Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir Yedek Subayın Anıları-11.Bölüm(Asteğmen oyunu kuralına göre oynuyor?)

Bir Yedek Subayın Anıları-11.Bölüm(Asteğmen oyunu kuralına göre oynuyor?)
 

Günler geçtikçe ortama daha çok alışmaya başlıyordu insan. Başlarda bilmemenin verdiği çekingenlik yerini yavaşca güvene bırakıyordu. Yaklaşık 1 aylık bir sürenin ardından ilk tespitim bazı kişilerin yedek subaylarla ilgili görüşlerinin "nasıl işlerine geliyorsa" olduğu yönündeydi. Eğer nöbet tutmak sözkonusu ise yedek subay tam bir askerdi, tabii ki yapmalıydı. Ancak bayrak töreni yapılıyorsa bunu asteğmen değil, muhazzaf bir subay yapmalıydı. Yani ortada bir çelişki vardı. Kişisel olarak en tahammül edemediğim şey ister bireysel, ister toplumsal olsun çelişkilerdir. Bazı şeyler net olmalıdır, gri kalan her bölge ileride size kesin sorun çıkaracaktır. Bu düşüncemi görevim gereği hayata geçirmeye başlayınca ortaya diğer asteğmenlerden farklılaşan bir yedek subay görüntüsü çıktı. Nasıl mı?

* Benim nöbetci subayı olduğum günlerde çavuşlar üzerinden veya bizzat kendim olarak askerlere verdiğim mesaj netti.

-Nizamiye kapısına kim gelirse gelsin; -Mevzi komutanı bile olsa- benim haberim olmadan bu kişi içeri alınmayacak. Tüm sorumluluk bana aittir. Çünkü mevzi komutanı benim iznimle içeri girinceye kadar bu mevzide onun adına o an komutan benim. Aski halde karşınızda beni bulursunuz, gerekeni yapacağımı da iyi bilirsiniz..!!!

Güzel bir C.tesi günüydü, nöbetci subayı bendim. Denetlemeler için hazırlıklar yapıyorduk. Derken nizami kapısına hızla yaklaşan bir araç görüldü. Gelen ..... üsteğmendi. Önceden alışkın olmalıydı, askerler arabada onun olduğunu anlar anlamaz hemen kapılar açılır, o da duraksamadan içeri girerdi. Yine böyle olacağını zanneden .... üsteğmenim önce yavaşlamak, sonra da durmak zorunda kalmıştı. Askerlerle aralarında geçen konuşmayı uzaktan görebiliyordum. Ancak askerler çok kararlıydı. Derken üsteğmen telsiz anonsuyla bana ulaştı, benim telsiz anonsumla da kapı açıldı, ancak içeri öyle girebildi. Yanımızdan bize selam vermeden hızla geçerken bu işe biraz bozulduğu anlaşılıyordu. Kural kuraldır, herkese aynı işler, ben de artık kuralları çok iyi öğrenmiş ve de uygulamaya başlamıştım.

*
Başka bir gün yine nöbetci subay kolluğu bende. Akşam olmuş servis aracları gelmiş, herkes yerini almış. Araçlar gitmeye hazır.Ancak küçük bir sorun var. Her araçta muhafız askerlerine ilave olarak 3 kişinin de MP5(makinalı tabanca) alması gerekli. Bu kişiler doğal olarak rütbesi en düşük olan uzman çavuş veya astsubaylar oluyor. Ancak o gün hiç kimsenin bu silahları almaya pek niyeti yok. Durumun farkındayım ve araçlara kalkış izni vermiyorum. İki otobüs dolusu insan beni bekliyor, ben de silah alınmasını. Binbaşımızla beraber önde oturan .... Yüzbaşı vazifesi bu olmadığı ve daha doğrusu buna yetkisi olmadığı halde askerlere seslenip:

-Hadi oğlum binin arabaya..!

diyor. Otobüse yönelen askerlere, daha doğrusu yüzbaşıya tepkim sert oluyor:

-Hemen yerinize geçin, bir daha ben söylemeden yerinizden ayrılmayacaksınız..!!!

Askerker hemen koşup yanımdaki yerini alıyorlar. İlk emri veren bir yüzbaşı, ikincisini veren bir asteğmen. Ancak benim dediğim geçerli, çünkü nöbetci subay olan benim. O an benim rütbem mevzi komutanına eş, yani onun üstüyüm, haklı olan benim. Kural bu kadar basit. Hatasını anlayan yüzbaşı, en ufak bir tepki vermeden susuyor. ... Binbaşı bana dönüyor:

-Beşir niye bekliyoruz..!!!

Benim cevabım gecikmiyor:


-Komutanım bildiğiniz gibi her araçtan üç kişinin MP5 alması gerekli, ancak herkesin bunu bilmesine rağmen, kimse
buna yanaşmıyor. Bu silahlar alınıncaya kadar araçları BEKLETECEĞİM.

