Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '21

 
Kategori
Özel Günler
 

Atatürk'ü Anma ve Anlama

Atatürk’ü Anma ve Anlama

 Tükenir elbet!                                                                                                                                         

Gökte yıldız, denizde kum tükenir.                                                                                                            

Bu vatan, bu topraklar cömert.                                                                                                                         

Kutsal bir ateşim ki ben sönmez.                                                                                                              

İnanın, Mustafa Kemal'ler tükenmez. (Halim Yağcıoğlu)

 

Şairin dediği gibi MustafaKemal’ler tükenmez. Tükenirse ülke çıkmaz sokaklara girer. Emperyalist güçlerin güdümüne girer. Özgür, çağdaş, bilimsel düşüncenin yerini, teokratik düşünce alır. Teokrasinin egemen olduğu ülkelerde, demokrasiden, bağımsızlıktan söz edilemez.

İmparatorlukla birlikte teokrasi, medrese ve ulema düşüncesi de tarihe karışır. Ne yazık ki günümüzde medrese düşüncesi yeniden filizlenmiştir. Medrese düşüncesinin egemen olduğu kimi çevreler, genç dimağları şeriatçılık suyuyla yıkayıp ümmetçiliğe doğru kaydırmak istemektedirler. Atatürk devrimlerinin yerini, emperyalizm almaktadır. Başka bir deyişle sömürü düzeni almaktadır. Bu düzen; ekonomik, sosyal, kültürel, inanç alanlarında gün geçtikçe daha etkindir.   Böyle bir ortamda yetişen gençler, elbette emperyalizmin bir ahtapot gibi ülkeyi sardığını algılayamayacak, dünyadaki gelişmelerden ve yeni sömürü sisteminden habersiz olarak yetişecek, ülkenin ilerlemesini, kalkınmasını bir Ortaçağ görüsü olan ümmetçilikte arayacaktır. Yıllarca önce Atatürk yolundan sapmanın acısını yüreğinde duyan“ Ozan Bedri Rahmi Eyüboğlu,

Kırmızı gülün alı var;

Kolay kolay gelir miydi bir Mustafa Kemal?

Bir Mustafa Kemal yetmedi bre şahin aman!

Bir Mustafa Kemal daha!

diye yazmıştı. Yunus Emre de uygarlık beşiği Anadolu’nun bilgeliğiyle daha altı yüz yıl önce şu uyarıyı yapmıştı:

Çeşmelerden bardağın

Doldurmadan kor isen,

Bin yıl daha beklesen

Kendi dolası değil

Mustafa Kemal’in çeşmelerinden bardaklarımızı doldurabilmek, O’nun düşüncelerini, duygularını anlamakla olur.”(Ozankaya,1994,s.22) Mustafa Kemal’i yaşatmak için duygularını, düşüncelerini anlamak yetmez. Bunları, içselleştirerek O’nun düşünceleriyle özdeşleşmek gerekir. İşte o zaman Atatürk ‘ün çizdiği aydınlık yol açılır. Batıl, dogmatik düşüncelerin yerini ekin(kültür),sanat, bilim, çağdaş eğitim alır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bir kurtuluş destanının, Cumhuriyet Devrimleri ’nin en büyük kahramanı olarak sadece tarih sayfalarının derinliklerinde değil, Türk ulusunun kalbindedir. Atatürk’e olan sevgi ve saygımız dünya var oldukça sürecektir. O’nun vatanı adına yapmış olduğu hizmetleri gelecek kuşaklara en iyi şekilde anlatmalı ve öğretmeliyiz. Anlatmalıyız ki çok büyük zorluklar içerisinde kazanılan Kurtuluş Savaşı’nın ve kurulan cumhuriyetin değeri daha iyi anlaşılsın.

Atatürk’ü sevmek yetmez; O’nun ilkelerini, devrimlerini içselleştirerek yaşatmak, bu ülkede yaşayan her bireyin vatandaşlık görevi olmalı ki Türkiye Cumhuriyet’i sonsuza değin yaşasın. Bu ülkenin insanları da Atatürk Cumhuriyet’inde huzur bulsun.

Atatürk’ü anlamak onun fikirlerini çok iyi bilerek uygulamaktan geçer. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulması bir devrin yeniden yazılmasıdır, kuşkusuz. Yurdun dört bir yanı işgal altında inlerken, bağımsızlık ateşi hiçbir zaman sönmeyen Türk milletine önderlik yapan Atatürk, milletimizin tutsak yaşamasını aklının ucundan bile geçirmeyerek, tarih sayfalarındaki, inancın zafere dönüştüğü, en büyük bağımsızlık savaşının mimarı olmayı hak etmiştir.

