Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '11

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Baş Melek ve Meleklerevi

Baş Melek ve Meleklerevi
 

İŞTE MELEKLEREVİ!(RESİM INTERNETTEN ALINMIŞTIR)


Ülkemde ve dünyada gelişen olaylar karşısında ruh halim arapsaçı olmuştu. 

Dünden anlatıyorum. Keyifsiz ve kasvetli bir gündü de denilebilir.  

Karşımda butik otel olmak üzere yüz yıllık görüntüsüne beyaz silüetinin resmedildiği örtülerle kaplanmış Sümerbank ve ben. 

İkimiz de geleceğimizin belirsizliğinin karmaşasındayız. Kafamı masamdan kaldırdığım anda göz göze geliyoruz. O, yenilenmiş haliyle ve otel olarak nasıl olacağının endişesi içinde. Ben, yarınların ve kendi sonunu hazırladığını bilerek senaryoyu uygulamaya devam eden insan oğlunun nedenlerini düşünmekten yorgun, endişeli bir bekleyiş içindeyim. 

Devrilen diktatörler, ekonomik krizin eşiğinde ülkeler. Açlıktan ölen bebeler ve güneşten sıcak altın piyasası. 

Sokaklarda doğranan katledilen kadınlar. Bir bayramı daha sevdiklerinden ayrı parmaklıklar ardında geçirecek olan suçları belli olmayan insanlar. 

Kasetler, koltuklar, kimlikler. Çalanlar, yaltakçılar, düdükçüler ve üfürükçüler. 

Savaşlar, askerler, planlar, gizli güçler, saklı emeller, sömürülenler ve siyanür. 

Politika, yeminler, göz dağı, sönen ocaklar, düşen fidanlar ve analar. Bayrama hüzünle, yasla giren analar.  

Plajlar, şezlonglar, aldatanlar, aldatılanlar. Parası olanlar ve olmayanlar. 

Tam bu noktada ben, iki oğlum ve eşim. Büyük üniversite hazırlık telaşına düştü yollara çoktan. Küçük yeni dönemin sevinciyle parlatıyor dişlerini, tarıyor saçlarını. Bayramlık telaşında. Ayakkabısı eksik kalmış canı sıkkın paşamın. 

Adam iş derdinde. Altı ayı geçecek on gün sonra işsiz kalalı. Akmadan dolmaz. Hazıra dağ dayanmaz. İş yok, para yok. Olsun diyorum olmuyor. Olmasın diyorum kızıyor.
Bana kalsa dert değil. Toprağın üstünde çözümü var derdin faniye. Yeter ki can derdi olmasın gerisi vadeyi doldurmak için biçilmiş dertler. Yeter ki çözümü olsun. Yani dermanlı dert olsun. 

Pisikler pişirdiğim akciğeri yiyince kendilerinden geçip sekiz saat uyudular. Korkudan derdimi unutturdular. Gelip gidip nefes alıyorlar mı? Yaşıyorlar mı? Sorusuna cevap aradım durdum. 

Ama dediğim gibi bunların hepsi “Fanilik Halleri” geçer. Neler geçti, bu da geçer. 

Derken aklıma Baş Melek arkadaşımı arayıp bir derman fikri geldi. Aradım Baş Melek diğer dilekler peşinde koştuğu için yerinde yoktu. Neyse ulaştım ve dileklerimi ilettim. Sağ olsun. En kısa zamanda ilgileneceğine söz verdi. Editörümden de biraz dert yandım itiraf ediyorum. Duyurula. 

Neyse, Baş Melek ve Melek ailesine gelmek istiyorum.  

Hazır dokuz günlük tatil var önünüzde. Bozdur bozdur harca. Buyurun Meleklerevi’ne.  

Diyeceksiniz nereden çıktı?  

Dünya dertleri bitmez, fanilik can teslim etmeden durmaz. Bedeni beslediğimiz gibi ruhu da beslemek gerekmez mi? Cevap evet. Ruhunuzu dinlendirecek, aklınızı ve bedeninizi gevşetecek bir yer öneriyorum size MELEKLEREVİ. Adında anlaşılacağı gibi tam bir huzur yeri.  

Baş Melek, iki küçük melek ve Bey Melek tarafından Kapadokya’da fanileri rahatlatmayı bekleyen bir cennet. 

Hayat, Hayal, Huzur, Umut, Keyif, Cennet, Sevgi ve Sonsuzluk isimli odalar. Seçtiğiniz oda beklentiniz ve ruh halinizin aynası sayılır. Hepsi bir arada, var mı böyle fırsat dünyada?  

Bakın Baş Melek ve Melekler nasıl anlatıyorlar MELEKLEREVİ’nin hikayesini; 

ÇIRPILAN İLK KANATLAR

Peribacaları ile şekillenmiş güzel atlar ülkesi Kapadokya ilk gördüğümüz anda bizi öyle etkiledi ki kendimizi yüzyıllardır değişik medeniyetlere ev sahipliği yapan bu topraklarda bir iz bırakmaya çalışırken bulduk.

Kapadokya'da hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Bunu ilk kazmayı vurduğumuz, küreğin her toprağa girdiği veya toprağın içinden çıkan her taşta hissettik. Bahçeden ve binanın üzerinden çıkan yüzlerce metreküp toprakla beraber yüzlerce yıllık bir geçmişin izleri bazen çürümüş bir silah bazen topraktan bir çocuk oyuncağı bazen lezzetli yemeklerin yapıldığı bir çanak parçası bazen de kimbilir kimlerin yaktığı, ne yemekler pişen tandırlar olarak önümüze çıkmaya başladı.

Hiç bilmediğimiz kaya damlar çok eski yıllardan kalma su kanalları yıkılmış duvar izleri bizi bazen yüzyıllar öncesine yada çıkan dut ağacı köklerinde olduğu gibi komşumuz Emine Teyze'nin gençlik yıllarında altında oynadıkları, çay içtikleri ağacın hikayesine götürdü.

Anlatılan her hikaye, bulunan her eski eşya parçası bize bir peri masalı gibi geldi. Gözlerimizi kapadığımızda bir meleğin kanat seslerini duyduk sanki…

Bize ‘MELEKLEREVİ’nin yeryüzündeki cennet’ olduğunu fısıldadılar…
 

Üzüntüler, sıkıntılar, bunalımlar ve daha niceleri. Bitmeyecek ve bitmezde. 

Bitmeyen işlerden ve sıkıntılardan şikayet ettiğim zaman annemin bir sözüyle kendime gelirim “İş bitmesin, işi bitenler toprağın altında” der anacığım. 

Sizde kendinize ve sevdiklerinize bir iyilik yapın. Takılın meleğin kanadığına ve alın soluğu Kapadokya’da. 

Dinginlik ve huzura bundan daha yakın olacağınız bir mekan var mı yok mu? Bir gece o taştan oyulmuş odalarda uyumadan anlayamazsınız. 

Haydi MELEKLEREVİ’ne… 

 

http://www.meleklerevi.com.tr/ 

 

 

Sağlıkla ve mutlu kalın 25/08/2011 

 

 
Toplam blog
: 247
: 709
Kayıt tarihi
: 11.03.09
 
 

Buradayım işte. Yaşamın tam içinde. Her anın benim olduğunu bilerek. Yaşamın sadece "Şimdi" olduğun..