Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '20

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bilgi Çağı Cahilleri Yokediyor

Mağara dönemi insanı, nerdeyse tamamen kas gücüne dayanarak ayakta/hayatta kaldı. O yüzden bilginin önemi, değeri; aşağı-yukarı sıfır düzeyindeydi onun için. İçgüdüleriyle davrananları, elbette: Korku-heyecan- yaşama tutunma üçgeni yönetiyordu. Bilgiye, öğrenmeye şiddetle ihtiyaçları olsa da… Ancak çıkardıkları anlamsız seslerle, yarım-yamalak hareketlerle anlaşmaya, haberleşmeye çalışanların; bilinçli bilgi birikimi, sistemli geliştirilmiş deneyim havuzları oluşturmaları beklenemezdi.

Göçerlerin, ilk tarım toplumlarının; deneme-yanılma yoluyla kazandıkları bilgi kırıntılarını, babadan oğula, kuşaktan kuşağa aktarmaya çalışırken sırtlarını dayadıkları temel kavram, “ezber”di. Yüzyıllara dayanan ezbere yaşam biçimlerini yineleyenlerin, öyle aman aman bir bilgi ihtiyacı yoktu. En azından o devirdeki bilinç düzeyleri bakımından.

Kavimler Göçü’yle başlayıp İstanbul’un Fethi’ne kadar süren Ortaçağ boyunca da, dünyanın o günkü bilinen kara parçalarında yaşayanlar bakımından, bilgi, olmazsa olmaz değildi. Skolastik felsefeye iman edilen o devirde, hurafeler, el üstünde tutulurdu. İnanç her şeydi. Ne “reform”, ne “Rönesans” sözcüklerinden haberdardı o günlerin sakinleri. Şeytana taptığı, cadı olduğu iddia edilenlerin yakıldığı, asıldığı, aforoz edilenlerin toplum dışına itildiği asırlarda; “bilgi” öyle matah bir şey sayılmazdı. Önemli olan; dinlerin, kiliselerin, papazların, hahamların, kralların, sultanların dediğiydi. Gerisi kuru gürültüydü, kocaman bir hiçti. O alemde bilginin muteber sayılması ne mümkün! Üstüme iyilik sağlık!

Yakın Çağın ayak sesleri duyulmaya başladığında, Sanayi Devrimi ama öyle ama böyle zorunlu hale geldiğinde, yaşama geçirildiğinde; buhar gücü kas gücünü sarsmaya, silkelemeye başladı.

Gelişen ticaret, kurulan atölye ve fabrikalar, daha o vakitlerde akıl, bilgi temelli planlanmaya başladı. Yapılan her tesis, adele gücünü, beden gücüyle üreteni çaktırmadan, yol kenarına, oyun dışına yolluyordu. Katlaya katlaya büyüyen, ilerleyen teknoloji, bilgi-insan gücü rekabetini kaçınılmaz kıldı. Ve o rekabet başladığı an, kimin kazanacağı belliydi. En azından aklı başında kişiler açısından.

Uzay Çağı, Bilgi Çağı, İletişim Çağı… Adına ne derseniz deyin. İçinde bulunduğumuz çağla birlikte, bilgi, sermayeden bile değerli hale geldi. Hele 2000’li yıllardan itibaren, bilgi toplumuna, enformasyon dünyasına ayak uyduramayanların; vay haline!

Cep telefonundan anlamayan, bilgisayar kullanamayan, yabancı dil bilmeyen, üniversite bitirmemiş, teknik bir beceri geliştirmemiş, zanaat öğrenememiş, bir konuda yetkinlik edinememişlerin… Günümüz koşullarında yaşam hakkı yok! Teorik açıdan, görünen şeyler bakımından böyle bir tehdit net olarak sergilenmiyor, algılanmıyorsa da… Günlük hayatın olağan akışını biraz dikkatli izleyen herkes; bilebilir, fark edebilir ki, zaman, cahillerin aleyhine işliyor. Bir şekilde geri kalmış, bilgi donanımı eksik fertlerin varlıkları kayıp gidiyor ellerinden. İnsanca yaşama onurundan uzaklaşıyor, uzaklaştırılıyorlar hızla.

Bugün, cahilsen eğer… Ne adam gibi iş bulabilirsin, ne doğru düzgün insan yerine konursun. Ne itibar kazanabilirsin, ne evlenip çoluk çocuğa karışabilirsin. Ne sözün dinlenir, ne öğüdüne kulak asılır. Yarı aç yarı tok, sürünmeye mahkumsundur; ebedi. Talihi yardım eden, loto-toto-piyango talihlisi değilsen şayet… Onların da kaçının yüzünün gerçekten güldüğü şüpheli ya! Hadi neyse.

Bugün tanımlamaya, anlatmaya çalıştığım “cahil”, eğitimsiz kalmış, istemeden, hataları dışında fukara bırakılmış, olan bitenden habersiz, hayat koşulları göz önüne alındığında, kolay kolay kınayamayacağımız kişiler. Cahil derken, irade dışı sebeplerle kendini geliştirememiş masumları kastediyorum. Okumuş cahiller şimdinin mevzusu değil. Bir de oraya girersek, sabaha dek bir yere varamayız.

Bilgi; gelişimi sağlayan, bizi ileri götüren en temel kavramsa da… Her şeyi bir yana bırakıp tüm gücüyle enformasyona odaklanan çağımız; cahilleri yok sayıyor, görmezden geliyor, onların benliklerini anlamsız kılıyor, yok ediyor. Aldırmadan belirsizliğe mahkum ediyor, ölüme terk ediyor onları.

Gönül her ferdin bilgi dolu, gerçek entelektüel, tam anlamıyla doyuma ulaşmış, hayatın nimetlerinden faydalanmış olmasını dilese de… Gerçeklerin dileklerimle hiçbir alakası yok maalesef. Herkesin arzu ettiğince hayat sürememesi yetmezmiş gibi… Doğuştan şanssızlar ya da diğerleri kadar doğru zamanda doğru yerde bulunamamışlar; her an bambaşka bedeller ödemek zorunda kalıyor/ bırakılıyor.

Günümüzde, bilgili olmak zorunlu. Eğitim şart. Haklısınız ama… Cahiller de, bilgisiz kalanlar da insan. Ademoğlu topraktan gelip toprağa giderken… Sırf bilgisiz diye birilerini dünya nimetlerinden yoksun bırakmak; zalimliklerin en büyüğüdür. Rabbim, yeryüzünü bu zulümden bir an önce kurtarsın. Amin.

 

 

 

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..