- Kategori
- Eğitim
Başkaları için biz ve çocuklarımız
Hep başkaları için yaşarız...
Başkaları için konuşur başkaları için dinleriz.
Hatta öyle ileriye götürüyoruz ki başkaları için giyinmeye ve başkaları için yemeğe bile kalkışıyoruz. İnanmıyorsanız bir bakın ve bakın ki etrafınıza insanların evde giydikleriyle sokakta giydiklerinin ne kadar tezat olduğunu!
Acaba kendimiz için ne yapıyoruz sorusunu soracak imkânını bile bulmaktan acz ediyoruz. Sanki başkaları için yaşar başkaları için ölmek pisikozuna bürünüyoruz adeta. Bununla yetinmiyoruz, başka alanlara da müdahale gereğini duyuyoruz.Tabi ki bunu da öncelikle gücümüzün yettiği kişilerin alanına müdahale etmekle başlayıveriyoruz.
Ya eşimizden ya da çocuklarımızdan veyahut da marabalarımızdan,
Tabii ki, gücümüzün yettiği kişilerden,
Zayıf mı zayıf, kimsesiz mi kimsesiz
Kavram olarak mazlum mu mazlum
Sahipsiz mi sahipsiz!
Ya da yegâne sahibinin kendimiz zannettiğimiz.
Yani çocuklarımız, çocuklarımızdan başlayıveriyoruz egomuzu tatmin etmeye!
Daha minicikken onlar, biz başlayıveriyoruz yaşantılarını çizmeye: "Benim oğlum büyüyünce doktor olacak, kaymakam olacak, hâkim olacak! sanki başka alanlar yokmuş gibi, aslında büyüklerin yani bizim bilinçaltımıza inebilme imkânı sağlanılsa söylediğimiz her söz, kendiihtiyaçlarımızdan yola çıkıyor belki de. Biz büyükler, kendi ihtiyaçlarımızı, çocuklarımızın ihtiyaçları zannediyoruz herhalde. Ya da yapamadıklarımızı başaramadıklarımızı çocuklarımıza yaptırıp adeta orgazm olmaya çalışıyoruz.
Hatta daha da ileri gidip çocuğumuzun ihtiyaçlarını bile belirlemeye başlıyoruz. Benim çocuğum bunu yer şunu yemez gibi,
Yaşıtlarından daha zeki bir çocuk olması gerektiğine biz büyükler olarak karar veriyoruz.
Oyunlarda başarılı olması gerektiğine de...
Okula başladığında, bu sefer anne baba beklentilerine öğretmeninki de ekleniyor sınıfın birincisi ya da en çalışkan en uysal olması gerektiğini söylüyoruz... Çünkü anne-baba-dede ve öğretmenine yakışan çocuk olmalı, gayrısını düşünmemize hiç gerek yok,
Gayrısı mı?
Tembel ve de geri zekâlı
Sanki zekâlarımız çokta ileri!
Çocuk bize göre; hayatta ki bütün yarışmalara katılmalıdır. Katılmak ne ki bütün yarışmalar da birinci olmalı!
Öyle yapıyoruz ki okulu bile, leo Busgalia’nın “sevgi”adlı kitabında bahsettiği hayvanlar okuluna çeviriyoruz. Konu komşuya eşe dosta hava atmamıza sağlayacak bir yer öyle bir yer ki tavşana uçmayı balığa da koşmayı öğretebilecek görüyoruz.
Zar zor uğraşıp girdiği sınavdan iyi almış,hiçte önemli değil;Önemli olan sınıfındaki Ayşe, Ali, Emre’nin kaç aldığı, ona göre çocuğumuzu ödüllendirip cezalandırıyoruz.
Çocukların ihtiyaçlarını hiç dikkate almıyoruz. Kendi ihtiyaçlarımıza göre çocuğumuzun hayatını şekillendirmeye çalışıyoruz.Biz yetişkinler olarak; zamanında başaramamışsak eğer ,çocuğumuzun başarısız olmasına asla tahammül etmiyoruz. Bu duygusal olarak normal görünebilme ihtimali olur belki de.Ama düşünsel yani akledebilme noktasında asla,bizler sanki inadına anormalini yapmaya çalışıyoruz. Çocukların başarılı olmalarını isterken de, ilgi ve yeteneklerini dikkate de almıyoruz. Onların ihtiyaçlarını bir kenara bırakıyoruz kendi ihtiyaçlarımızı olmazsa olmaz kılıyoruz. Yani o yok sadece ben varıma getiriyoruz. Tanımıyoruz çocuklarımızı sadece tanımlıyoruz.
Oysa bizim yapacağımız tek şey “ben”imizi onların “ben”leriyle karıştırmadan onlara rehberlik yapmak olmalı, gerisini sadece ve sadece onlara bırakmak
O zaman görmeye başlayacağız dünyanın yaşanabilir bir cennet olduğunu……..