Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ağustos '09

 
Kategori
Güncel
 

Belediyeyi bastık!

Belediyeyi bastık!
 

Zamane müezzini


Anlatacağım olay, katıldığım ilk "toplu talep" eylemidir.

Muhtemelen, bunun sonrası olmayacaktır. Hiç hoşuma gitmemiştir çünkü, her kafadan bir ses çıkmıştır.

Anladım ki, böyle bir eylem çözülebilecek sorunu bile kilitleyecektir.

Durun!.. Hemen heyecanlanmayın!

Sandalyeler, koltuklar havada uçuşmadı. Güvenlik kuvvetleri alarma geçmedi. Bazılarımız tutuklanıp gözaltına alınmadı. Yangın çıkmadı. Camlar kırılmadı. Ama bazı şeyler kırıldı.

Mesalâ, lisan-ı hâl ile talepte bulunma, makama saygı gösterme ve muhataba nazik davranma anlayışları kırıldı. Üstelik bunu da belediyeye kendileriyle beraber gittiğim topluluk başardı! Bravo bize!

Altınoluk Belediye Başkanlığı, beldenin geniş bir alana yayılmış olması ve çoğu yerden duyulmaması sebebiyle akşam ezanlarının ramazan boyunca kendine ait duyuru hoparlörlerinden okunmasına karar vermiş. Bu karar, birinci teravihte imam tarafından cemaate iletildi. Gerçekten de ilk iki gün böyle oldu ve halk, bu uygulamadan son derece memnun kaldı. Cami önünde toplanan herkes, bu jestinden dolayı Başkan'a teşekkür etti. Ne var ki hizmet, üçüncü iftarla beraber sona erdi.

Bu durum haklı olarak, oruç tutan vatandaşlar üzerinde bir şaşkınlık yarattı ve günün en başat tartışma konusu haline geldi. Nihayet, dünkü öğle namazı çıkışında uzun uzun konuşuldu, hizmetin devamını talep etmek üzere, "Belediye Başkanı'yla görüşmeye" karar verildi.

Aslında, bu tür girişimlere pek meraklı değilimdir. Daha ötesi, arkasında etkin güç bulunmayan kalabalıkların hiç bir zaman istediklerini alamayacaklarına inanmışımdır. Fakat bu kez her nasılsa, "Hak verilmez alınır! Susma, sustukça sıra sana gelecek!" gibi, şuuraltıma yerleşmiş sloganların etkisinde kalmış olmalıyım ki, kitleye katıldım. Ve, bir kaç dakika sonra kendimi Belediye Başkan Vekili'nin önünde buldum...

Tabi huzura çıkan sadece ben değildim. Beraberimde bir kısım cemaat te vardı. Odada yer bulanlar oturdu, ben ayakta kaldım.

Önce, nazik bir bey derdimizi Başkan Yardımıcısı'na anlattı. O da bize, son derece yumuşak bir ifadeyle, "her hizmeti vermeye hazır olduklarını, camii bahçelerinin temizliğini, minarelerin ses düzenlerinin bakımını yaptıklarını, müftülükten ve jandarmadan "olur" getirildiği taktirde istenilen yere hoparlör koyabileceklerini" söyledi. Yani, bir bakıma ipe un serdi.

Zira gelenlerin, cami temizletmek, belli yerlere ses düzeni kurdurmak gibi bir talebi yoktu. Onlar yani biz, sadece belediye hoparlörlerinden verilen akşam ezanının Ramazan sonuna kadar devamını istiyorduk.

Doğrusunu söylemek gerekirse, Diyanetin ya da Müftülüğün ezan duyulmayan mahalleri tesbit etmek, jandarmanın buna onay vermek, belediyenin de buralara hoparlör yerleştirmek gibi bir görevi yoktur. Bu hizmet ancak, halkın talebini karşılamak üzere bir jest olarak yapılır. Bildiğim kadarıyla bu konu hakkında belirli bir kanun ve kural da bulunmamaktadır.