Atatürk; bağımsızlığı, özgürlüğü, demokrasiyi, laikliği içselleştirmiş, uygulamış bir devlet adamıdır, Atatürk, Osmanlıdan kalan köhnemiş, çağa uygun olmayan kurumları, devrimlerle kaldırmıştır. Devrimler; toplumsal uyanışa, eğitimde, ekonomide, sosyal yaşamda değişime de yol açmıştır. Eğitimde; medresenin yerini, çağdaş bilme dayalı okullar alır.

Yine bir Alman filozofu Herbert Melzing,(Kemal Atatürk: Türkiye’nin Çöküşü ve Yükselişi)adlı kitabında şu değerlendirmeyi. yapmıştır:

“Eflatun, ’ya yöneticiler bilge kişi, bilge kişiler yönetici olsalar’ der. İki bin yıllık dileği, ilk kez 20.yüzyılda Atatürk’ün kişiliğinde tam olarak gerçekleşmiş bulunuyor. Atatürk bir dahi, bir düşünür olarak ulusunun yazgısını eline almış, bu ulusla atıldığı bağımsızlık savaşıyla ve başka ulusların haklarını koruyan bir barışla insanlığa görkemli bir örnek vermiştir. Atatürk, yalnız İslam anlayış ve görüşlerini değil, aynı zamanda Avrupa’nın düşünce biçimini de aşmıştır. Türkiye bir dürüstlük, içtenlikli ve gerçekçilik politikası gütmekte ve bu yüzden tepkilere, başarısızlıklara uğramamaktadır.”(Ozankaya,1994,s.5)

Atatürkdemek, onun devrimleri, ilkeleri, düşünceleri demektir. Atatürkçülük, toplumu devrim gücüyle değiştirmek demektir. Atatürk devrimlerinin dayandığı temel ilkeler şunlardır:

Devrimcilik:Devrimcilik bir süreçtir. ”Oluş” un bitmiş olduğu yerde, bir başka oluşa geçmektir. Başka bir deyişle, sürekli değişim ve yenileşmedir. Devrim, yerleşik toplumsal düzeni köklü, hızlı ve geniş kapsamlı olarak niteliksel değiştirme ve yeniden biçimlendirme olayı. (Türkçe Sözlük, TDK) Devrimcilik bu ana yönteme uyarak yalnızca çağdışı kurumları yıkmak yerine, çağdaşlarını kurmakla yetinmemek, ulusu çağdaşlaşmanın gerektirdiği yeni kurumlara bilimin ve uygarlığın kılavuzluğunda çağdaş değerlere kavuşturmaktır.

Atatürk, koşullara koşut olarak sadece kurumların değil, düşüncelerin de değişmesinin gerekliliğini biliyordu. İşte bu nedenledir ki, Kemalizm'in devrimcilik ilkesi, aynı zamanda bir "sürekli devrimcilik" anlayışını da yansıtmaktadır. En ilerici kurumlar bile, koşullar içinde eskir. En ileri bir devrimin bekçiliği ile yetinenler, günün birinde değişen koşulların gerisinde kalmaktan,  tutuculaşmaktan kurtulamazlar. Kemalizm'in sürekli devrimcilik anlayışının temel sebebi budur. Atatürk ilkelerinin tümünü gerçekleştirmeye, korumaya ve yaşatmaya kesin kararlılıktır.  Oysa biz, devrimi eski değerlerle hesaplaşma olarak algıladık. O doğrultuda uygulama alanına koyduk. Devrimi, gericilik çatışması durumuna dönüştürdük.

Atatürk,yaptığı devrimin ülkeye kazandırdıklarının korunmasını devrimcilik ilkesinin bir gereği sayıyordu. Ama onun açısından sorun o noktada bitmiyordu. Koşulların değişeceğinin, değişen koşulların yeni kurumları, yeni atılımları gerektireceğinin bilincindeydi. Bu nedenledir ki, Atatürkçülüğün kalıplaşmasına, bir anlamda devrimin dondurulmasına karşıydı.

