Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '12

 
Kategori
Sosyoloji
 

Aydınlığın karanlığı, ilericiliğin gericiliği

Aydınlığın karanlığı, ilericiliğin gericiliği
 

Rönensansın sonu mu?


Aydınlık sözlüğünün karşıtı karanlık, ilericiliğin karşıtının da gericilik olduğunu herkes bilir. Bu iki zıt kavramlar birbirini koşullandırmazsa eğer, tek başına ne aydınlığı, ne ilericiliği ve ne de karşıtlıklarını tanımlayabilirdik. Her şey kendi zıtlığı ile bir anlam bütünlüğü oluşturmakta, böyle düşününce de sonsuza uzanan zıtlıklar dünyasında kendimizi bulmaktayız.
Aydın; meşru ve evrensel değerler temelinde toplum yararına düşünen, düşündüklerini her şeye rağmen ifade eden, hatalı anlayış ve uygulamaları eleştiren, toplum vicdanı, inandığı doğrularının fedaisi kişidir. Aydın; inandığı doğruda görüşlerini satmayan, yazarsa kalemini, ressamsa fırçasını, öğretim üyesiyse düşüncelerini belirli güçlere kiralamayan kişidir. Aydın kişi bulunduğu çağı ve yaşadığı ülkeyi, sorunlarını çok iyi bilen ve bu durumu olumluya ve aydınlığa doğru değiştirmeye çalışandır. Batılı aydın kimliğini Orta Çağ'daki sisteme ve bu sistemi eleştirerek Orta Çağ'ın bilgi tekelini elinde tutan rahibe karşı kazanmıştır. Bunu yaparken elbette bilgiden faydalanmıştır ancak günümüz Türkiye’sinde anlaşıldığı gibi bu bilgiyi sistem içerisindeki okullardan almamıştır.

Rönesans’tan hemen sonra 1600’lü yıllarda başlayan, statik olmayıp halen devam eden bir süreçtir. Fransız Devrimi’ne yol açan ve onu takip eden, insanın aklına vurulan gemden boşanmasına yol açacak yoğun süreci açıklayan, Kant’ın: ‘Aklını kendin kullanmak cesaretini göster’ cümlesinde ifade bulan, çok uzun anlatılabilecek “Aydınlanma Çağı”ndaki “Aydınlanma” kuşkusuz bazı kesimlerin alerjisine neden olmaktadır. Kavram olarak ise Immanuel Kant’ın “ Aydınlanma Nedir?” makalesiyle 1784 yılında formülleşmiştir. Söz konusu makalede, inanç temelli düşünceden, akıl bilme temelli düşünceye geçiş tartışılıp aklın üstünlüğü kanıtlanmaya çalışılır. Bazı kesimlerin “Aydınlanma” düşmanlığının asıl sebebi ise Fransız Devrimi’nin ilkelerini de yeni koşullarla harmanlayarak 20. yüzyıl Türkiye’sine ilhamını veren, onun ilke ve inkılaplarının toplam ifadesi olarak kurmuş olduğu yeni devletin dünya görüşünü yaratan: “Atatürk Aydınlanma”sıdır.
Aydınlanma, akıllarına Atatürk Aydınlanması’nı, yani Atatürk’ü getirmekte, Atatürk’e gizli, onun ilkelerine güdülen açık düşmanlıkla bir sistem kurmuş olanların üzerine de bu çerçevede “aydınlanma” kelimesinden nefret etmek, onu tedavülden kaldırmak düşmektedir.
Bizde “Aydın” sıfatı kazanmak için adeta önce batılı gibi düşünme şartı koyulmuştur, asıl hata da buradan kaynaklanmaktadır. Çoğu kez “Aydın” kimliğini kazanmak için otorite ile ters düşmüştür. 1839 Tanzimat fermanı ile başlayan süreçte ise devlet yeniden yapılanmaya gitmiş, kurtuluşu batıda görmüş, aydın insanlarını batıyı inceleyip, reform hareketlerini nasıl başardıklarını öğrenmek üzere batıya göndermiştir. Bu durum son dönemlere kadar da devam etmiştir. Kısaca bizde aydınlanma daima devlet eliyle yapılmaya çalışılmıştır

Aydınlar, toplumların vicdanıdır, ifadesi onların, toplumların kültürel birikimini ifade etmeleri gerçeğinden kaynaklanmaktadır. Aydınlar, bu kültürel birikimi estetik ile birleştirir ve değişik biçimlerde ifadeye kavuşturur, bireyin ve toplumun gelişiminde tayin edici rol oynar. Bu uyarlama süreci baskı yoluyla elbette ki olmayacaktır. Zaten zorunluluklar temelinde aydın olunmaz. Aydın olabilmek için özgür bir seçimi; ya düzen kurumları lehine yapılır, ya da varsa inanç ve bilinç, kendini toplumsal zemin için gerçekleştirir. Aydınlanma baskıyla gerçekleşmez, çünkü aydının olduğu yerde baskı olmaz. Buna göre, aklı kullanma özgürlüğü, aydınlanmanın en temel ilkesi olarak ortaya konulmaktadır.