Mesele, bir yerlere müracaat etmeden, farklı düşünen insanların karşılıklı iyi niyeti ve hoş görüsü ile çözülebilir. Yani ezan sesinden rahatsız olan, komşusunun hatırına ona katlandığında mesele bitmiştir. Bunun için bir takım yerlerden onay almaya gerek yoktur. Sadede gelelim.

Zaman zaman sertleşen, usûl ve esas sınırlarını zorlayan tartışmanın ardından, Başkan Yardımcısı talebimizi olumsuz karşılayınca cemaat, büyük çoğunluğu beride kalmak üzere ikiye ayrıldı.

1- Halâ belli bir adâp çerçevesini aşmak istemeyenler:

Ki, bunların içinde ben de vardım. Amacımız, talebimizi sukûnetle yetkililere iletmek ve onlardan olumlu bir cevap alabilmekti. Kaba ve anlamsız tartışmalar yüzünden bu arzumuzu yerine getiremedik. Fakat isteğimizin reddedilme sebebi bu değildi. Başkan Vekili'nin uzun ve konunun özünden uzak konuşmasından, bize yardımcı olamayacağı zaten anlaşılmıştı.

2- Kaybettikleri kaleyi geri almak üzere cihada soyunanlar:

Bu kısımdakiler diğer ideolojik gruplardaki hemcinsleri gibi "hard ve sloganik" takılan asabi mizaçlı kimselerdi. Konuya sert biçimde dalarak, "Ezanı susturamazsınız! Yayını niçin kestiniz? Zaten siz böylesiniz!" gibi laflar ettiler.

Böylece, belediyeden intikamlarını aldılar. Çünkü onlar için muarızla muhatap aynı şeydir. Birisi farklı düşünüyorsa o, mutlaka düşmandır ve haddi bildirilmelidir. Artık içlerini boşaltıp, rahatladılar ya bundan böyle ezan okunsa da olur, okunmasa da... Onların yüzünden bir de Başkan Yardımcısı'ndan özür dilemek zorunda kaldık.

Yeri geldiğinde hep yazıyorum. İnsanları bağnazlaştıran inanç ve ideolojiler değildir. Görüyor ve biliyoruz ki, belli bir fikre mensup bir çok kimse, diğerlerine hoşgörüyle bakabilmektedir. Bazı insanları fanatik yapan olayları algılama biçimlerindeki farklılıktır. Başka bir deyişle, kabulleri dışında kalan herşeyi şiddetle reddeden karakteristik özellikleridir. Belki de bu, bir çeşit ata mirasıdır.

Bu tipler, isteseler de asla demokrat olamazlar. Bunun dışında, her inancın ve her fikir akımının içinde bulunurlar. Eğer onları insanlığın içinden çekip çıkarmak mümkün olsa geride, farklı inandıkları halde birbirlerinin anlayışına, yaşayışına ve düşünüşüne saygı duyan, son derece demokrat bir topluluk kalacaktır.

Şahsen ben, Belediye Başkanı'nın oruç tutanlara kolaylık olsun diye başlattığı ezan hizmetini, kendi iradesiyle sona erdirdiğine inanmıyorum. Çünkü, bu işe karşı olsaydı zaten başlatmazdı.

Büyük ihtimalle bu yasağın sebebi, yukarıda 2 olarak nitelediğim dindar grubun, "lâik" versiyonudur. Zira bütün anlaşmazlıkların, çözümsüzlüklerin, zıtlaşmaların ardında, bu bencil, narsist ve rahatsız tipler bulunmaktadır. Dünya, onlara kulak verdiği sürece hiç bir problemini çözemeyecektir. Tabi biz de...

Tıpkı, (büyük ihtimalle) "birkaç lâik bağnazın" kör ve anlamsız ihtirası yüzünden, sadece ihtiyaç saikiyle talep ettiğimiz ezan meselesini çözemediğimiz gibi...

Resim: www.gomanweb.com/.../komik_karikatorler.htm

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..