir dille, kelimelerin vurgularına basa basa söylerseniz, sesinize de ince bir derinlik kazandırırsanız, kendinizi pistte bulmanız işten bile değildir.

"Son tango" yu, Şanzelize’de yaptık. Dönüş yolundayım. Gece dalmışım. Hala tango yapıyorum. Uçak sarsılınca uyandım. Aşağılara baktım. Pırıl pırıl bir şehir."Şu Paris ne güzel!" diye iç geçirdim yeniden. Ki, aşağı inince baktım, bizim İstanbul’muş gördüğüm! İyi mi!


RESİMLER: Paris’ten muhtelif görüntüler.(Azzzzz sonra)

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..