Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Şubat '07

 
Kategori
Evcil Hayvanlar
 

Çirkin hayvan beslenir mi?...

Çirkin hayvan beslenir mi?...
 

Anlayamadığım asla da anlayamayacağım bir konu var. Bazı hayvan sever diye geçinen kişiler, kedi, köpek benzeri hayvanların güzel olanlarını seçip evlerine götürürler… Etrafa da hava atacaklar ben hayvan besliyorum diye, ha bir de gelen giden diyecek ki “ay ne güzel şey, ne tatlı şey, ne güzel kedin/köpeğin var”… Hayvan çirkin olursa evde beslenir mi, çirkin hayvan sevilir mi? ... Nasıl bir zihniyettir bu anlamak mümkün değil... İnanamıyorum, inanasım gelmiyor ve isyan ediyorum işte. Hayvan sevmek zorunda değil herkes, o Allah vergisi bir şey, asla da kınamam hayvan sevmeyenleri, hep söylerim yüce tanrım bana bu duyguyu vermiş seviyorum, ama onlara vermemiş bu duyguyu, sevmiyor olabilirler. Ve bu duyguyu bana verdiği için de hep şükretmişimdir…

Çok ender anlarda yani onlar yüzünden çok acı çektiğim zamanlar (kötü bir yapım var, yolda bir hayvan ölüsü görsem durup dakikalarca ağlıyorum, hele ki hasta ya da yaralı görsem perişan oluyorum. Bu terk edilen minik bebekler ve düşkün durumda olan yaşlılar için de geçerli) kısa bir an da olsa keşke sevmeseydim desem de yine de şükürler olsun ki o sevgiyle dopdoluyum… Evet hayvan sevmeyenler dışında böyle “güzel hayvan” seçenlere sözüm, onları kınıyorum, tepkim onlara, isyanım onlara…

Sevgi ağacı - İlker beyin yazısını okudum gözyaşları içinde… Kedisinin ölmeden önce hasta olduğu dönemdeki yazısında, bir tarihte zengin bir bayanın kediyi evinde bakmak için almaya geldiğini ama çirkin olduğu için vazgeçtiğinden bahsetmiş… “O kadın” hayvan sever midir acaba, hayır katılmıyorum “o kadın” hayvan sevseydi şayet, güzel ya da çirkin diye ayırt etmezdi. Evine güzel bir biblo seçer gibi hayvanın güzelini seçen kişiye hayvan sever denir mi? Gerçek hayvan severleri herkes ayırt edebilir sanırım, bazen rastlıyorum ellerinde yiyecek torbaları, üstelik evlerinde pişirdikleri besinleri sokaktaki hayvanlara dağıtırlarken. Malum artık çöpler torbalara girdi, zavallı hayvancıkların yiyecek bulmaları da zorlaştı. Bir de büyük metal kapaklı kutulara girince çöpler işleri iyice zorlaştı gariplerin. Şunu asla unutmayalım lütfen, biz beslersek onlar doyacaklar, hastalandıklarında biz müdahale edersek iyileşirler, yoksa acı içinde yok olup giderler…

Yakın arkadaşım Suzi (Suzan) ve oğlu geçenlerde Eminönü’nde el kadar bir kediye rastlamışlar. Bir gözü kanlar içinde, yanık yanık miyavlayan, soğuktan titrer vaziyette yavrucuk, anası yok ortalarda, nasıl bıraksınlar garibi, yürekleri elvermemiş alıp getirmişler eve. Hemen veterinere götürmüşler, akşamında beni aradı bazı şeyler sorup öğrenmek için, malum deneyimli olduğumdan dolayı… Kısa bir zaman sonra da iyileşti, şanslıydı tabii ki, şu anda el bebek gül bebek bakılıyor, evin kızı oldu haliyle. Müjgan koydular adını, birkaç gün sonra gidip tanıştım Müjgan’la… O kadının gözüyle bakılsa tüyleri kısa, çirkin bir kedicikti, benim için ise dünya güzeli… Sokakta gördüğüm en pis, yüzü yara bere içindeki kediyle, mis gibi evde bakılan kedinin hiçbir farkı yok ki benim için. Onların hepsi dünya güzeli gözümde…

Sevgili Su Karakuş hayvan barınaklarıyla ilgili mesaj yazmış bana, bu aralar çalışmaya ara verdim giderim diye cevap yazdım, hatta mümkünse birlikte gidelim dedim ama kısa bir zaman sonra yine yoğun çalışma temposunun içine girmek zorunda kaldım, yine de bir boşluk bulup gitmek istiyorum. İstiyorum ama nasıl olacak bilmiyorum, nasıl dayanırım onların "ne olur beni al" der gibi bakan o güzel bakışlarını görünce, yapım kötü dedim ya bir ağlamam var ki akıllara zarar, kendi kendimi telkin etmeye çalışıyorum, mümkün olmuyor ve günlerce etkisinde kalıyorum, aklıma geldiği her an ağlıyorum. Bir sürü olumsuz düşünceyle kıvranıp duruyorum. Niye oradalar, gönüllerince koşamıyorlar, daracık kapalı bir ortamda, yaşamak denirse yaşamlarını sürdürüyorlar…

Epey önce bir barınak görmüştüm, vahşi olan köpekler tek başlarına kendilerinin bile zor dönebilecekleri daracık hücre gibi bir yerde, diğerleri birkaç tanesi bir arada, yine küçük sayılabilecek hücre gibi parmaklıklı odalarda, pislik içinde yaşıyorlardı. Yerlere gazete kağıtları koyulmuştu dışkılarını oraya yapsınlar diye. Görevliler de çaresizdi her dakika da temizlenemez ki, haliyle koku da oluyordu, pislik de… Sokaktaki tehlikelerden uzakta şanslı olabilirler ama hak ettikleri yaşam bu mudur, niye böyle kısıtlı bir yaşam sürsünler ki, ne olur sanki belediyeler tüm sokak hayvanlarını kısırlaştırsa, yok mu bu kadarcık bütçeleri?

Hiç düşünülüyor mu acaba onlar mı istediler dünyaya gelmeyi, doğanın kanunu bu, çiftleşip çoğalmaları kaçınılmaz, maalesef ülkemiz bu konuda gelişmemiş ülkeler sınıfına girdiğinden, bir sürü hayvan sokaklarda yaşamaya mahkum. Kimi halktan kişiler zehirli etler bırakıp öldürerek, çoğu belediyeler de dünyaya gelmek onların suçu imiş gibi, düşmanca davranışlar sergileyerek köklerini kurutmaya bakıyorlar… Onun için barınaklarda olanlar kısıtlı imkanlarla yaşasalar dahi daha şanslılar sokaktakilere göre.

Büyük bir ikramiye çıksa ilk işim tüm sokak hayvanlarını kısırlaştırmak ve sağlıklı barınaklar yaptırmak olurdu… Bazı kişiler bu kadar yardıma muhtaç insan varken hayvan da neyin nesi diye düşünebilirler, unutmayalım ki onları da insanları da yaşamak için dünyaya Allah gönderdi, onların da yaşamak hakları…

resim : Sevginehri.NET

 
Toplam blog
: 203
: 2037
Kayıt tarihi
: 23.10.06
 
 

İnsanların yapmaktan mutlu oldukları hobileri vardır. Benim de en severek yaptığım, hayatımda yen..