Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Temmuz '13

 
Kategori
Siyaset
 

Bir başbakan, vatandaşından ispiyonculuk yapmasını isterse...

Bir başbakan, vatandaşından ispiyonculuk yapmasını isterse...
 

Bir başbakan, vatandaşından ispiyonculuk yapmasını isterse, herkes sevmediğini ispiyonlamaya, ötekileştirmeye başlar.


Bu başbakan, bir gün beni öldürecek! Tabi ki, sayesinde yaşadığım hayret ve şaşkınlık duyguları yüzünden!...

Acaba diyorum, sayın başbakanın hiç mi aklı başında bir hukukçusu, hiç mi sağduyulu bir siyasi danışmanı yok? Ya da danışmanları, sayın Erdoğan'dan bu kadar mı çok korkuyorlar?

Recep Tayyip Erdoğan'ın son dönemde içine düştüğü tedavisi bulunmayan güç sarhoşluğu, bir tek bu nedenle açıklanabilir çünkü.

Yoksa bir ülkenin başbakanı, kendisini eleştiren, protesto eden, güçleri başka hiçbir şey yapmaya yetmediği için, akşamları evinin penceresine çıkıp tencere tava çalanları vatandaşlarının geri kalanından ispiyonlamasını isteyebilir mi? Yoksa bu, vatandaşı da çok yakın bir gelecekte kurulması muhtemel bir polis devletinin muhbirleri olmaya hazırlamak için mi?

Bugün: " Tencere tava çalanları bildirin! " diyebilen bir başbakan; yarın: " Bize muhalif olanlar artık konuşmasınlar! " derse; sakın haaa, kimsecikler şaşırmasın!

Bir başbakan, vatandaşlarına ispiyonculuk yapmalarını, tencere tava çalan kapı komşularını bile jurnallemelerini öğütleyebilecek kadar endişe verici bir halet-i ruhiyeye bürünebilmişse... Vay o ülkedeki düşünce özgürlüğünün haline! Vay o ülkedeki ifade özgürlüğüne! Vay o ülkedeki vicdan özgürlüğüne! Vay ki vay! Vay o milletin haline!

Bir başbakan, vatandaşlarını birbirlerini dinlemeye, gözetlemeye, jurnallemeye bu kadar özendirebiliyorsa, durumdan vazife çıkaran birileri de gider sayın başbakanı dinler! Ne demişler? Etme bulma dünyası!...

Toplumlara uygulanan aşırı, orantısız baskı yaygın bir güvensizlik duygusuna, yaygınlaşmış güvensizlik duygularıysa, kaçınılmaz olarak siyasi bunalımlara neden olur.

Türkiye'nin Darbeler Tarihi'ne bakıldığında, siyasi iktidarların toplumsal muhalefete karşı uyguladıkları baskıcı politikaların telafi edilemez toplumsal güvensizliklere, çözümü bulunamayan toplumsal güvensizliklerin siyasal bunalımlara, uzlaşıyla aşılamayan siyasi bunalımlarınsa, kaçınılmaz olarak askeri darbelere neden olduğu görülür. 1960 ve 1980 Askeri Darbeleri, bu durum için gösterilebilecek en iyi örneklerdir.

Adnan Menderes de, Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit de, maruz kaldıkları 1960 ve 1980 askeri darbeleri öncesi, arkalarındaki halk desteğine çok güvenmekteydi... Söz konusu üç politik aktör de  tedavisi olmayan bir güç sarhoşluğuna, kendine güven megolamanisine kapılmışlardı... Her üçü de tüm siyasi uzlaşı çağrılarını görmezden geliyor, ellerinin  tersiyle itiyorlardı... Bütün güçlerini sırtlarını dayadıkları oy oranlarından, seçim sandıklarından aldıklarını, alacaklarını sanıyorlardı... Bilmem bu söylediklerim sizlere bugünün siyasi aktörlerinden birilerini de hatırlatıyor mu?

Peki sonuçta ne oldu? Ne olduğu herkesin malumu...

Testi kırıldıktan sonra konuşan çok olur. marifet, testi kırılmadan konuşabilmekte... Bu saatten sonra bu ülkede yaşanacak bir Askeri Darbe, milletin tüm taraflarının kaybetmesine, yenilmesine neden olur.

Bu sebeple, hala toplumsal uzlaşı ve siyasal barışı sağlayabilme seçeneği önümüzde duruyorken, bu ülkeye gerçek demokrasiyi egemen kılabilmek  için yeterli zamanımız, sayısı giderek azalıyor olsa da, hala yığınla fırsatımız varken; bir başbakana yakışan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 1 numaralı siyasi aktörüne uygun düşen davranış, sahip olduğu siyasi güç, oy oranı yüzdesi ne olursa olsun, olgun bir alçakgönüllülüğü, sınırsız bir hoşgörü anlayışını  kendisinden de, yönetmekle sorumlu olduğu toplumdan da esirgememektir. Aklın yolu bunu gerektirir.

Bir başbakan, vatandaşından ispiyonculuk yapmasını isterse... İşin varacağı yer, zamanında değeri bilinmemiş olsa da; büyük devlet adamı İsmet İnönü'nün 27 Mayıs Darbesinden önce tahkikat komisyonları kurduran, " İstersek, hilafeti bile getiririz! " diyen Adnan Menderes'e  yapmış olduğu tarihi uyarısıdır:

" Böyle giderseniz, sizi ben bile kurtaramam! "

Dilerim bu ülke, o karanlık darbe günlerini tekrar tekrar yaşamak zorunda kalmaz. Dilerim Bu ülkeyi yöneten siyasi aktörler, iş işten geçmeden, el frenini çekmesini, durmaları gereken yeri bilmeyi becerebilirler! Üstelik, verdikleri işaretler, tarihten ibret alacaklarını göstermiyor olsa da!...

Not: Yazıda kullanılan görsel internetten alınmıştır.

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..