Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '13

 
Kategori
Bilim
 

Bilim ve Atatürk

Bilim ve Atatürk
 

Bilim ve Atatürk


Sosyolojik açıdan 90 yıl toplumların yaşamında önemli bir süredir. Geriye dönüp bakarak, gelişmeleri ve tahribatı anlamak ve ölçebilmek için önemli, yeterince veriler sağlıyor bizlere. Belki de bu süreyi, içerisinde Ülke olarak dış Ülkelerle savaşmadan geçirdiğimiz önemli barışçıl bir süreç olarak değerlendirebiliriz. Ancak emperyalistlerin kışkırtmaları ve yaptığı faaliyetlerle, iç yönetim yanlışlıkları ile Ülkemiz bölünmeye nerdeyse aday, içerisinde yaşayanlarında kardeş kardeşle düşman olduğu bir durumdayız sanki.

Bağımsızlığımızı ve özgür yurttaşlar olarak bu toplumda yaşamanın mutluluğunu kuvay-i Milliye ruhlu yiğit halkımıza ve çağdaş devletimizin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyuz. Cumhuriyet, halkımıza sunulan armağanların en yücesi, toplumsal dönüşümlerin en güçlüsüdür.

Kuşkusuz Yüce Atatürk bir bilim adamı değildi. O, Vamik Volkanın Ölümsüz Atatürk eserinde vurgu yaptığı gibi o bu yüzyılda yok olmak üzere bir toplumu onaran eşsiz bir lider ve savaş dehasıdır.

Mustafa Kemal esasen ilk savaşını gericiliğe karşı vermiştir. Onun doğumundan yüzyıl önce başlayan bu mücadele Medresenin bağnaz, softa, tutucu, gerici, dogmatik düşünce yapısına karşı olmuştur. Ama Cumhuriyetin kurulmasına kadar Medrese hep kazandı. Hatta Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda medrese kapatılmış olsa da anlayışı ve zihniyeti toplumsal yapı içerisinde bir süre daha devam etti. Kesin zafer ise, 1933 yılında Darülfünün yerine İstanbul Üniversitesinin kurulması ile kazanıldı. Ancak Atatürk bu mücadeleye Cumhuriyetten sonra başlamış değildir. O daha Kurtuluş savaşına başlar başlamaz silahlı orduyu kurarken bir yandan da eğitim ordusunu kurdu. Özellikle, öğretmen ve öğrencileri askere almadı. Millet Meclisi ile birlikte Ankara’da bir kütüphane kurulmasını sağladı. Savaşın en kritik döneminde bile Ankara’da öğretmenlerle 6 gün süren bir kongre topladı.

Bir askeri deha olan Atatürk 9 Eylül 1922’de savaşı kazandıktan sonra zaferini imar etmedi. Bunun nedeni ise askeri zaferin kazanılmasından 45 gün sonra, Bursa’da öğretmenlere yaptığı bir konuşmada anlaşıldı. Atatürk, öğretmenlere “Ordularımızın ihzar ettiği (kazandırdığı) zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı. Hakiki zaferi siz ihzar ve idame edeceksiniz.” Ve adeta görev teslimi yapmış gibi idi. Bu ifadeler ve tutum bilime olan saygının ve bir ulusun ancak bilimdeki başarısı ile var olabileceğine olan sarsılmaz bir inancı açıkça göstermekte idi. Atatürk, öğretmenlere yalnızca “hakiki zaferi kazanma” görevi vermedi. Onları yalnız bırakmayacağına dair de bir söz verdi. “ Ben ve sarsılmaz bir imanla bütün arkadaşlarım, sizi takip edeceğiz ve sizin tesadüf edeceğiniz engelleri kıracağız.”

Bilimin önüne çıkacak her türlü engeli kaldırma sözü veren Atatürk, Millete dönerek bir de uyarıda bulundu.

"Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşlerdir. Saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden yıpratan kötülükler hep din kılıfı altında küfür ve alçaklıktan gelmiştir. Onlar her hayırlı davranışı dinle karşılarlar, halbuki hamdolsun hepimiz müslümanız, hepimiz dindarız, artık bizim dinin gereklerini, dinin yasaklarını öğrenmek için şundan bundan derse ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur. Analarımızın babalarımızın kucaklarında verdikleri dersler bile bizim dinimizin esaslarını anlatmaya kâfidir... Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, ulusun yararına, İslâmlığın yararına uygunsa, hiç kimseye sormayın, o şey dindir. Eğer bizim dinimiz akla, mantığa uygun bir din olmasaydı, kusursuz olmazdı, dinlerin sonuncusu olmazdı.”,

"Efendiler ve ey ulus biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat uygarlık tarikatıdır"

Atatürk öğretmenlere verdiği sözü ve milletine yaptığı uyarıyı hiç unutmadı, daima yerine getirdi. Bilimde bu sayede güçlendi ve Türkiye Cumhuriyetini güçlendirdi.  Başarı için “En hakiki mürşit ilim ve fen” olduğunu bilen Atatürk, kurduğu yeni Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu doğrultuda yetişmiş gençler sayesinde ayakta kalabileceğini de biliyordu. O yüzde Yüce Atatürk’ün“Cumhuriyet fikren ilmenfennenbedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister!Yeni nesli bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir sözleri öğretmenlerimizin sorumluklarının ve görevlerinin ne derecede büyük ve kutsal olduğunu ortaya koymaktadır.

Bugün cehaletin kör kuyusunda yaşamını sürdüren Ülkemizde, Cumhuriyetimizi korumak için nitelikli, çağdaş, özerk, özgün düşünebilen gençlere ihtiyaç vardır.

Atatürk’ün TDK, TTK’nı kurması ve Dünyadaki tüm bilim adamlarını Ülkemize davet etmesi de onun bilime verdiği önemi gösterir. Bilimsel düşünce Laik ve özgür bir ortamda gelişebilir. Bilim ve Teknolojiyi üretmek, çağdaş bilgi düzeyine erişip aşabilmek için bilime, fene ve teknik kurallara önem vermek gerekir. Tüm bunların yaşamsal önemini kavramış, uygulamalarının gerçekleşmesi için hayatını adamış, büyük önder, Vizyon sahibi Atatürk’tür. Atatürk; bugün bilim adına davranan söz söyleyenler sözde bilim adamlarına, akademisyenlere baktığımızda, bağımsız akademik kurullar tarafından en üst akademik unvan verilecek kadar da bilimseldir.

Ülkemizde; “Cumhuriyet devriminin yolu, çağdaş ve bilimsel düşüncenin ışığıyla aydınlanmaya devam eder” ümidimi halen koruyorum.

Hoşça kalın.

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..