Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Eylül '20

 
Kategori
Blog
 

Blog Tarihi

Önerme beni arkadaş, önerme!

Sana, “öner” diyen mi var?

Sen böyle yapınca, biliyor musun? En azından birazda olsa kalıcı olmam gerekiyor burada. Blogdan ve senden okumam gerekiyor.

Bu yüzden arkadaş! Bırak beni! Beğenmede -Önermede!

Yorum yapma bana dostum! Geçerken bir uğradık yine.

Sana “yorum yap” diyen mi var?

Sen  yazıma yorum yapınca ne oluyor biliyor musun?

En azından senden ve blog ön sayfasından birkaç yazı okumam gerekiyor.

Yani bir müddet daha buralarda oyalanmam...

Bu yüzden dostum, yorum yapma!

Geçerken bir uğradık işte!

Mesajlarımı da baktım. Yoktum ya uzun süre. Hani biri arar sorar belki. Nerede bu adam diye?

Mesajlarım bom boştu. Nasıl geldiysek sessizce öyle yok olmuşuz herhalde. Şairin kalıbı gibi “ben bir blog yazarıyım Milliyet Blog da, Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında.”

Hafızam hiç sağlıklı olmadı zaten. Kimin sözüydü çoktan unutmuşum, bağışlasın. “Mezarlıklar kendini önemseyenlerle doludur”

Kendimi önemsemiyorum. Blog ortamı sonuçta. Herkes olabildiğince delikanlı, olabildiğince cesaretli, olabildiğince kalite.

Fakat bir yazı (kimindi hatırlamıyorum) “sanalda da olsa kalite kendini belli eder.” der. Yani doğru söze kim ne diyebilir?

Kimler geldi kimler geçti buradan. Bazılarının hikayeleri (kısa hikaye faceboktan çalıntı) gerçekten müthişti.

Bir zamanlar burası gerçekten “Milliyet Blogdu” kaliteli yazarların ve yazıların paylaşıldığı.

Şimdi ben yokum ya (mekan benle sınırlı; hayat)  belki şimdi de öyledir.

Yine de bir dönemdi işte geldi (bu yazı başlığı kimindi acaba) geçti peh peh peh!

Karşılıklı etkilendik, geleceğe bir çoğumuz imza attı, kitap, kitaplar çıkardık. Hepsi burada oldu. Dostluklar kuruldu devam ediyor sosyal medyalarda.

Bir yanda da ara sırada olsa buraya uğramalar… Elbette uğranacak. Burada “Blog tarihi” yaşandı.

Bazılarımız “bir yemin ettim ki dönemem” diyerek hiç geri gelmediler. Bazıları çok kırgın ve de kızgın oldukları için geri dönmediler. Bazıları Liberallere taş çıkaracak şekilde (olumlu bakıyorum) dönüp durdular her defasında(!) Bazıları benim gibi ara sıra buralara uğrayıp “değişen bir şey yok” diye yazı yazdılar gittikçe açılan sürelerde.

Olsun bakalım. Bunlar son derece normal davranışlar. Özlediğimiz yer. Mekân. Paylaşımlar, tatmin olma… Kimse karışamaz. Kimsenin haddine değil. İsteyen gelir, isteyen gider.

Ben geçerken uğradım yine. Bir anım canlandı gözümde. Yazdım. Ve hemen buraya depoladım.

Şimdi dostum, arkadaşım sen bu yazıyı önerirsen, yorum yaparsan ben kendimi borçlu hissederim. Öyle al gülüm ver gülüm (bu sözü blogda çok kişi kullanırdı, çok yorum alanlar) hesabı değil benimkisi. Sadece “saygı”

“Her şeyin bedeli var.” Burada bir yazı yayınlıyorsan  gerekeni yapacaksın.

Bir zamanlar fazlasıyla yapılıyordu burada. Yazılar okunup karşılıklı yararlı eleştiriler. Yazılandan çok okunuyordu bloglar. Yazarlar müthişti. Etkili. Öyle siyasi korku, işimi kaybedeceğim endişesi, vb. yoktu. Sansür hiç yoktu. Editörler ...

Hatırladım! Atilla İlhan dı, “Güneşten ışık yontarlardı, sert adamlardı” demiş. Buradaki yazarların önemlicesi (yeni bir kelime ürettim) öyleydi.

O yüzden buralardan geçerken “öyle bir uğradım” diyemezsin. Kalacaksın bir süre.

“Saygı göstereceksin” hem kendine hem de bloğa.

“Peki neden dağıldı ne oldu böyle?” diye sormana gerek yok.

 Zamanın ruhu işte. O zamanda doğru yerde yaşandı bunlar. Doğru yazarlarla…

“Tekrarı olamaz.”

 
Toplam blog
: 144
: 899
Kayıt tarihi
: 06.02.07
 
 

Gazete ve kitaplara hep tersten göz atar, daha sonra okumaya başlarım. Bu özelliğim devrik cümlel..