Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Eylül '08

 
Kategori
Psikoloji
 

Bana bir şarkı söyle. İçinde hüzün olsun.

Bana bir şarkı söyle. İçinde hüzün olsun.
 

Hayat ona öğrettikleri gibi A’ dan mı başlıyor acaba? yoksa…

Yoksa tam tersine Z’ den mi...?

diye düşündü. Alışılanın aksine direksiyonunda olmadığı aracıyla evine doğru ilerlerken kadın.

Nedendi acaba bu akşamki can sıkıntısı.

Hayatı seviyor muydu mesela?

Ya da hayat onu?

Bilmiyordu!..

Keyfi hem yerindeydi, hem değildi.

Yerindeydi; çünkü güzel bir akşam geçirmişti. Değildi; çünkü dış kapının dış mandalı gibi hissediyordu kendini.

Hayata da soramazdı ki. Sen beni seviyor musun? diye. Cevap vermez, veremezdi çünkü.

Çünkü hayat; tek kişiyi sevebilecek kadar tekil değildi.

Hayat…

Sarhoş halinde önünde giden otobüsün stop lambalarını görebilecek kadar bile net değildi.

Ve araçta biz üç kişiydik diyen ses, ağıt ne kadar tanıdıktı.

Mor dağların kaçağı, hey Bedirhan!.
Mavi gözleri şahan,  hey Bedirhan!.
Zulamda bir suskun gece bıçağı,
Beyaz gömleğimde kan, hey Bedirhan!.
 Bülbül ağlar gül ağlar diyordu öte yandan şiiri bölen türkü. 

Ve… Dağlar size sözüm var. Dertli çalan sazım var. O yar sarmaz yaramı. Yüreğimde sızım var diyerek devam ediyordu tanıdık tok bir ses. Sanırım Tolga Sağ dedi kadın.

Gecenin sabaha doğru ilerlediği bu saatlerde ismiyle çok da aklını yormak istemediği bir ozandı işte. Hem, ne de olsa bir eseri birçok sanatçı seslendirmiyor, can vermiyor muydu?

Arkasından Ahmet Arif’in şiirini okuyan ve kendi sesine çok benzeyen ağlamaklı bir bayan sesi; gene bir cehennem var yastığımda gel artık, diye yakarıyordu sanki.

Ahmet Arif’in o ölümsüz dizelerine can vermek istercesine.

Hemen ardından Edip Akbayram; “Şu Sivas’ın elinde sazım çalınmaz. Güllerim yandı, yüreğim dayanmaz” derken…

Sahi….

Hayatı unuttuk galiba diye irkildi kadın.

Hayat A’dan mı başlıyordu, yoksa Z den mi?

En önemlisi bu gün, bu akşam kadını bu sorulara yönelten neydi?

Bayağı bir zaman önce hikâyesini yazdığı Burak’ın yanına oturmasına, yukarı çıkmasına izin vermeyen zihniyet miydi?

Kadın tüm bunları düşünürken yine “Yüreğim sızladığı zaman” diyen bir Hasan Hüseyin şiiri ve arkasından gelen, yine çok sevdiği ,“bana bir şarkı söyle içinde hüzün olsun, bana bir şarkı söyle içinde yüzün olsun” diyen Zülfü Livaneli parçasıyla daha bir hüzne gark oldu. O çok sevdiği şarkı yankılanmaya devam ederken, belki yıldızlar kadar uzak ama aynı zamanda şah damarı kar yakın derinliklerinde.

bana bir şarkı söyle içinde hüzün olsun

bana bir şarkı söyle içinde yüzün olsun

başına kuşlar konsun sonunda gurbet olsun

yare doymamak olsun bana bir şarkı söyle

içinde toprak olsun sararmış yaprak olsun

dillerde bayrak olsun bana bir şarkı söyle

zemheride güller açsın ağustosta karlar yağsın

yarınlara umut kalsın bana bir şarkı söyle

nemrut dağı gülün olsun herbir atın teli olsun

çoşkun bahar seli olsun bana bir şarkı söyle.

Geceydi…

Fenaydı…

Üstelik yaralı…

Oysa hiç özlememişti.

Özlemek dostluktandı. Dostluğundan öte bulmak istiyordu onu.

Ahmet Telli dedi kendi kendine. Ne güzel şiirler yazıyordu.

Ya arkasından gelen” yaralar yaralar yar sevdan beni” türküsüne ne demeliydi. Yok bu kadar da olmazdı. Bu gün her şey anlaşmıştı birbiriyle sanki. Bütün hüzünler ona komplo kuruyordu bu gece…

Hösssttt diyesi geldi kadının içinden bütün kibarlığı bir yana bırakarak. Tüm hüzünleri ve kendini yoran tüm bu gereksiz soruları bir yana bırakarak.

Hösttt!!!

Gidin. Gelmeyin üstüme üstüme.

Türküyü: Türkü veya Sebahat Akkiraz söylüyordu galiba diye düşündü.Direksiyonda değil yan koltukta oturan ve nedensiz hüzünlere gark olan kadın. Oysa kolay kolay vermezdi direksiyonu kimseye. Fakat o gece güçsüz hissediyordu kendini. Daha doğrusu güçlü olmaktan yorulmuştu. Onunda arada bir soluk almaya ihtiyacı vardı. Anladı ki hüznün onu bırakacağı yoktu bu gece. Hüznün o sarı sıcak gülen esamisi sanki beyninde zonkluyor, beynini oyuyordu vidanjörle.

Bin canımda olsa sana veririm. Öl desen ben yoluna ölürüm. Sonsuza dek yar gıymetin bilirim. Yaralar yaralar yar sevdan beni. Ahu bakışların mestan eyledi. Yar aşkın dillere destan eyledi. Bülbül gibi güle feryat eyledi. Yaralar yaralar yar sevdan beni diye bas bas bağırıyor, üstüne üstüne geliyordu bütün hüzünler gece gece.

Öl desen ben yoluna ölürüm mısralarına karşılık, o kadar da uzun boylu değil diye geçirdi kadın içinden. Bir zamanlar diline doladığı, Sezen Aksu’nun “Aşk için ölmeli. Aşk o zaman aşk” şarkısını hatırlamak istemezcesine.

Bas git demek istedi.

Dedi de…

Sahi…

Hayat…

Hayat kaç mısralık, kaç şarkılıktı?

Bize öğrettikleri gibi A’ dan mı başlıyordu, yoksa Z’den mi,???

Yoksa…

Yoksa tam ortasından bir yerinden mi alfabenin?

Hayat; hangi kahrolası harfinden ya da dizesinden başlıyordu offf?

Kahrolma da gör beni diyen mısradan mı yoksa.

Ya da…

Bana bir şarkı söyle diyen Zülfü’nün şarkısı kadar kısa mıydı?

Üç dört dakika ya da bilemedin beş altı.

Sahi kaç perdelikti hayat???

Neyse boş ver.

Bana bir şarkı söyle içinde hüzün olsun.

Bana bir şarkı söyle içinde yüzün olsun.

 

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..