Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Aralık '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir genç kız nasıl yetişir?

Bir genç kız nasıl yetişir?
 

Kaynak:ozgunresimler.com


Geçenlerde Yurtkur’a bağlı yurtlarda giriş çıkış saatleri ve beyan edilen gerekçelerden yola çıkarak bir yazı yazmıştım: “Kızlar bara gitmesin, dans etmesin!”

Malum, üniversite yıllarını geride bırakalı çok zaman oldu, yakınımda da Yurtkur’a bağlı yurtta kalan olmayınca iyice bihaber kalmışım bu konuda; meğer ne çok sıkıntı çeken varmış; gelen mailler ortaya koydu!

Bu arada Toplum Gönüllüleri’nin bu konuda Yurtkur Genel Müdürüne yazmış bulundukları bir yazıdan da haberdar oldum; on sekiz yaşını aşan kişilerin hukuken ehil ve sorumlu oldukları belirtilerek, ilgili kanun hükümleriyle desteklenmiş bu yazı aynı zamanda bilgi olarak Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan, Devlet Bakanı ve TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanına gönderilmiş.

Gençlerin sağlıklı barınma şartlarında özgürlükleri kısıtlanmadan Yurtkur’a bağlı yurtlarda ikamet etmeleri, özel yurtlar ya da öğrenci evlerini tercih eder duruma getirilmemesi elbette ki çağdaş gelişimin bir göstergesidir!

Yirmi beş yıl önce de aynı sorunlar vardı, arkadaşlarımızdan bilirdik, hala devam ediyor olması düşündürücü tabii ki…

Neyse… Müjdeli haberler duyarız umarım bu konuda…

******

Ben ve benden tam bir yaş küçük kız kardeşim iki güzel kızdık, güzeldik yani ne yalan söyleyeyim, yok seni kaçırırlar, ham yaparlar gibi şeylerle büyümedik!

Annem, Allah uzun ömür versin, hem görmüş geçirmiş hem de akıllı bir kadındır; rahmetli babam arada bir müdahale etse de, orta yolun iyisini hep bulmuştur!

Misal, on bir-on iki yaşlarındayız, annem bize giysi dikerken etek boyumuzu alıyor, babam diyor ki: Gülhan, fazla kısa olmadı mı?

Önce bir “Yoo” sesi çıkıyor annemden, sonra babamın biraz endişeli olduğunu fark ettiğinde “Haklısın sanırım, dur bir santim uzatayım” diyor.

Biz mızıklanmaya başlıyoruz, annem kaşı ve gözü ile sus işareti yapıyor; kaş, göz, ağız ve burun ile acayip iyi iletişim sağlar, hakkını yemeyeyim!

Daha sonra bize açıklıyor, orada öyle aldım etek boyunu ama dikerken ölçtüğüm gibi yaptım!

Biz mutlu mesut, babam mutlu mesut, annem de haliyle…

Koskoca bir arkadaş grubumuz vardı, anlatırım ara sıra, ilk yazlık sinemaya gidişlerimiz, ilk doğumgünü partilerinde votkalı meyve suyu içişlerimiz, ilk disko deneyimlerimiz hep birlikte yaşanmıştı yıllar içinde…

Evi bize en yakın olan Atilla ve Hilmi vardı, yazlık sinemaya gidileceği akşamlar onlar bizi almaya uğrarlardı.

İlk seferinde babam bozulmuştu biraz, “Aaa Güngör’cüğüm, fena mı, hem çocukları görüyorsun, hem de ellerinle teslim ediyorsun!” demişti annem…

Akıllı kadın derim ya, bütün arkadaşlarımızı evimize davet etmemiz için teşvik ederdi bizi, çaktırmadan kimlerle arkadaşlık ediyoruz onu gözlemlerdi! Yaş kemale erinceye kadar anlamamıştık niyetini gerçi!...

Hiçbir şeyimizi saklama gereği duymadık, bu nedenle yalana da başvurmadık!

Her gittiğimiz yer belliydi; yediğimiz, içtiğimiz, kimlerin gönlü kayar, bizim gönlümüzde kimler var, falan…

Arkadaşın erkeği kızı olmaz dendi hep, gün gelecek bir erkek size özel gelecek, şaşırma payınız çokçadır, bu nedenle her özel gelen erkeği sevgili sanmayın! Olabildiğince geç yaşlara bırakın bu tercihi ki hem adınız hem de yüreğiniz zarar görmesin…

Üniversiteye ilk başladığım yıldı, size dedi annem, terbiye verdiğime inanıyorum bu güne kadar, bundan sonra çok yakında olamam, seni koruyamam; o yüzden artık seni sana emanet ediyorum! Gözüm arkada değil, verdiğim terbiyeye ve sana güveniyorum…

İşte bu kadar!

Bu nasıl bir sorumluluktur, bilir misiniz?

Hem özgürsünüz hem otokontrolünüzden mesulsünüz!

