Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ağustos '10

 
Kategori
Siyaset
 

Buyrun efendim! Demokrasiniz nasıl olsun istersiniz? Çok pişmiş mi, kanlı mı?

Buyrun efendim! Demokrasiniz nasıl olsun istersiniz? Çok pişmiş mi, kanlı mı?
 

Demokrasiniz nasıl olsun istersiniz? Çok pişmiş mi, kanlı mı?


Yaklaşık bir on sene kadar önce Amerika’ ya eğitim amaçlı ilk gidişimde daha önce hiç duymadığım ve sorulması bile beni şaşırtan onlarca soru ile karşılaştım. Bunlardan çoğu Türkiye ile ilgili yanlış intibalar sonucu sorulan sorulardı. Merak etmeyin. Ben en uygun şekilde her sorulan soruyu cevapladım. Yanlız, hatırladığım en enteresan soru “bu kadar demokratik bir ülkede vakit geçirmek nasıl bir duygu?” sorusuydu. Biraz kızgınlık ve biraz kırgınlıkla “ben de demokratik bir ülkede yaşıyorum, merak etmeyin her konuda kendi ülkemde de gayet özgürüm” diye cevap versem de ikna olmadığını gördüğüm bakışlar daha fazla üzerime gelmemek için başka yere kaydırılıyor ve ortada soğuk bir rüzgar esiyordu. Aslında bu tür sorular basit bir amerikan propogandası olan “en özgür ülke biziz” in sonuçlarıydı. A.B.D. ne kadar demokratik bir ülkedir o tartışılar ama o günden sonra kafamı hep meşgul etmeye başlayan konu acaba ben gerçekten demokratik bir ülkede yaşıyor muyum sorusu oldu.

Gerçekten de yasalara göre hukukun üstünlüğü olan demokratik bir ülkede yaşıyordum. Ancak gün geçtikçe dünya değişti, Türkiye değişti, yasalar değişti ve herşey değişti. Bir 15 sene öncesinin Türkiye’ sine bugünün gözleriyle baktığımda birden öğrencilik sürem bitip de ilk para kazandığım sırada kendimi ne kadar zengin hissettiğim aklıma gelir. Aslında hiç de zengin olmamıştım. Sadece ilk maaşımı almış ve tamamen bana ait, sorgulamadan istediğim yere harcayabileceğim ilk parayı kazanmıştım. Yani demek istediğim aslında 15 sene öncesinin Türkiye’ si şimdiyle mukayese edildiğinde hiç de demokratik değildi; nasıl ki benim ilk maaşımı aldığımda zengin olmadığım gibi. Ancak ben öyle olduğuna inanıyordum; çünkü elimdeki bana yetiyordu.

Bunu bir kaç basit örnekle pekiştirmek isterim; hatırlar mısınız bilmem ama bundan 10 -15 sene önce gecenin bir yarısı evinize gelen resmi bir görevlinin içeriye girme hakkı gayet doğal karşılanırdı. Kötü birşey yapmadık ki kapımıza dayansınlar demeyin. Bu hak var mıydı, yok muydu? Onu düşünün. Sizin kapınıza gelmese de birilerinin kapısına gelebilirdi. Yani size göre demokratikti. Trafikte giderken arabanızı durduran polis eşinizi göstererek bu kadın kim diye sorma hakkına da sahipti. Hatırlayın... Bir başka örnek; zina işlemek resmi olarak bir suçtu. “Basılan” oteller televizyonlarda hiç bir kimlik gizlemeye gerek olmadan anahaber bültenlerinde yayınlanırdı. Şimdi bana tutup da “o zaman onlar da zina yapmasın” demeyin. Hani nerde kişilik hakları? Yoktu ki... Yani demokrasi size vardı, ama başkalarına yoktu. O başkaları bazen siz olsanız da...Diyeceksiniz ki şimdi çok demokratik bir ülke mi olduk. Tabi ki hayır. Ama eskisine göre mukayese edersek cevap kaçınılmaz evet olacaktır. Yetmese de... Şimdi birileri çıksa deseki; aynı yasalar tekrar yürürlüğe konsun. Gazeteleri, dergileri devlet eliyle yakalım. Televizyonları birer gün kapatalım. Kim ister? Demek ki demokrasi içine sindirilmeden anlaşılabilen bir olgu değildir. Demokrasi sizin için değil, herkes için olduğu sürece adı demokrasidir.

Yıllar önce çekilmiş bir siyah beyaz Türk filminde elinde jopuyla bekçi gelir ve parkta oturan Türkan Şoray ile flört ettiği gence “napıyorsunuz bakıyım burda, atarım sizi nezaret haneye...” diyerek hukukun kendine verdiği hakları kullanır ve ahlaki çöküntüyü engelleyerek vatanı kurtarır! Tıpkı şimdi birilerinin elinde silahla hukukun verdiği haklara dayanarak fazla demokrasinin sonu kötektir dediği gibi...

Pişkin pişkin konuşuyorsun diyen sesleri duyar gibiyim. Bilin ki ben etin de çok pişmişini severim, demokrasinin de...

 
Toplam blog
: 5
: 1054
Kayıt tarihi
: 11.08.10
 
 

Ankara' da doğdum ancak üniversite hayatım ve iş hayatım boyunca farklı ülkelerde bulundum. Sonunda ..