Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mayıs '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir millet uyanmıştır!

Bir millet uyanmıştır!
 

Bir ülke düşünün rüya gibi taşıyla, toprağıyla, kültürüyle, sofrasıyla, konukseverliğiyle, bayrak, millet ve Atatürk sevgisiyle dünyanın bütün milletlerinin gıptayla baktığı. Bir lider düşünün, yaşamını memleketini koskoca bir imparatorluğun yattığı mezardan çıkarıp, çağın en hızlı gelişen ülkesi haline getirmiş; karekter desen var; vatanseverlik desen var; bigi birikimi, zeka, irade, ileri görüş, siyasi ve askeri yöneticilik, araştırmacılık, hepsi var. Var oğlu var. Bir millet düşünün, ataları binlerce yıllık tarihinde kıtalara sığmamış, Tanrı inancını dünyanın bütün dinleriyle kucaklamış, imparatorlukları zorbalık yerine hoşgörüyle fethettiği topraklar üzerine oturtmuş, zalimin zulmünden kurtardığı mazlumların dualarıyla onurlanmış, içinden hem en kahraman savaşçıları, hem de düşüncelerinin derinliğiyle tanınmış insanlık filozoflarını ve şairlerini çıkarmış...

Ne var ki, Türkiye'nin son yıllardaki hali, Türk milletinin ve dünya insanlarının gözleri önünde ibret verici bir şekilde apaçık ortadadır.

Ulu Önder Atatürk ne kadar haklıydı Gençliğe Hitabesi'nde haykırdığı gerçeklerde... Demişti ki içeriden ve dışarıdan gelecekler... Asla rahat bırakmıyacaklarını, içleri hiyanet ve delaletle dolu olarak, uygar Türkiye'nin gaflate düştüğü ya da takılan çelmelerden düşeceği anı bekleyeceklerini biliyorlardı hainlerin...

Onlar, Menemen'de kahraman öğretmen teğmenimiz Kubilay'ı katledenlerdendi. Hiç gitmemişlerdi bu topraklardan. Batı'nın iki yüzlülüğünde gizlice filizlenen bu karanlıkların efendilerinin, Türk insanın uygarlık düzeyine ulaşmasına engel olmak isteyeceği endişesini taşıyordu Atatürk. Çünkü meyvalı ağaç hep taşlanırdı. Mondros'ta ve Sevr'de ağızlarının salyası akarken bile başaramadıklarını, Türk insanın yüreğinden vurup, davasına olan inancını kırmak yoluyla, cehalet ve delalet içinde gözleri dönmüş haldeki, kendi memleket evlatlarının çelmeleriyle başarmak istediler. Onlar, hem Batılı, hem de Doğulu kimliğinde geldiler... Onlar, mazlum milletlerin inançlarını ve kültürlerini siyasi ve ekonomik senaryolarına alet ettiler. Toplumları uyuttular. Sağlı sollu geldiler... Ortadan da vurdular... Türkiye'yi yıkamadılar. 70'leri, 80'leri 90'ları Türk insanın başına kabus gibi çöktürdüler.

2000'li yıllarda Batı uzayda uydularını yörüngelere sokarken, cahlet ve açlıktan kırılan Doğu geri kafalı zihniyeti, nükleer enerji ve uranyumla dünyaya meydan okurken, aydınlar mezbahasına dönen canım Türkiye, koca lokma halinde yutulamayınca parça parça satın alınmaya başlandı. AB'ye kabul edilmek karşılığı, bu afyon yutmuşa dönen millet, vatan toprağının tapusunu, Tanrı inancı ve düşmanlarının Mustafa Kemal'e olan kinleri nedeniyle, kendisini asla aralarına kabul etmeyecek iki yüzlülerin eline teslim etmek üzereydi. Cennet vaadiyle vatanından vazgeçirilen, yaşadığı cennet bir ülkeyi yaşanılmaz hale getiren, Dimyat'a pirince giderken elindeki bulgurdan olan, Ata'nın, Türk ve dünya çocuklarına yürekten armağan ettiği ve Türk ulusal egemenlik ve bağımsızlığının en önemli sembollerinden biri olan 23 Nisan'ı, tarihin haksızlıklarla dolu sayfalarında kaybetmek üzere olan bir millet, diri diri gömülmek üzere olduğu çukurdan kefeni yırtarak çıkmıştır.