Dedim ya, güngörmüş ve akıllı kadın annem; babam kızlarının iyi, güçlü, dürüst olmasından onur duyan bir baba…

Bu yüzden biz hem çok gezdik, eğlendik; hem arkadaşlık kavramını iyi öğrendik, hem de yüz kızartacak bir duruma düşmedik!

Hep derim, yalan söylemek zorunda olmak ciddi bir travmadır, minik bir yalanı kapatmak için ardı arkası kesilmeyen tetikte olma durumları, bir yalanın ardını kovalayan diğerleri…

Ve… Minik bir yalandan çıkar artık, yalancı durumuna düşmemektir hedef! Her yol mubah görünür!...

******

Bir arkadaşımız vardı, pek küçüklükten, adına Fatma diyelim, değil ya, neyse…

Fazla hareketli bir kızdı, annesi bakkala gönderirken yere tükürürdü, tükürük kuruyana kadar geleceksin derdi!

Bakkala yoğurt almaya gidip de saatlerce ortalarda görünmediği olurdu da…

Pek neşeli, konuşkan bir kızdı, hala da öyle…

Kontrol altına alınmak istenildikçe üzerine örülen duvarları hiç düşünmeden yıkmak isterdi!

Anlaşılmamaktan mıydı, sınırlar ona fazla cazip geldiğinden mi, pek ayırtında değilim, bende küçüktüm…

Sonraki yıllarda adını başkalarından duyar oldum; bilmem kim teyzenin oğlundan, bilmem kim amcanın yeğeninden falan…

Doğrumuydu, değil miydi bilemem, o kadarı da ilgilendirmez zaten; lakin baskının çözüm olmadığını öğretmiştir bana bu deneyim!

O kadarını bilmesem de, Fatma’nın ayaküstü yalanlarına şahit oluşumdandır aldığım ders…

******

Ortaokuldaydık, bir tanıdığımız izci başkanıydı, onun aracılığı ile izci olmuştuk; seminerlere katılmış, çeşitli aktivitelerde bulunmuştuk; hatta gazeteye çıkan ilk fotoğrafım izci giysisi içinde ve izci selamı verirken olmuştur.

Eurofolk adlı bir organizasyon vardı, ilk kez uygulamaya geçecekti ve ilk uygulama Türkiye Pamucak’ta olacaktı!

Öyle heyecanlıydık ki, tüm dünya izcileri ilk Pamucak’ta başlayacak olan Dünya İzciler Kampı’ndan sonra her yıl bir başka ülkede bir araya gelecektik!

Aylarca bunun konusu geçti evde, üstelik de yanımızda ailecek tanıdığımız Neşe Abla’da izci grubunun başkanı olarak yanımızda olacaktı!

Rahmetli babam son ay bize dedi ki: Çocuklar, çok düşündüm, taşındım. Kusura bakmayın ama o kampa katılmanıza izin veremeyeceğim!

Aaa, ama neden baba?

Neden, çünkü diğer katılan ülkelerin kültürleri ile bizimki çok farklı!

İyi ya, farklı kültürleri öğreniriz babacığım…

Yok yavrum, içim rahat etmeyecek, bizim gençlik anlayışımız ile onların ki farkı, üzgünüm, izin veremeyeceğim…

Çok üzüldük kız kardeşimle, çok ağladık!

“Ama nasıl olur bu” dedik!...

Hatta, izcilikten vazgeçtik!

Çok doğru bir karar değildi rahmetli babamınki, zira izci arkadaşlarımız dünyayı gezdiler Eurofolk aracılığıyla, ancak yıllar geçince saygı duyduğum bir tarafı var ki: Bize kaygılarını, çekincelerini net bir şekilde ifade etmiş en azından, kendisini anlamamızı istemiş…

Bizi üzdüğünü, hayal kırıklığına uğrattığını ifade etmiş…

Gezseydik dünyayı fena olmazdı be babacığım, ama yine de teşekkür ederim ki seni anlamamız için kapıları açmışsın!

“Ne demek lan!”, “Şrakk!” kültüründe bize açıklama yapmışsın… “Kusura bakmayın çocuklar ama içim el vermiyor” demişsin…

******

Demem o ki, belki rahmetli babam da üzülüyordur şimdi, çocuklar dünyayı gezseler fena mı olurdu diye; ne bileyim…

Yine de şanslı yetişmişiz; küfürsüz, tokatsız, hakaretsiz!

Üstelik olabildiğince özgür!

******

Bunları neden anlattım?

Kim bilir, uzun yıllar öncesinde yaşananların hala bazı kesimler için hayal olmasından…

İlerledik, güçlendik falan demeyelim eğer ki toplumda yıllar öncesinin durumuna gelinemediyse…

******

Hala böyle bir anne ve babaya özlem duyanlar varsa, bir yerlerde bir şeyler yanlış gelişiyor demektir!

Hala korkuluyorsa söyleyeyim: Özgürlükten kimseye zarar gelmez!

Gelse gelse yarar gelir, korkmayın yani bu kadar!

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..