Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ocak '15

 
Kategori
Blog
 

Blogculuğu, "Kıymetli blog yazarlarımız" bitiriyor!

Blogculuğu, "Kıymetli blog yazarlarımız"  bitiriyor!
 

Tecrübeli MB'cileren biri on yıllık geçmişi özetleyen bir yazı kaleme aldı. Geçmişin o tatlı "blog nostaljisi" nden esintiler eşliğinde...

Arkadaşımızın adını vermeyeceğim; hani farklı "mahalle"lerdeniz diye belki istemez ancak o yazıyı okuyan herkes bilecektir...

Ondan esinle bir değerlendirme de ben yapmak istedim; On yıllık Blog geçmişinden sonra, geldiğimiz noktanın hiç de iç açıcı olmadığı kesin.

Nasıl oldu da, blog yazarlığı bu hallere düştü... Tamam, dış nedenler bu düşüşte etkili ama biraz da iğneyi kendimize batırmalı değil miyiz?

Zaman insanı değiştirmeli, geliştirmeli ve hatta dönüştürebilmeli... Hele bu insan, okuyarak /yazarak bir şekilde fikirlerin harman olduğu (olması gerektiği) bir ortamda bulunuyorsa....

Blog alanı, gazete köşelerinden daha özgür olması gereken bir alan olduğu halde, nerdeyse tam tersi oluyorsa ve bu hal, daha ziyade insanların kendilerini- ya da birbirlerini- önyargılarla bağlamalarından kaynaklanıyorsa, bu ortam nasıl kendini yenileyecek, gelişecek ve gündem tutacak??

(Burada Milliyet Blog'un sansür konusundaki aşırı "hassasiyeti"ne şimdilik değinmiyorum)

Gündem yazan bir insan "arkadaş hatırı" güdüyorsa, onun gündemi hiç değişmeyecektir elbette... Oysa, hem Türkiyenin, hem dünyanın gündemi hiç durmuyor, sürekli değişiyor.

Siyaset yazan biri, kendini belli bir ideolojiye kilitlemişse, ondan tarafsız yorumlar, yansız yargılar bekleyebilir misiniz? Zaten, yapmak istese mahalllelisinin tepkisinden korkuyor...

Felsefe yazan biri, tüm felsefesinin sınırlarını örneğin "Kemalizm" le sınırlamışsa, bu yazardan dünya çapında ses getirecek felsefi yaklaşımlar beklenebilir mi?

Yani, şunu yazacağım ama arkadaşlarım ne der, gibi bir psikolojisinin zerresinin bulunduğu bir ortama ne gazete, ne blog ne de fikir dercedelin her hangi bir yer gözüyle bakılabilir mi!

Ama yazdığınız konu, yemek tarifi veya her çağda okuru bulunan cinsellik gibi konularsa, siz her zaman taze, her daim güncel ve her daim tarafsızsınızdır!!

Blogların okunma oranına bakınca zaten bu gerçek açık seçik görünmektedir.  Ya, eş-dost hatırı tıklamalar, ya da güncelliğini hiç yitirmeyen konulardaki tıklanmalar...Gerisi tepe takla gidiyor.

Kendimi de işin içine katmak üzere diyorum ki, eğer blog yazarlığı giderek süngüsünü düşürüyorsa, bu blog yazarlarının değişememesindendir. Siz, bu çağda hala "süngü" kullanıyorsanız, cayır cayır mermi tüketen zamana karşı ne söyleyebilirsiniz ki...

Fikriyatınız yüz yıl öncede kalmış, siyasetinizi Batı medyası yönlendiriyor, felsefeniz ideolojinizin sınırlarını aşamıyorsa sizin bu Türkiye halkına söyleyeceğiniz yeni bir şey olabilir mi?

Zaten yüz yıldır söylenen şeyleri temcit plavı gibi sürekli sofraya getirirseniz, sonunda insanlar bu sofradan öğürerek kalkar.

Dünya yeniden kuruluyor, dengeler değişiyor; belki de önümüzdeki yüz yılları belirleyecek ittifaklar ve ihtilafları yeniden gündeme geliyor ama siz yüz yıl öncesinden ne bir adım ileri, ne bir adım geri gidebiliyorsunuz!

Twiter gibi her daim online olan bir kanal, canavar gibi gençlerin elinde gündemi 140 karaktere sığdırarak cep telefonlarına bile girmişken, sizin tarih öncesi bloglarınızı kim okuyacak?

Kim okuyacak? Elbette, giderek daha çok kahve falı bakılan cafe'ler benzeyen MB'deki  "Blog Arkadaşlarınız" okuyacak... Hatta, daha doğrusu okumadan tıklayacak ya da yorumlayacak!!!

Burada bir birimize "Sayın Yazarım", "Kıymetli Blogtaşım" gibi son derece "nahif" ifadelerle yorumlar yazmamız bir tür terapi olabilir ama asla ciddi yazarlık olmaz.

Diyebilirsiniz ki, çoğu orta yaşı çoktan geçmiş insanlar olarak bu bize yetiyor, şurada kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz, ne sakıncası var?...

Tamam, ben de olmasın demiyorum... Ancak, hiç değilse, yine çoğumuz öte dünyaya daha yaklaşmış insanlar olarak, yazdıklarımızın manevi vebalini düşünelim..

Muhalifi olduğumuz siyasi harekete ya da insan kesimlerine vursun da bel üstü bel altı farketmez kafasıyla yazılan yazılar, gün gelir insanın kendi kafasını yarar.

Yazdıklarınızın yanlışını ortaya koyan yorumları yayınlayamayacak kadar zarif bir "Yazar" sanız, başkalarına kafa göz dalmayacaksınız. Ya da her yazar gibi, çatır çatır tartışmayı bileceksiniz. ..

Bugün Türkiye'nin en önemli gazeteleri bile yazarlarını okurlarıyla birebir buluşturma yoluna girmişken, bu işlerin ilk başladığı yer olan Blog'ların "yorumlayıp yorma beni" havasına girmesi çağ dışına itecektir, başka ne olacak!

Ama, tekrar ediyorum, bizim işimiz, kahvelerden fallar açıp kalemimizle ceviz kırmanın keyfini çıkarmak diyorsanız, o zaman da "Yazarlık" iddiasında bulunmayacaksınız.

Zaten böyle gidersek, yakında Blog platformları yemek tarifleri veya cinsel fantazilerin paylaşılma merkezi haline gelecek!!

Sağlık ve afiyetle!

 
Toplam blog
: 1645
: 822
Kayıt tarihi
: 19.01.08
 
 

Edebiyat, kamu yönetimi ve gazetecilik tahsili... 27 yıllık eğitimcilik hayatından sonra emeklili..