Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '10

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

AYDIN-YAZAR-MEDYA

AYDIN-YAZAR-MEDYA
 

Kendi objektifimden...



OB: Çok okumuş, çok bilen, çok yazan ve çok iyi konuşan her kişi aydın değildir! Aydın olmak zordur ve zaten herkesin harcı da değildir. Fakat görüyoruz ki her köşe yazarı, her kitap yazarı, her gazeteci, televizyona çıkıp tartışmalara katılan herkes aydın sayılıyor!
.
Aydın kavramı bize Batı’dan geçmiş; fakat çoğu kez yanlış anlaşılıp yanlış kullanılmıştır. Aydın olmak zihinsel süreçlerle ilgili bir kavramdır. Aydın kişi soru soran, yanıtlarını kendi zihninde bulan ve olguları-süreçleri sorgulayan şüpheci kişidir.
.
Aydın kendi aklı ve kendi bilgisi ile -hiçbir yere asker yazılmadan- hareket eden ve çoğu kez muhalif olan bireydir.
.
DK: Osmanlı döneminde aydınlara münevver denirdi. Münevverler aslında ansiklopedi gibi çok şey bilen birer bilgin idiler. Olayları ve fikirleri irdeleyen ve kendi sentezine varan kişiler değil; devlet ideolojisi ve inancı ile uzlaşı içinde olandı. Bizdeki "kapıkulu aydınları" Osmanlılardan kalmadır.
.
Toplumsal uzlaşmalara karşı değilim; fakat devletle uzlaşan, hâkim ideolojiyi benimseyen ve onun şemsiyesi altına giren kişiler aydın olarak nitelendirilemezler.
.
Sadrazamlıktan sürgüne gönderilmesine rağmen kendisine sürgünde bağlanan maaşı alan kişi aydın olabilir mi?.. Pek çok Osmanlı aydını gibi, Magosa sürgünü Namık Kemal dahi buna alıştırılmıştı: sürgünden dönüyor, maaş bağlanıyor, maaşını alıyor; sonra tekrar sürgüne gidiyor, orada da maaşını alıyor...
.
OB: Tarihimizi objektif algılarsak, görürüz ki Osmanlı döneminde halk içinde okuma-yazma oranı zaten çok düşüktü; fakat ta 2’inci Meşrutiyet’ten itibaren Türkiye Cumhuriyeti kuruluncaya kadar bu toplumun aydınları hep az okuyan veya tek konuda okuyan kişilerdi.
.
Cumhuriyet’ten sonra da geçmişin aydınlarını reddetme süreci yaşandığı için, belli bir kültürle bağlar kopmuştur. O nedenle az okuyan-yazan bir toplum ortaya çıkmıştır. Böyle toplumlardaki aydınlar mutlaka “devlet aydını” olurlar.
.
Böylece Türkiye Cumhuriyeti aydınları çoğunlukla resmi görüşlü devlet aydınları olmuşlardır. Fakat dönemin bazı sol aydınları devlet aydını olmayı reddettikleri için, onlar hep Sosyalist ve Komünist kesimlerden çıkmıştır. Ve ne yazık ki hep bastırılıp susturulmuşlardır.
.
Aydın kişi tüm otoritelerden, muktedir düşünceden, cemaatlerden, tarikatlardan, ordudan vs. sıyrılmış kişidir.
.
DK: Örnek olarak ilk aklıma gelenler Sabahattin ALİ, Şevket SÜREYA, Nazım HİKMET, Hikmet KIVILCIM... Bu aydınlar devlet ideolojisi ile ters düştükleri için öldürüldü veya hapislerde çürütüldüler. 1951’deki Menderes döneminde de 160 kadar sosyalist aydın tutuklandı ve bunların bazıları 10-12 yıl hapse mahkûm oldular.
.
Bugünkü devletin yeni ideolojisi ise palazlanan sermayeyi korumaktır. Zaten geçen yüzyıldaki Sosyalist ve Kapitalist sistemler arasında kalan devlet de kapitalizmden yana rol almıştı.
.
OB: Evet, o dönemde solculara büyük baskılar uygulandı. Benimle birlikte sosyoloji alanında çalışan ve iyi bir bilim adamı olan İsmail BEŞİKÇİ 17 yıl hapis yattı ve kariyeri yok oldu. Ben de 7,5 yıl ceza ile yargılandım; ama 1980’de ülkeyi terk edip yurtdışında yaşamaya mecbur oldum.