Laiklik: Ortaçağ’ın teokratik düşüncesi yerine özgür, çağdaş, bilimsel düşünceyi egemen kılmak; ülkeyi, şeyhler, dervişler ülkesi olmaktan kurtarmaktır. Atatürkçülüğü yıpratmak, yıkmak isteyenler, laikliğe saldırmışlar; laikliği, din düşmanlığı olarak görmüşlerdir. Laiklik, şeriatçılığa ve fetvacı lığa; dinin politik araç olarak kullanılmasına karşıdır. Çünkü din kutsaldır Laiklik. Atatürk, ”Nutuk ”ta şöyle diyor: Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babaların, dervişlerin arkasından sürüklenen ve falcılara, büyücülere, üfürükçülere, muskacılara hayatlarını ve geleceklerini teslim edenlere uygar insan gözüyle bakılabilir mi?” Dini, topluma yön veren siyasal güç olmaktan çıkarıp kişinin özgür Tanrısal inancı durumuna getirmek ilkesidir

Laikbir ülkede, örgütlenme; cemaatler, tarikatlar aracılığıyla gerçekleşmez. İşçi sendikaları; öğrenci, meslek kuruluşlarıyla gerçekleşir.

Halkçılık: Atatürk’ün tüm konuşmalarında, tüm davranışlarında içtenlikli bir halkçılığın buram tüttüğünü görüyoruz. Atatürk, ”halkçıyız” demiş, ama halkçılığın, halkçıyız sözüyle gerçekleşmeyeceğini, halkın yaşamına geçirilmesini vurgular. Halk düşmanlarının da “halkçıyız” diye, halkı kandırabileceklerinden söz eder. O, kişisel amaçları için halkı istismar etmemiş; halkın desteğini, yargılanıp aklanma gibi görmemiştir. Atatürkün kurduğu hükümet, bir halk hükümetidir. Atatürk, halkı, emperyalizmden, kapitalizmden korumanın yöntemlerini uygulamada, usta bir devlet adamıdır. Kendini, halkıyla eşdeğerde görür; kendine karşı olanlara hakaret etmez, onları aşağılamaz. Özellikle, Meclis’teki konuşmalarında ,”efendiler” sözünü, dilinden düşürmemiştir.

Bu ilke, seçkinciliği açıkça yatsıyan, halkla bütünleşmeye ve dolayısıyla demokratik yöntemlere büyük önem veren Türk ulusalcılığı, bir devrimcilik anlayışıdır.

Atatürk,halkın her kesimiyle yakın ilişkiyi seven bir devlet adamıydı. Halkı, kendine yakın olanlar, olmayanlar diye ayırmazdı. Bu, onun hem devlet adamı hem de devrimci olmasının sonucudur. O, devrimi ulusun tümü için yapmıştır.

Ulusçuluk(Milliyetçilik): Atatürk, ulusçuluğu, bir ırk üstünlüğü biçiminde görmüyordu. Boş düşler, Turan öyküleriyle oyalanmanın gerekmediğine, gerçek ulusçuluğun, sınırlarımız içinde uygar bir toplum durumuna gelebilme olduğuna inanmıştı. Atatürk, yalnız Türk’ün değil, tüm sömürülen ülkelerin silkinip uyanmasını, sömürgecilikten kurtulmasını ulusçulukta görmüştü. Atatürk,milliyetçi ”olduğu kadar “batıcı” ve batılıdır. Yaşantısı boyunca tutuculuğun amansız düşmanı olmuş; değişimci ve yenilikçiliği benimsemiş, ülkesinde uygulamaya çalışmış, bunda da başarılı olmuştur.

Cumhuriyetçilik:Atatürk, cumhuriyetin ve demokrasinin yılmaz savunucusudur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun gerçekleşmesine önderlik ederek ülkemizi mutlak monarşiden kurtararak gerçek demokrasiye ulaştırmıştır. Ne yazık ki bugün, çeşitli yasalarla demokrasinin vazgeçilmezi olan basın özgürlüğü, çağdaş iletişim kanalları sınırlandırılmaya çalışılmış, belli oranda da başarıya ulaşılmıştır. Atatürk’ün cumhuriyetle ilgili özlü sözleri vardır.

Cumhuriyet fazilettir. Cumhuriyet, düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesiller ister.

Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu devam ettirecek sizlersiniz.