.... Binbaşı geriye dönüp, sert bir bakış atıyor. Bir söze gerek kalmadan, arkadan fırlayan 3 kişi silahları kapıp geliyor. Ben sürücüye işaretimi ve .... Binbaşıma selamı veriyorum, ardından araçlar mevziden ayrılıyor.

* Her cuma günü mevzide bayrak töreni yapılır. Bayrak törenini o gün kim nöbetci subayı ise o yaptırır. Bu kuraldır. Yalnız asteğmenler hariç, eski mevzi komutanı ne zaman bir bayrak törenine nöbetci subayı olarak bir asteğmen denk gelse, töreni ona yaptırmaz, bir üsteğmene veya bir yüzbaşıya görev verirdi. Nedenini hiç anlayamadım. Eğer ordunun yetiştirdiği biz asteğmenler, bu görevi yerine getirmekten acizsek, bu durumda ya yetiştirmede bir sorun vardı, ya da bizde. Biz de sorun var desem, kaç asteğmen nöbetci subayı yapılıp, nöbetci kolluğu takılıp tüm mevziye sahip çıkması isteniyordu. Bu durumda bizlerin nöbetci subayı olarak görev alması da bir garip olmaz mıydı? Neyse ki herkesin fikri eski mevzi komutanı gibi değildi. Eski komutanın da tayini çıkmış, mevzi komutanlığına .... Binbaşı geşmişti. Askerliğine ve insanlığına 4 üzerinden 5 verilecek kalitede bir insandı. O gün nöbetci subayı bendim. Tören mangasıyla beraber tören alanında yerimizi almıştık. Rütbeliler de birer ikişer toplanmaya başlamıştı. Herkes yerini
almış başlamak üzereyken en üstteki anımda yer alan üsteğmenim atıldı:

- Komutanım bayrak törenini ben yaptırayım mı?

... Binbaşı kendine yakışan ve üsteğmenin süratında tokat gibi patlayan cevabını veriverdi:

- ..... Üsteğmenim, Beşir Asteğmenim Hizmet Muhafız Bölük Komutanı, aynı zamanda Hava Piyade Asteğmen. Bu işleri bizden daha iyi biliyor, sen merak etme.

Bana döndü, baş hareketiyle devam sinyali verdi, töreni en az muhazzaf subaylar kadar başarılı bir şekilde yerine getirdim. Bu bir ilk olmuştu, ilk defa bir asteğmen bayrak töreni yapmıştı. Garip bir raslantı, bir hafta sonra yine nöbetci subayı bendim ve yine bir bayrak törenindeydik. Aynı karakterker oradaydı. Ancak kimsenin bayrak törenini, benden alıp yapmaya niyeti yoktu.:))

* Son 11 günüm kalmıştı. Son nöbetlerimi tutmuş, artık nöbet listesinden düşmüştüm. Mevzide göreve ilk başladığım dönemlerde dikkatimi çeken ilk şey bazı rütbelilerin astı pozisyonundaki asteğmenlere kendi nöbetlerini tutturması olmuştu. Benim bağlı bulunduğum üsteğmenin de bir sefer böyle bir nöbetini tutmuştum. Ancak o gün bunu bir tür destek, yardımlaşma gibi algılamıştım. Ancak ilerleyen dönemde üsteğmenin bunu bir alışkanlık yaptığını anlamış ve ikinci bir defa daha nöbetini almamıştım. Kalan 11 günün verdiği rahatlama psikolojisiyle ben huzurlu huzurlu işlerimi yaparken telefonum çaldı, arayan ..... Üsteğmendi.

- Beşir Asteğmenim, seni tebrik ediyorum. Mevzi komutanı denetlemeler sonucunda muhazzaf subaylar dışında bir tek sana teşekkür belgesi verdi. Bir yanıma gelebilir misin?

İnsan sarrafı olmasam da bu tarz bana birazdan benden bir şeyler talep edileceğinin sinyalini veriyordu. Üsteğmenin odasına girdiğimde masanın üzerinde duran nöbetci subay kolluğu ve nöbet silahı haklı olduğumu ortaya koyuyordu. Üsteğmen telefondaki övgüleri daha da genişleyip en sonunda amacını söyledi, nöbetini almamı istiyordu. Benim cevabım netti:

-Üsteğmenim üzgünüm, artık nöbet defterini kapattım. Mümkün değil...!!!

Haklı olan bendim, nöbet değişimi özel durumlarda olabilirdi ki, oluyordu. Ancak nöbetini başkasına tutturmak kural dışıydı. Konuşmanın sonucunda haklı olmanın verdiği güçle odasından ayrılıp gittim. Akşam çıkarken onun nöbetini tutan başka birisi vardı..???

Hoşcakalın...

(Devam Edecek...)

 
Toplam blog
: 410
: 3283
Kayıt tarihi
: 13.04.06
 
 

Bilgisayar, elektronik, internet alanındaki son gelişmeler. Tüketici elektroniğindeki trendler. Otom..