Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '07

 
Kategori
Anılar
 

Çocukluğum ve kızılcık ağacı

Çocukluğum ve kızılcık ağacı
 

Kızılcık sever misiniz? İsminin sonunda aldıgı -cık- takısından da anladığınız gibi ufacık, minicik, küçücük bir meyve..

Ekşimsi, buruk bir tat var meyvesinde. Kızılcığa ait ne varsa, meyvesinden neler yapılırsa yapılsın çok severim. Hele ki marmelatını.

Annem de çok güzel yapardı kızılcık marmelatını hani..

Öğleden sonraları karnımız acıktıgında elimize tutuşturduğu yumuşacık bir ekmegin üzerine sürülmüş sanayağı ve onun üzerine de gezdirilen kızılcık marmelatının oluşturdugu tata hayrandım.

Ne kadar iştahsız olsamda büyük bir iştahla yerdim.

Çocuklugumu geçirdiğim evin koskocaman iki bahçesi vardı -bana öyle geliyordu- Taze baklalarımız.. domateslerimiz.. Yan bahçemizde de kısa, bodur, bir kızılcık ağacımız vardı. O kızılcık agacı, bizim evin üç küçük kızının ve mahalle kızlarının nelerine şahit, ortak olmadı ki?

Dipdiri bir sabahın, yorgun düşmüş akşamına kadar orada vakit geçirirdik.

Altımıza da küçük bir kilim sererdik. Üzerine oturup, boyu bir karışı bile geçmeyen mikadan yapılmış bebeklerimizle oynardık. Önümüzde ise, ufak-tefek kumaş parçaları.. makas.. iğne iplik.. bütün günü geçirmemize yetip artardı.

Ara-sıra da başımıza kızılcıklar düşerdi pıt.. pıt..

Düşenleri hemen ağzımıza atardık gülümseyerek..Buruk bir tat oluştururdu ağzımızda. Yüzümüzü buruştururduk yerken ama, gene de yemeden duramazdık.

Vakit öğle oldu mu, kızılcık dallarının arasından sızan güneş çıplak omuzlarımızı, yüzümüzü, burnumuzu yakardı. Yandığımızı anlamazdık. Bütün günümüzü dışarıda geçirmekten ise yüzümüzü, kollarımızı çil basmıştı. Üç kız kardeş, üçümüz de birbirimizin modeli olmuştuk. Çilli..

Birbirimize birbirimizin yüzünü göstererek kahkahalara boğulurduk.

En sinir oldugum şey, yan komşumuz Süreyya teyzenin oglu Erol'un beni;

''Çilli bibi, çamaşır ipi, bindi bacaya, kaçtı kocaya'' diyerek kızdırmasıydı.Elime ne geçerse fırlatırdım, canını yakmak isterdim.

Çillerimi sevmezdim o zaman, aynaya ters düşerdim Onu oyunlarımıza dahil etmediğimiz için bize kızıyordu ya.. aklı sıra bizden intikam alıyordu.

Evlerimizin arasında uzun tahtalardan yapılmış bir avlu vardı. Tahtaların arasından bizim oyunlarımıza gizli gizli bakardı, ben de kızdırırdım onu ''Kızların içinde kızılcık bebeek'' diye seslenirdim. Anında toz olurdu..

Yıllar sonra doğduğum kasabaya gittiğimde gördüm ki, çocuklugumu geçirdiğim ev ile, hatırladığım o ev arasında uzaktan yakından alaka yok.. küçük bir ev ve.. iki küçük bahçe.. Altında oynadıgımız bodur kızılcık ağacı ise hala duruyor yerli yerinde.

Bir süre seyrettim.. Çilli üç küçük kız gördüm ben o kızılcık ağacının altında.. kızılcık tadından yüzleri buruş buruş olmuş... Elleri kızılcığa boyanmış, dillerini gösteriyorlar.. kızılcıktan kıpkırmızı.. avlunun arka tarafında komşu oğlu Erol'u gördüm bize gizli gizli bakıyor ve beni kızdırıyor yine saklandığı yerden ''Çilli bibi, çamaşır ipi, bindi bacaya, kaçtı kocayaa..''

Gülümsedim kendi kendime.

Çocukluğum.. çocuk oyunlarım.. mahalle arkadaşlarım hepsini tek, tek gördüm.

Altında oyunlar oynadıgımız sokak lambalarının altında dikilip kaldım bir süre.

Hatırladım...

 

 
Toplam blog
: 319
: 1390
Kayıt tarihi
: 29.10.06
 
 

"Ben; hiç yalnız kalmadım... Kalabalık bi ailede yere atılan yataklarda Yan yana, baş başa, el el..