Cumhuriyet; fikren, ilmen ve bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister(http://www.nazlim.net/)

Devletçilik:  Ülkenin genel ekonomik etkinliklerinin düzenlenmesi ve özel girişimcilerin girmek istemediği ya da yetersiz kaldığı ya da ulusal çıkarların gerekli kıldığı alanlara girmesini öngören ilkedir. Atatürk’ün devletçilik ilkesi; Türk toplumunun ulaşmak istediği çağdaş ve modern bir düzen için gerekli olan ekonominin güçlendirilmesi ve ulusallaştırılmasıdır.   Devletçilik ilkesine göre, devlet ekonomiyle ilgili olarak doğrudan doğruya el atabilir. Ekonomik girişimler sadece devlet tarafından yapılmayacak, özel girişimcilere de izin verilecek; fakat hiçbir özel girişimci devlet denetiminden çıkamayacak.

Mustafa Kemal Atatürk'ün ulusal ekonomiyi, sağlam temeller üzerine oturtma amacına yönelik olarak ve İktisaden zayıf bir ulus, yoksulluktan ve sefaletten kurtulamaz. Toplumsal ve siyasal felaketten yakasını kurtaramaz." felsefesine dayalı olarak Atatürk İlkeleri arasında yerini almış olan ilkedir.

Atatürkbu ilkenin amacını "Bizim güttüğümüz "devletçilik" bireysel çalışma ve etkinliği esas tutmakla beraber, olanaklar çerçevesinde az zaman içinde ulusu refaha, ülkeyi bayındırlığa eriştirmek için, ulusun genel ve yüksek yararlarının gerektirdiği işlerde özellikle ekonomik alanlarda, devleti doğrudan ilgilendirmektir." diyerek açıklamaktadır.

Ekonomi, Kapitülasyonlardan kurtarılır. Dışa bağlı olmayan bir ekonomi oluşturulur. Ülke kaynakları, kalkınmada kullanılır.

Atatürk ilkeleri,bağımsızlık temeline oturtulmuştur. Atatürk bağımsızlığı, tam bağımsızlıktır. Başka uluslarla ekonomik, politik, sosyal ve kültürel ilişkilerde ulusal kimliğin yıpranmasına, ezilmesine izin vermemektir.

Atatürk'ün dünya görüşünün temelinde "çağdaş uygarlık” dediği Batı uygarlığının temeli yatmaktadır. Atatürk de aslında Doğulu ve İslamcı bir toplum olan Türk toplumu için, Tanzimat’tan beri süregelen Batı’ya yönelmeyi ilke edinmiş. Devrimlerinin temelinde de Batı düşüncesi yatar. Fakat onun Batıcılığı Tanzimat ve Meşrutiyet devirlerinin Batıcılığı gibi ödün vererek değil, gerçekçidir. Bu nedenle bütüncü ve içtenliklidir.

Atatürk'ün Batıcılığı gerçekçiydi. Gerçekten Atatürk Tanzimat' tan beri gelen Batıcılığın yarattığı ikiliği, sözgelimi okulun yanında medrese, adliye mahkemeleri yanında şeriat mahkemeleri, şalvarın yanında pantolon ikiliğini reddetmiştir. Batı uygarlığını bölünmez bir bütün olarak almış, yalnız teknikte, bilim ve felsefede değil edebiyatta, güzel sanatlarda, hukukta duyuş, düşünüş ve yaşayışta da Batılı olmak gerektiğine inanmıştır. Batı uygarlığını, ulusal değerlerle bütünleştirerek uygulamaya çalışmış, bunda da başarılı olmuştur.

Atatürkbağımsızlığı; siyasal, mali, ekonomik, adli, kültürel ve askeri bağımsızlıktır. Bu düşünceyle sömürülen yoksul Doğu insanına, yeni bir ruh, yeni bir biçim, yeni bir yön verilir. Bugün de bağımsızlığını tam olarak kazanamamış birçok ülkeye Atatürk devrimleri, ilham kaynağı olmaya devam etmektedir. Bu ülkeler, Atatürkçülüğü ve O’nun devrimlerinden kendilerine örnek alarak gelişme, kalkınma planlarını yapmaktadırlar Bütün bunlar Atatürk’ün evrensel bir dünya görüşünün mimarı olduğunu da göstermektedir

