Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ağustos '07

 
Kategori
Blog
 

Bir kardelen, bir siyah inci.

Bir kardelen, bir siyah inci.
 

Günler hızla geçiyor benim yaşımda, bazen saatler zorluyor ama zamanı, günler yıllar kadar çabuk geçiyor.
Bu hızla geçen günlere sığdırabildiklerimiz, yaşayan biz olduğumuz halde bazen bizi bile şaşırtabiliyor. Yıl sonu hesabını yaparken geriye dönüp baktığımızda kar-zarar hanemiz ne kadar farklı bir şekilde oturuveriyor karşımızda....

Bu yazım benim Milliyet Blog yıl sonu hesabım olacak...

Tam bir yıl önce üyeliğim kabul edildi ve ben de burada içimi dökmeye başladım. Amacım sadece içimde dolup taşanları satırlara aktarmaktı, bir nevi terapi yani...

Fakat ben amacımı belirlerken tek taraflı düşünmüştüm. Oysa ki burada benim gibi çok insan vardı. Gerçi o zaman şimdiki kadar yüksek bir sayıda değildik, 300 kişiydi yazan sayısı...

Ve en büyük çığlığımda, rüyamda görsem inanamayacağım bir birlik örneği yaşadım burada. Lösemi hastası Ferdi kardeşimin çığlığıydı aktardığım. Ve bu çığlık öyle bir yankılandı ki MB’de, abartısız tüm dünya duydu desem yeridir. Sevgili Feyhan (o zaman Biberiye adıyla yazıyordu) 6 Aralık 2006 tarihini Ferdi’nin sesi olarak organize etti. Ve o tarihe dönüp bakarsanız neredeyse tüm yazılar Ferdi’nin sesiydi. Sevgili Açelya Ülgenay inanılmazı başardı ve Ferdi’yi Samanyolu programına çıkardı. Ve İkbal Gürpınar’ın desteğiyle Ferdi’ye ilik nakli için gereken para bulundu. Sevgili Melda internet sitesini hazırlayıp hesap numaralarını duyurdu ve irtibatı sağladı. Bir hayat için yüzlerce yüreğin nasıl tek yürek olabileceğini göz yaşları içinde gördüm ben burada. Karşılıksız ve sadece bir insan hayatı için şahlanan o yüce yürekleri tek tek gördüm ve dokundum onlara...

Ve bu ilkin dışında MB’de geçen süre içinde 40 yıllık hayatımın en travma yaratıcı ilklerini de yaşadım. Dağılan yuvam, kaybettiğim ablam, tepe taklak olan iş hayatım; hepsi bu bir yıla sığdı...Bu bir yıl adliye ve kanser hastanesi arasında koşturmacayla geçti...İki sevimsiz koridor (adliye ve hastane) bir yıllık bir yolculuk sonrasında, beni başka bir hayata yönlendirdi...

İçimde kopan fırtınaları, acıyı, isyanı, sevgiyi, özlemi, ne varsa hiç sansürsüz döktüm satırlarıma...

Çok mu açık oldum, hiç mi gizemim kalmadı bilemiyorum. Bu çoğu zaman gizemin çekiciliğine aykırı görünse de , ben 40 yaşımdan sonra kendimi ne kadar değiştirebilirim ki? Yüreğimi elime almışım, düşüncelerim dilimde ve satırlarımda...

Sayfa ismim olan soyadım yani ‘’deniz’’ beni anlatacak kelime aslında. Yüreğim deniz dalgasıdır benim, öylesine çarpar...Kanım denizin tuzlu ve mineralli suyudur, her yorgunluğumda ve bıkkınlığımda tekrar tekrar güç katar bana...Sığ kıyılarım ve görünmeyen derinliklerim hep bilinir...Kim nereye ulaşmak isterse oradadır...
Öfkem, isyanım, sabrım, kavgam hep kendi kıyılarımdadır...Zararım ancak fırtınada bana kafa tutanadır, oysa uyarı her zaman baştan gelmiştir de...

Fakat burada bu yıl içinde sadece yazdıklarım değildi bana terapi olan. Güzel insanlar, güzel dostluklar, km’lerce uzaktan uzanan dost elleri ve nefesleri güç kattı bana...Ölene kadar dediğimiz tüm dostluklar, noktalara inat parantez içinde kaldı virgüllerle ayrılarak...

Tüm dost eller ve yürekler, sizi tek tek yazmama gerek yok, hepiniz kendinizi çok iyi biliyorsunuz. Kardelenler gönderiyorum hepinize bu sıcak yaz gününde Uludağ’ın tepelerinden bir nebze serinlikle...Ve sevdiğim siyah incimi sunuyorum tek tek , denizin en nadide armağını olarak... YÜREKTEN SEVGİLERİMLE....

 
Toplam blog
: 240
: 1628
Kayıt tarihi
: 18.08.06
 
 

Zamandan şikayet ederken, ne kadar hızlı aktığını fark edemeden geçmiş yıllar. Kırklı yıllar, kır..