Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mayıs '15

 
Kategori
Anneler Günü
 

Beni buralarda bırakma oğlum

Beni buralarda bırakma oğlum
 

Tatil niyetiyle İstanbul’dan güneye doğru yola çıkılır ama istikamet hep Ankara’dır… Arabadakiler şoförün niyetini anladıklarından soru sormazlar ve bir çırpıda geçilir Ankara ve Şereflikoçhisar… Daha ileride Niğde asfaltına sapılır. Niğde Asri Mezarlığı hemen şehrin girişindedir. Çoraktır toprak, çoraktır karşı tepeler. Otsuz, çiçeksiz, taşsız ve servisiz mezarlar sıralanır toprak yolun her iki kenarında… Mezarlık görevlisi bahşiş umuduyla hemen toparlanır. Plastik kovasına su doldurarak peşinizden seğirtir ve başında dikildiğiniz mezarı bir çırpıda temizler. Karşı çorak tepelerden bir toz bulutu kalkar ve mezarlığı yalar geçer. Baş başa kaldığımızda:


“Yine ben geldim işte Necibe Hanım” derim…


Kırık, yorgun ve uykusuzdur sesim!


Her zaman olduğu gibi ses vermez… Ve aramızda hiçbir diyalog gerçekleşmez. Yoktur ortak bir yaşanmışlık ve o beni çok erken bırakıp gitmiştir. “Polis Avni Culduz eşi Necibe Culduz 24/ 9/ 1958” yazılı mermer taşı okşar ve anlatırım ona yokluğunun ıstırabını! Ve o beni sessizce dinler.


Saatler ilerler ve gitme vakti gelir…


Karşı çorak tepelerden bir toz bulutu kalkar ve mezarlığı yalar geçer…


Ve o her zaman olduğu gibi ardımdan seslenir:


“Beni buralarda bırakma oğlum, beni buralarda bırakma!”


Ayaklarım geri geri gider!


Niğde’den çıkar ve Toroslara yönelirim. O ses peşimi bırakmaz…


“Beni buralarda bırakma oğlum, beni buralarda bırakma!”

***
Geçen ziyaretimde sormuştum Avni Beye, Balçova’daki kabri başında:


“Ölürken niye yanında değildiniz?” diye…

"Yanında olsaydınız ölmezdi!" diye...


“Halaların ‘Ağabey İstanbul’a gelmişken bizi Zeki Müren’e götür’ demişlerdi!”


“Ve siz Zeki Müren’i dinlerken …”


“Evet, biz Zeki Müren’i dinlerken yüreğimde bir sancı son trene yetiştim. Ankara’dan sonrası vesait yok. Niğde’de görevli bir Amerikalı subayın aracıyla anca ulaşabildim annene!”


“Çok gecikmiştiniz ama Avni Bey!”


“ Hastane morgunda yatan Necibe’nin yüzü soluk ama teni hâlâ sıcaktı… Aylar önce bilmişti öleceğini ve bana..."                                                                                                                                                                      

 

 


“Ve size ‘Beni buralarda bırakma Avni” demişti!


“Demişti ama hayat gailesi ve memuriyet…”

***


Kabir başı hesaplaşmalarının hiçbir faydası yok, biliyorum. Avni Beyin yerine getiremediği o “vasiyeti” ben de yerine getiremedim ve ben de sarıldım aynı gerekçeye:


“Hayat gailesi!” işte...


“Beni alın buradan İzmir’ime gömün” yakarışları Toros yamaçlarında yankılandı seneler boyunca…


Ve artık vakit çok geç!


Ne zaman ayağım tökezlese ve başıma bir bela gelse… Ne zaman çaresiz kalsam ve çöksem dibe…


Ve ne zaman yansa canım!


Kendi kendime “Bu sana müstahak” derim...


“Sen, evet sen salak oğlum, annenin vasiyetini yerine getiremedin!”

***
Allah’tan son yolculuğa çıkarken “gereğini” yerine getiren kurumlar var Avrupa’da…


Hani yani “Emri hak vaki” olunca…


“Yakın beni küllerimi savurun” deyince… Veya” beni falanca yere gömün” deyince lamı cimi yok görevlerini yapıyorlar. Hem de eksiksiz!


Yeter ki ödemelerinizi zamanında yapın!


O gün gelince… Ki çok da uzak değildir o gün…


Necibe Hanım az öteye kayar benim için… Ben de yanına yatarım!


Bir yel eser karşı çorak tepelerden ve mezarlığı yalar geçer!


Biter bu hasret!


Biliyorum; yaşamın katılığı ve su gibi akan süreci bu tür “sembolik” yaklaşımlara nanik yapıyor.


Ama o ses benim kulaklarımdan hiç gitmiyor:


“Beni buralarda bırakma oğlum… Beni buralarda bırakma oğlum… Beni buralarda bırakma oğlum…”


İnsan bazen “Ölümü özlüyor” be dostlar…


Şairin dediği gibi:


“Yaşamak isterken delice”…
                                                                                                  

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..