Peki onu uyandıran ses neydi? Hangi ilahi ses onu bu gaflet uykusundan uyandırmıştı? Sağduyu muydu bu? Yoksa geninde varolan bir özellik miydi Türk insanın karizmatik toplumsal karekterinde gizli olan... Bizim bir türlü gerçek anlamını göremediğimiz, anlayamadığımız ve sonunda unutmak üzere olduğumuz, ama Selanikli Mustafa Kemal Paşa'nın dehası ve ileri görüşüyle analiz ettiği ve yaşamlarımıza kazıdığı, "Türk" olmak bilincini ve kaybetmek üzere olduğumuz "ulusal" /"milli özgüven" i geri getiren neydi acaba? Bu cevabı Atatürk çoktan biliyordu....

Atatürk'ün, Türk insanın inancını en güzel şekilde anlatan sözlerine kulak vermeliyiz:

"Türk ulusu daha dindar olmalıdır. Bütün yalınlığıyla dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, birebir gerçeğe nasıl inanıyorsam öyle inanıyorum. Bilince aykırı ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor. Oysa Türk ulusu içinde batıl inançlardan oluşan bir din daha vardır. Ancak bunları benimsemiş olan cahiller sırası gelince aydınlanacaklardır. Onlar ışığa yaklaşmazlarsa kendilerini yok etmişler demektir. Onları da kurtaracağız."

Ve Türklüğünü de şu sözleriyle haykırıyor:

"Ben her şeyden önce bir Türk Milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk birliğinin bir gün hakikati olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk birliğine inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk birliğiyle açacaktır. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türkün varlığı bu köhne aleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, ozaman görülecek.... Yüksel Türk! Senin için yükselliğin sınırı yoktur."

İşte, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti, onun sayesinde çıkmak üzere olduğu yükseklikten hızla inişe geçmişti. İrtifa kaybediyordu, burun üstü yere çakılmak gerçeğiyle karşı karşıyaydı... İşte, o düşme anında, uzun uçamamış yaralı bir kuşun ilk kanat çırpışları vardı... Vatanseverler vardı, herşeye rağmen uygarca direnen... Meşaleler yakılmıştı, memleket evladı yolunu görsün diye... Önce 12 Nisan'da, şimdiye kadar büyük bir sabırla gelişmeleri izleyen, memleketin bağrından çıkan mehmetçiklerimizin komutanı, Büyükanıt Paşa'nın basın toplantısındaki sözleri ve ardından 13 Nisan'da, oturduğu makama en çok yakışan vatansever bir Türk aydını olan, Cumhurbaşkanı Necdet Sezer'in Çankaya'dan yükselen sesi vardı...

Mustafa Kemaller vardı... Ellerinde meşaleler....

Yüce Türk milleti, yarım asırlık uykusundan uyanmıştı, artık...

14 Nisan'da Ankara'da bir milli haykırış olmuştur... Elinde bayrakları ve pankartlarıyla, ağızlarında tüylerimizi ürperten bir coşkuyla söyledikleri marşlarla, bir buçuk milyonluk Türkiye sevdalısından oluşan insan seli, Türk milletinin ulusal egemenlik ve bağımsızlığına el uzatan, iç ve dış düşmanların suratlarına çok ağır bir tokat indirmiştir. Yürekli Türk aydınları, sokaktaki insanı, her makamdan, her kesimden vatandaşı, kadını, erkeği, çoluğu çocuğu, yaşlısı genciyle, bir çağlayan olup akmıştır Ankara sokaklarında... "Laik ve bağımsız Türkiye" sloganları, Türk milletinin "sivil devrimi"nin, "toplumsal düşünce devrimi"nin ilk adımları olmuştur. Tarih yazılmaya başlamıştır yine. Dünyanın gözü yine Türkiye'dedir...

Ardından 29 Nisan'da, İstanbul Çağlayan'da, bu, yüreği memleket aşkıyla dolu, milliyetçi ve demokrat Türk insanın gücü devasa boyutuna ulaşmıştı. Meydanlara sığmam Ankara'da öylesine bir ilk meşale yakılmıştır ki Atamız'ın bile yattığı yerde yüreği aydınlanmıştır. Bu çilekeş, her zorluğa göğüs geren millet artık uyanmıştır.... Artık sıra, o yattığı yerden ayağa kalkmaya gelmiştir.

Türk milleti, 5 Mayıs 2007 tarihinde de Anadolu'nun şehir ve kasabalarında Kurtuluş Savaşı'nda şanlı bir bağımsızlık destanını kanıyla ve canıyla yazan atalarımızın hatıralarına yakışır bir şekilde, "Türkiye Laik ve Bağımsızdır. Ve öyle kalacaktır, " diyerek, memleketi karanlıktan kurtaracak meşaleleri yakmıştır... Halide Edib'in romanındaki "Türk'ün Ateş'le İmtihanı" hala bitmemiştir. Türk insanı, tarih boyu, üstüne giydiği o "Ateşten Gömlek"i hiç çıkaramamıştır. Belki de bu gömlek, onu gaflet uykusuna düşmekten kurtarmıştır...