“Mustafa Kemal Atatürk20.yüzyılın en önemli devlet adamlarından biridir. Günümüzde, Adriyatik kıyılarıyla Çin arasında, Hindistan yarımadasının kuzeyi ile Rusya’nın güneyi arasındaki geniş Avrasya topraklarında yer alan en güçlü devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş ve şekillendirmiştir. Yabancılar tarafından yönetilen toplumlara, dünyanın geri kalanıyla kurulacak bir dostluk içinde ulusal bağımsızlığı kazanmanın yolunu göstermiştir.”(Mango,2000,s.1) Evet,20.yüzyıla damgasını vuran devlet ve siyaset adamı, hiç kuşkusuz Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Çin basını,” Atatürk, saldırganları yurttan nasıl ruhla ve ne gibi araçlarla püskürttüğünü bize göstermek yoluyla ulusal kurtuluşun yöntemini öğretmiştir. O’nun düşünüş ve tutumunun yüreklerimizde her an canlı kalacağını, ulusal uğraşlarımızda bize güç ve destek olacağını düşünerek avunabiliyoruz. ”diye yazmıştır. (Ozankaya, 1994,s.109.)  Birçok ulus, Atatürk’ün saldırganları yurdundan nasıl attığını görmüş; O’nun yolunu izleyerek bağımsızlığına kavuşmuştur. Bu zaferle Türk ulusu varlığını korur, toplumsal bilince ulaşır.

Atatürk'ün dünya görüşünün radikal olması ve bu nedenle kültürle uygarlığı birbirinden ayırmayı düşünmez. Atatürk'ün kültürle yapmak istediği batılılaşma yönündeki devrimi sadece Batının metodunu, kalıplarını ve özellikle batılı düşünüş tarzını getirmektir. Çünkü Türk toplumunun geri kalmasındaki en büyük nedenin kültür ikiliği olduğuna inanmakta, Tanzimat batıcılığının oluşturduğu bu ikiliğe son vererek, Batılı düşüncede bir kültür yaratmak istiyor, aydınla halkın bu kültürle kaynaşmasını istiyordu. Ulusa "Ne mutlu Türküm diyene!" haykırısı ile seslenen bir insanın başka türlü düşünmesine olanak yoktur. 1934 de şöyle diyordu: "Bir artık batılıyız. Eski eski uygarlığımızla övünerek değil, bütün zincirleri kırarak, son yüzyıl gittiği yollardan yürüyerek, bu düzeyin de üstüne çıkmağa çalışacağız" diyordu. Cumhuriyetin 10. yıldönümü nedeniyle söylediği tarihi nutuk onun Batı uygarlığının en içten gelen, en azimli ifadesidir.

Atatürk Cumhuriyeti, bugün rayından çıkmış; O’na karşı olanların elinde bilinmezliklere doğru sürüklenmektedir. Cumhuriyeti koruyup kollamak isteyenlere de fırsat verilmemekte; sistemin dışına itilmektedirler. Atatürkçülük, ulusumuzu esenliğe çıkarır. Atatürkçülüğün genel anlamı; ileriye doğru gitmek, çağdaş düzeyin gerisinde kalmamaktır. Atatürkçülük, bilimi hayatta tek “mürşit”(doğru yolu gösteren kılavuz) sayar; düşünce özgürlüğüne saygı besler.

 

Özetle Atatürkçülük; cumhuriyettir, devrimdir, laikliktir, halkçılıktır, devletçiliktir, bağımsız lıktır. Atatürkçülük, dogmatik, us(akıl) dışı düşüncelerden arınmış; karanlıkları yırtan aydınlık, çağdaş uygarlık yoldur. Yenilikçidir. Bilim, sanat, ekin(kültür) yoludur. Atatürk düşüncesi; bilimsel araştırma, inceleme bulgularına dayanır. Atatürkçülük gücünü, özgür ve örgütlü toplumdan alır. Atatürkçülüğün temeli laikliktir. Atatürk’ün düşünce yapısında doğruluk vardır. Öyleyse gerçekler söylenmelidir. Atatürkçülükte korkutma, sindirme yoktur. Bu yurt, bu ulus, bu devlet için çalışan her yurttaş, Atatürkçülükte yerini bulur; çünkü Atatürkçülük, gerçek demokraside insanca yaşamaktır.

Atatürk, demokrasidir. Atatürk, bağımsızlıktır. Atatürk, laikliktir, Atatürk; sanattır, bilimdir. Atatürk, Türkiye’ dire. Atatürk, egemenliktir. Atatürk, halktır. Atatürk, halkı eğitmektir Atatürk, ulustur. Atatürk, ulusu birleştirici güçtür. Atatürk, özgürlüktür. Atatürk, Cumhuriyet’ tir

Aramızdan ayrılışının 83.yılında,Atatürk’ü özlemle anıyoruz. 08.11.2021

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..