Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Temmuz '11

 
Kategori
Blog
 

BLOG'ların "ümüğünü" sıktınız!

BLOG'ların  "ümüğünü" sıktınız!
 

Ne gayretli blog’cularımız var. Aşkolsun yani. Aylardır şu BLOG Kategorisi meselesini, didikleye didikleye, kılçıksız balığa döndürdüler. Yetti be yau. Biraz nefes alalım. Sizin hiç işiniz yok mu bu sıcaklarda allahasen! Blog’ların ümüğünü sıka sıka bir hal oldunuz.

Kırk yıl düşünseler, isim analığında, isim babalığında, üstlerine yoktur onların. Kimden bahsediyorum? Elbette ki blog’culardan. “BLOG” neymiş efendim, “Tatil Köyü” imiş. Yok B. Milletler üyeliği imiş. Yok tiyatroymuş. Oldu olacak NATO’su, şu’su bu' su derken, “Habur Sınır Kapısı” da Blog kategorisi olarak gösterilmiş oldu. O kapının muhafızları da, editörlerimiz oluyor.

Eskidendi o. Tır’lar dolusu kaçak mallar, sınırdan vınlayarak geçerdi. Ardından kurşun atsan değmezdi. Manifestosunda başka, içeriği başka kategoriden olan tır’ lardan bahsediyorum anlayacağınız. Şükür, muhafızları çifter çifter koydular da, işler düzeldi.

Böylesi tırların sahibi, şimdi editorya’dan zılgıdı yiyor:

“Sayın Yazarımız. “Falan isimli” koliden çıkan emteanız, (Yazınız) yayından alınmıştır. İçeriği uygun olmadığı anlaşılan yazılarınızı Blog kategorisinde yayınlıyorsunuz. Yazılarınıza girerken doğru kategori seçmeğe özen göstermenizi rica ediyoruz”

Hani ya, demeğe getirmiştik ki, Sevgili Serhatt, nasıl ki “İçeriye arkadaşa bi bakıvereyim” diye girmişti ya, biz de öyle yapalım demiştik. İşte oldu olacaklar, kırıldı nacaklar. Yukarıdaki zılgıtı “anında” yedik. Hem de büyük bir süratle yaptılar bunu bana.

Bu neye benziyor? Küçükken, sinemanın kapısındaki biletçi’ye “içerde arkadaşa bir bakıvereceğim” deyip de, filmin son yazıları bitinceye kadar içeride, filmi seyretmeğe benzer.

Neyse. Vaktiyle, dış ülkelerde yaşayan bir blog büyüğümüzden birisi,, yazdığım mizah yazımı beğenmiş. “ Bunu blog’a koysaydın, daha iyi olurdu” dediydi. Ve eklediydi. “Yazı, daha çok tıklanır” diye. Bu ne biçim iş diye düşüne düşüne, araştırmağa başladımdı. Blog’tan kimseyi tanımam. İlk yıllardı. Boşu boşuna sayfaların her tarafına bakıp, gösterilen adresi, yani “BLOG’u aradım.” Yenilir miydi, içilir mi? Nasıl bi şeydir? Yemeklerden önce mi? Tok veya aç karnına mı alınırdı? Bilmeceydi sanki. Şurup halinde midir? Yoksa drajesi varmıydı?

Bir de “tık” lar işaret edilmişti. Tık-tık’ları da arandım. Siteler kuran inşaatçıların kocaman vinçleri ucunda sallanan beton BLOK’ları gösterip: “Bu olmasın?” dediler. İnşaatçılar, "BLOG’ları" gösteremedilerdi. Nafile. Geriye dönüp de soramadım. Zılgıt yerim diye korktum mu acep? Öyledir herhalde. Nerden mi biliyorum? Anlatayım:

MB ilgilisine bir defasında “HAKKIMDA” yı sormuştum.”Sayfaya nasıl eklerim?” diye. Sağ olsunlar. E-Maille anlatmışlardı. N’olduysa beşincisi veya, altıncısında oldu. Dediler ki: “Bunları size, önceleri anlatmıştık ya!” demesinler mi? Kulaklarıma kadar kızardımdı. Daha da, kapılarına varmadımdı. Teknik terimlerden ne anlarım? Herkesleri, kendileri gibi akıllı sanıyorlar, besbelli.

Bu sefer biz, teknik olarak palazlandık. Sevabına akıl danışanların müşküllerine cevap verir olduk zamanla. Kadere bak. Onlardan da zılgıt yedik. Ve tövbe ettik. Ama, dayanamadık teknik yardımlara, farkına varmadan devam eder bulduk kendimizi. Ve biz, hala akıllanmadık!