Avrupa’daki gelişiminde görüleceği gibi aydınlanma; felsefe, bilim, sanat, kültür, edebiyat, siyaset gibi aydınlanma dinamiklerinin yaratılması ve bunların ayrı ayrı, ama aynı zamanda bir bütün olarak rollerini oynamalarıyla gerçekleştirilebilir.

Günümüzde; Ülkemize rejim ithal etmeye çalışanlar, yüzyıllardır gerçekleştiremedikleri hayallerini uygulamaya koyanlar, bölücüler, hatta bir takım terör örgütleri kendi amaçlarını gerçekleştirebilmek adına bazen aydınımızı kullanmayı denemekte bazen de kendi elemanlarını bizlere aydın olarak yutturmaya çalışmaktadır. Biz tarihimizle, kültürümüzle, inançlarımızla farklı bir ülkeyiz. Bakın bu konuda Mustafa Kemal Atatürk 1922 yılında bu gerçeği nasıl dile getirmiş? “Başarılı olmak için aydın sınıfla halkın zihniyet ve hedefi arasında doğal bir uyum sağlamak lazımdır. Yani aydın sınıfın halka telkin edeceği idealler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalıdır.” Bizler, bırakın “Aydın” olmayı Mustafa Kemal gibi gerçek anlamda bir aydını bile bana göre anlamayı henüz başaramadık. Hedef gösterdiği “Çağdaş uygarlık seviyesinin” sözde bilim ve teknoloji olduğunu hepimiz biliriz de bir aydınımız da çıkıp “Muasır medeniyet; giyim-kuşam, örf-adet, gelenek-görenek değildir. Bilgi üretmek, bilgiyi kullanma yollarını öğrenmektir, tüketmek değil, üretmektir demiyor, diyemiyor.

Aydın; içinde yaşadığı topluma iyiyi, doğruyu, güzeli göstermek durumunda olan kişidir. Bunu yaparken de hiçbir kişi ve kurumdan onay ve Aferin beklemez. Kendi doğruları uğruna gerekirse kendisini feda edebilir. Biliriz ki karanlıklar, aydınlıklar çoğalınca yok olur, aydınlar karanlıkta yetişir.

Kısaca günümüz Türk Aydını önce kendisini sorgulamalı, adam gibi öz eleştiri yapmalı, Ülkemizin geleceğine ışık olmak adına yakışır şekilde Çağdaş uygarlık seviyesine giden yolu güneş gibi aydınlatmalıdır. Türk Ulusunun tarihsel sürecine çamur atarak, aydınlığını ödüllere, euro ve dolarlara yeğleyenlerin kimin aydını olduğunu sorgulamaktan korkmayan da aydındır. Mustafa Kemal Atatürk’e, Kahraman Türk ordusuna saldırarak aydın olunmayacağı anlaşılmalıdır.

Son olarak “Aydın” olmak için diplomaya ihtiyaç yoktur. Dağdaki çoban, bir kaç üniversite bitirmiş bir kişiden daha “Aydın” olabilir. Dileğim Türk Aydınının sosyolojik olarak ifadesini nasıl bulur bilmiyorum ama bir an önce kendisini bulması, ülkemizin uzak ve güzel hedeflerine toplumu yönlendirmesidir. Bildiğim tek şey bu ülkenin ve vadimizin içinde yaşayan güzel insanlarının geleceğine bir kürek harç koymaya çalışan iyi niyetliler aydınlık yoldadır.

Aydınların; Felsefe, bilim, sanat, kültür, edebiyat, siyaset gibi aydınlanma dinamiklerini kullanarak karanlığı yok etmelerini, toplayıcılıktan avcılığa, avcılıktan tarıma, tarımdan endüstriye, endüstriden bilişime doğru yol alan, bu çizgiye uygun bir değişmeyi amaçlayan ilericilerin çoğalmasını, bu süreci durdurmaya veya tersine çevirmeye çalışan gericilerin azalmasını temenni ediyorum.

Erasmus “Çevrenize ışık saçın, karanlığın bir anda yok olduğunu göreceksiniz.” Der, En önemlisini ise KONFÜÇYÜS söylemiştir “KARANLIKTAN YAKINIP SIZLANACAĞINA NE OLUR, BİR MUM DA SEN YAKSANA!”

Aydınlık yarınlara, umit ile…

Nizamettin BİBER
Uzman İnşaat Mühendisi
 

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..