Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '11

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Tatil Modundayım, Kafam Dumanlı...

Tatil Modundayım, Kafam Dumanlı...
 

Antalya


Kendinize ait bir tatil serüveni ortaya çıkacaksa şayet “tatil” kelimesinin büyüleyici yanıda bir anda ortaya çıkıveriyor. Şu aralar bu kelime benim için hayli büyüleyici bir karaktere dönüştü. Hani bayram gelecek ve dokuz gün keyfe keder takılacağız ya… Başka türlü dinlenmek, keyfince gün geçirmek gibi bir şansım olmadığından ve haftanın sadece bir günü, o da Pazar günü dinlenerek, bir sonraki haftanın harcanacak olan eforunu depolama işlevi gördüğünden benim için fazlasıyla anlamını yitirmiş bir gün. Anlayacağınız uzun zamandan beri ilk kez uzunca bir tatil yapma şansını yakalamış durumdayım. Lakin bir süredir tatil hadisesi gündemimi işgal etmiş olmasından ötürü, kendimi öyle bir tatil modunda hissediyorum ki, bu durumu nasıl izah etsem bilemiyorum. Anlayacağınız güzel bir duygu tatil modu hisleriyle dolu olabilmek.

Geçtiğimiz hafta sonu Antalya’nın Korkuteli ilçesine bağlı bir köyde evleri olan arkadaşlarımızın davetlisiydik. Güzel ve şirin bir köy… Her yan yemyeşil, her yan meyve ağaçlarıyla dolu… Ağaçların dalları meyvelerden eğilip, bükülmüş… Elmalar, armutlar, erikler, şeftaliler, böğörtlenler… Göz alabildiğine her yan meyve bağlarıyla, meyve bahçeleriyle doluydu. Ve pek tabii ki sessizlik… Akşam hava iyice karardıktan sonra köyün bir başka ayırt edici özelliğide ortaya çıkıverdi. Malumunuz, yazın en sıcak günlerini yaşıyoruz Antalya’da. Antalya sokaklarında, caddelerinde alev esiyor. Ama işte o bahsini ettiğim köyde hava karardıktan sonra başladık üşümeye. Hem de ne üşüme… Üzerimize hırkalar almak zorunda kaldık. Yazın bu günlerinde Antalya il sınırları içerisinde hırkaya muhtaç kalmak sanırım mizah tadında bir şey olsa gerek. Gecenin ilerleyen saatlerinde Radar Tepe denen bir yerlere gittik. Ben, eşim, Coşkun ve Coşkun’un eşi Günnur… Tam bir aylaklar topluluğu halindeydik. Elimizde çay bardakları ve çay bardaklarına koyduğumuz rakı ve şarapların eşliğinde ve birazda peynirle Radar Tepe’nin en görkemli yerlerinden bir noktada durduk ve sadece ay dedenin ışığından bütün bir Torosları seyre daldık. Gökyüzü yıldızlardan geçilmiyordu. Dağların arasındaki köylerden süzülen ışık kümleri manzarayı daha bir güzel hale getirmişti. Ve keyfimize keyif katan güzel şarkılarda geceye ayrı bir renk kattı. Eskilerden ve yenilerden oluşan ve birbirinden güzel şarkılar… Şarkılar çaldı, biz uzandık çimlerin üzerine ve gecenin serinliğinde ruhumuzu alabildiğine dinlendirdik. Hafif bir çakır keyf hali, hafif bir dinginlik… Ve gökyüzünde kümelenen yıldızların parıldayan ışıkları… Saat kaçta eve döndüğümüzü, saat kaçta başımızı yastığa koyduğumuzu hiç hatırlamıyorum.

Bir köyde sabah erkenden uyanmak nasıl bir şeymiş, öğrendim. Henüz daha sabahın köründe her yanda öten horozların sesiyle gözlerimi açtım. Tiril tiril bir hava, insanın içini ısıtan ama bunaltmayan bir sıcaklık… Doğanın yeni yeni uyanan hali… Sessizlik, sakinlik her yana sirayet ediyor ama ara ara kulağımıza çalınan kuş cıvıltıları, tavuk gıdaklamarı ve yaprak hışırtıları… Köyün içerisinde yalnız başıma dolaşmaya çıktım. Duvarlardan dışarıya sarkan meyve ağaçlarından meyve kopartmanın tadı bir başka oluyor. Tozluda olsa, yıkanmamışta olsa fark etmez. O denli lezzetli geldiki o meyvelerin tadı, anlatılır gibi değil.

Güzel bir köy kahvaltısı… Her şey bizatihi ev yapımı… Coşkun’un kayınpederi Ramazan Hoca 37 yıllık arıcı. Evde bal çeşitleri gırla… Ben en çok kekik kokulu balı sevdim. Ramazan Hoca’dan bal hakkında çok şey öğrendim. İlk fırsatta kovanların olduğu yere götürecek Ramazan Hoca. İşin fiili yanını görmek hayli eğlenceli olacak benim için. Ama hayli zahmetli bir iş olduğunu anlatılanlardan fazlasıyla fark etmiş durumdayım. Öğrendiğim en önemli şey ise, memlekette hilesiz, hurdasız bal olmadığı yönündeydi. Hilesiz bal üretenlerin fazla para kazanmadığını söyledi Ramazan Hoca. Zira kendiside 37 yıllık arıcı olmasına rağmen hiçbir şey kazanamamış.

Hafta sonunu Antalya’nın bir dağ köyünde geçirmek pek tabii ki insanı ister istemez tatil moduna sokuyor.

Hafta sonu aktivitesinin keyfini üzerimizden atmadan, Pazartesi günü sabah Beran Hanım (Beran Uzer) aradı. Çarşamba günü akşam buluşalım önerisinde bulundu. Tabi böyle bir öneriye hayır demek imkânsız… Fatma Hanım (Fatma İyibilgin), Hasan Kuyucak (Kuyucak) ve eşi Çiğdem Hanım, eşim, ben ve Beran Hanım dün akşam Balıkçı Barınağındaki balıkçıda buluştuk ve Akdeniz’e nazır kadehlerimizi tokuşturduk. Bir tarafta ud ve kanun, diğer tarafta bizim forvetler… Güzel ve keyifli bir gece oldu. Tabi ekip yerli yerinde olunca ve tam karşınızda deniz ve kıyıya çekilmiş balıkçı tekneleride hafif hafif sallanınca, açık havada çalan müziğin ritmiyle rakıda bir güzel iniyorki mideye… Biraz fazla kaçırdık ama önemli değil. Halen nasıl eve gittiğim hususu flu. Şu yazıyı bile yazarken ara ara başım dönüyor. Akşamın etkisi halen üzerimde… Ama sohbet muhabbet bir başkaydı dün gece. Fatma Hanım’ın Stocholm macerası, Beran Hanım’ın hastane macerası ve Hasan Bey’in yayla macerasının ardından bizim köy ve Radar Tepe macerası gecenin ana gündem maddeleriydi. E tabii ki birazda Milliyet Blog dedikodusu… Gündemdeki siyasal ve politik mevzularada araya girince gece yarısı nasıl oldu, doğrusu hiç anlamadım.

Her ne hâl ise… Ben hafta sonundan bu yana iyiden iyiye tatil modundayım. Cumartesi sabahtan itibaren ver elini Ege…

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..