Ya işte! Nerde kalmıştık? Yeri gelmişken, sevgili idaremize bir not: “Bu sıralar kabineler kurulurken, arada sizler de bir “Blog Bakanlığı” oluşturuverin gitsin. Önerilere, şartlara, kaidelere açıklık getirmek için, elzem. Bakanımız, sırf bu işe baksın. Editörlerin işi çok, biliyoruz. Ama, şu “blog işi” gına getirdi. Bu kadar geniş çayırlık olur mu? Artık bir nokta koyma zamanı gelmedi mi? Baksanıza Pirmete’nin bültenlerine. Blogcular bile, de / da' ları ayırır oldu. Nokta ile virgülün ayrı ayrı nesneler olduğunu biliyorlar artıkın. Adamcağız, yüksek okul açtı sanki. Üstelik parasız, meccanen, bedava beleş ve ücretsiz. Eeee, Sevgili idaremiz, herkesten evvel ve önce bilir. Di mi ya! Koyun şu noktayı, olup bitsin bre!

Şimdi editörler kızacak bize. Bunca iş arasında bir de blog kolculuğu mu? Diye. Haklılar. Ama onlar, yine de şanslı. Maçı, evlerinden idare ediyorlar. Hakem de kendileri, oyuncu da kendileri, top toplayıcıları da. Terleseler bile, kendi terlerini kendileri siliyorlar.

Bu okuma işini hızlandırmak için, “cici çocuk müessesesi” kuruldu ki, işler hafiflesin diye. Bizim zamanımızda, cici çocuk müessesesi yoktu. Herkes kendi göbeğini, kendisi keserdi. Büyüklerimizden duydum. Şöyle yaparlarmış: Yaz günleri, çeşitli gazetelerin muhabirleri, bir arkadaşlarını nöbetçi bırakıp, diğerleri topluca plajlara dağılırlarmış. Dönüşte o nöbetçiden haberleri paylaşıp, gazetelerine dönerlermiş. Sonunda; aceleden olsa gerek, biri, başı ıslak mı ıslak olarak büroda fark edilmiş de mesele anlaşılıvermiş.

Şimdi soranınız olur. Evet, Sevgili Haluk Seki arkadaşımız yazmış. “Herkes tatile gitse, blog tertemiz olur” demiş. Ne kadar doğru. Okullar olmasaydı, Milli Eğitim de olmazdı gibi gibi. Birileri de eklemiş: “Milliyet BLOG Tatil Köyü kuralım” diye. Biz de dedik ki, Birleşmiş Milletlere de üye olalım bari. Oldu olacak, NATO’ya da girelim.

Haluk Bey, kendi icadı tatil köyü için: “ Böylelikle, plajı da, kategorilere ayırırız, otelin katlarını da!” diyor. “Oldu olacak, derin dondurucunun raflarını da donatıp, yazılarımızı oraya tepişleyelim Daha sonra çıkarıp çıkarıp kullanırız.” derim ben de.

Şimdi aldı beni bir merak. Bu yazımı, kategorisinde yolluyorum. Bakalım n’olcak? Ola ki, yanlış olmasın.. Üç saat mi, on saat mi, yoksa ertesi gün mü anlaşılır doğrusu, bilinmez. fark edilirse, hemen rayına oturtturuveriyorlar sizi. Bazı üyeler var. Onun yazılarına çifterli editör bakıyor. Bizse, halimize şükredelim.

Biz Bay Seki’ye sormuştuk: “ Bu yazınız mizah kategorisine de girer, blog’a da. Neden Blog’da?” diye. Akıllı adam. O da bize soruyor: “Mizahçı müdavimler, blogla ilgili konunun mizah’ta ne işi var demezler mi?” diye. Eeee, adam haklı. Ama, ben de haklıyım. Nasıl mı?

Netekim, vaktiyle mizah kategorisi ile yolladığım yazımı “ Hooop, dedik. Bu yazı BLOG’u ilgilendirir” diyen çıkmadı şimdiye kadar. İdare, yazımızı oradan alıp, “yeri burası” dedi mi ? Demedi! Ya! Üstüne yattı. Hem de iki seksen. Eksiği var, fazlası yok anlayacağınız.

Kör’ün birine, aynı şeyi elletmişler “bu nedir” diye. Her birisini ayrı ayrı tanımlamış: “Kimine deve, kimi at, kimisine de inek” demiş. Blog’taki bir başka büyüğümüz de, sormadan cevaplamış. “ MB, bir tiyatro’dur” diye tanımlamış. Gel de “Ört ki, ölem!” deme!

Hakiki bir büyüğe sorsak; “BLOG NEDİR” veya “NE DEĞİLDİR?” diye? Yakışık alır di mi? Herkes, kendine göre cevap verdi ama, top şimdi “blog milliyet.com.tr” de

Ört ki, ölem!

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..