.
Resmi ideoloji aslında devletin kurucu ideolojisidir. Bu, her ülkede böyledir. Biz tarihimizi yeni yeni öğreniyor ve bazen de kabullenmiyoruz. Resmi ideolojiyi kabullenmeyen aydınlar hep eziyet çekmişlerdir. Kabullenenler üzerinde ise yakın çevre ve bir tür mahalle baskısı vardır “Seni artık tanımıyoruz, sen de mi döndün?!” gibi suçlamalar veya tepkilerle!..
.
Yazar-Medya İlişkisi
.
OB: Medya -ne yazık ki- beşinci kuvvet değil, ikinci kuvvet olmuştur. Fikirlerimizi ne yapıp yapıp değiştirebiliyor ve bizleri biçimlendiriyor. Öyle ki, artık aydın-yazar-medya ilişkisi birbirine bağımlılık ilişkisi hâline gelmiştir.
.
Eserlerinizi, yazılarınızı, fikirlerinizi tanıtmak için özellikle görsel medyada görünmek zorunda olduğunuz bir süreç yaşanıyor. Akla “Medyada yer bulmak için neler yapmalıyım?” sorusu geliyor ister istemez. Ve böylece editörler, danışmanlar dahi medyatik düşünüyor, yazarları geçerli kurallara göre yönlendirip medyanın altına çekiyorlar.
.
Yazarlar da medyayı aşağı çekiyorlar polemikler/söz dalaşları yaratarak. Sert ve keskin konuşanlar reyting kaygısı yüzünden televizyonlara daha sık çağrılıyorlar. Düzeyi aşağıya giden bu süreçte kültürel ve siyasal bir kamplaşma da yaratılmış oluyor. Ben bu süreci çok tehlikeli buluyorum!
.
DK: Medya; “medyum/her şeyi bilen” sözcüğünün çoğulu... Bu durum oldukça sakıncalı ve başlı başına bir sorun. Bu ülkede gazete sahibi ailelerden bir bölümü sanayiye soyununca, gazetecilik bu ailelerin ikinci işi oldu.
.
Bu insanlar zaman içinde devlet ihalesi almak için gazeteleri şantaj olarak kullanmaya başladılar. Ve tele-kulaklar ilk kez medya patronları tarafından kullanıldı. Bu durum öylesine kanıksandı ki, bir köşe yazarı çantasındaki bir milyon dolarla yakalanmasına rağmen, zamanla başyazar olabildi. Bunlar içinde gençlik arkadaşlarım da var; onları görünce tiksiniyorum!
.
Medyada bir çeteleşme süreci yaşanıyor. Enkırmen “anchorman” denen kişiler yüksek ücretlerle tam karşı olduğu televizyonlarda çalışmaya başlayabiliyor. Ve bu insanlar bizim kendi hayatlarımızı, ne yiyip ne giyeceğimizi belirliyorlar. Beş gazete aynı gün “Bu şey iyi...” deyince, millet gidip onu yiyor. Ve ne yazık ki, köşe yazarları da bu oluşumdan nemalanıyorlar.
.
Olgunlaşmış burjuva toplumlarında para denen şey kanıksandığı için bizdeki kadar sıradan bir yozlaşma yok. Tabii bizde olgunlaşmamış bir burjuva olduğu için bunlar daha paragöz, yoz ve sıradanlaşmış;
.
Burada aydına düşen görev dimdik durmak, bu sürece karşı çıkmaktır. Örneğin, Oya BAYDAR’ın eşi Aydın çok iyi bir gazetecidir, istediği yerde yazabilir; fakat dik duruşundan asla ödün vermediği için orada burada yazıp geçinmek zorunda kalıyor.
.
.
Dip not: Bu alıntıları, 17 Nisan 2010 günü, TÜYAP - İzmir Kitap Fuarı’ndaki panelde konuşan Oya BAYDAR ve Deniz KAVUKÇUOĞLU’nun yaptıkları konuşmalar sırasında tuttuğum notlardan derledim.
.
.
.
.
.
.
Günün sözü: Her yazar aydın değildir, her aydın yazar değildir. Bu ülkedeki gerçek aydınlara her zamankinden daha fazla iş düşmektedir.

 
Toplam blog
: 147
: 2923
Kayıt tarihi
: 05.05.07
 
 

İngilizce öğretmeniyim, çevirmenim, dilmaçım, araştırmacıyım. / Beş kitabım var: Beynin Kimliği, ..