Sırada efeler diyarı, "Ege'nin incisi", "Gavur" lakabını asla haketmeyen, adının başına resmen konsa da konmasa da "Şanlı İzmir" vardır... İzmir'i yakıp yıkan işgalci gavurların komutanı Venizelos'un bile kendi ordularını denize dökmesine rağmen, büyük saygı duyduğu, hürmet ettiği, Mustafa Kemal Paşa'ya ve onun çok sevdiği İzmir'e, bu millet yeniden sahip çıkacaktır. Aydın ve mütevazi insanların şehri İzmir, uygar Avrupalı olma sıfatını zaten yıllar önce sahip olmuştu... Kimse merak etmesin, Cumhuriyeti'ne de sahip çıkacaktır...

Ey Türk evladı, unutma ki Mustafa Kemal Atatürk, şu anda bedenen o meydanlarda olmayabilir ama onun manevi varlığı, Türkçülüğü, duygu ve düşünceleri, yani ruhu, Türk milletinin benliğinde ve değerlerinde yaşamaktadır. Herbiriniz Mustafa Kemal Paşa'nın süvarilerisiniz... Bir gün tarih sizi yazacak. Memleket sevdalısı Türk milletinin bağımsızlığa ve hür vicdana olan düşkünlüğünü yazacak. Tarih, "ılımlı" maskesi altında, Türk insanın Tanrı inancını kendi çıkarlarına alet edenlere vereceği en güzel cevabı yazacaktır.

Ey Türk çocuğu, Türk anası, babası... Kulak ver şu Harbiyelilerin marşına. Öylesine güzel ve heybetle haykırıyor ki, Mustafa Kemal'in ve senin içinde her zaman varolan, o bağımsızlık ateşini...

“Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız (soyuyuz),
Tufanları gösteren, tarihlerin yadıyız (hatırasıyız),
Kanla, irfanla (bilgiyle) kurduk biz bu Cumhuriyeti,
Cehennemler kudursa, ölmez nigahbanıyız (nöbetcisiyiz).”

“Şahikalar üstünde (zirvelerde) meydan okur bu erler
Yaklaşacak düşmana mezar olur bu yerler
Bağlayamaz bir kuvvet bu kasırga milleti
Tarihlere sorun ki bize "Ölmez Türk" derler.

Ya senin yürüyüşünde yürekten söylediğin, Onuncu Yıl Marşı'ndaki o, tüylerimizi diken diken eden ve her mısrasında "Ne mutlu Türküm diyene" ruhu işlenmiş haykırışa katılmamak olur mu?

“Çıktık açık alınla on yılda her savaştan;
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan.
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük Ana yurdu dört baştan.

Türk'üz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.

Bir hızla kötülüğü geriliği boğarız,
Karanlıgın üstüne güneş gibi doğarız.
Türk'üz bütün baslardan üstün olan başlarız;
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.

Türk'üz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yarasmaz, Türk önde Türk ileri.

Çizerek kanımızla öz yurdun haritasını,
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını.
Bütünledik her yönden istiklâl kavgasını.
Bütün dünya öğrendi, Türklüğü saymasını.

Türk'üz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.

Örnektir milletlere açtığımız yeni iz;
İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmıs bir kütleyiz;
Uyduk görüşte bilgiye, gidiste ülkeye biz;
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.

Türk'üz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.”

Artık korkma, kitabın bile var: "Çılgın Türkler"...
Onlar, İmralı'dakiler, Ermeniler, Talabaniler, vs. vs. ler sonunda seni çıldırttı...
Bütün insanlığında ve barışçıllığında, sana çıldırmak bile yakışıyor...

Haydi "Cumhuriyet"in aslanları...
Mustafa Kemal Paşa'nın süvarileri,
yüreğimiz ve kalemimiz hep sizinle....

Öyleyse,
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!!!!!!!!

Alp İçöz, M.A.
Türkiye sevdalısı ve bir Mustafa Kemal Süvarisi

Eğitimci Yazar

Copyright© ALP ICOZ-2007

JOURNALTA
The Journal of Turkish Americans

 
Toplam blog
: 52
: 1767
Kayıt tarihi
: 11.11.06
 
 

"İnsan, aslinda gönül gözüyle görmeli dünyayı. Herşey, o iç dünyanin merkez olduğu kişiliğine şek..