Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Aralık '20

 
Kategori
Dil Eğitimi
 

Dilin Önemi

Dilin Önemi

 

Dil, düşüncenin temeli. Her  türlü gelişmenin yolunu aydınlatan ışık. Dilin aydınlattığı evrende ilerleyen bilginler, yazarlar, sanatçılar, yazın ustaları… Ürettiklerini dil aracılığıyla topluma iletir, gelecek kuşaklara aktarırlar. Bu özelliğiyle dil, bir iletişim aracıdır. Bu aracın doğru sağlıklı kullanımı toplumsal huzuru, barışı sağlar. İletişimin sağlıklı işlemesi, dilin açık, yalın, ustalıkla kullanılmasıyla olanaklıdır. Bu da dil kurallarının bilinmesi, uygulanmasıyla sağlanabilir. Dil konusu, kuralları dilbilgisinin konusudur. Ne var ki bu alandaki inceleme, araştırma çalışmalarının yoğunluğuna karşın tartışmalı konularda birliktelik sağlanamamış; her dilbilgisi yazarı bu konuları kendine göre yorumlamış ve değerlendirmiştir.  

Dil, iletişim aracıdır. İletişimin insan ilişkilerindeki önemini, Yunus Emre, şu dizelerde dile getirir:

Söz ola kese savaşı                                                                                                                                    Söz ola kestire başı                                                                                                                                   Söz ola ağulu aşı                                                                                                                                  Balıla yağ ede bir söz

İnsanlar vardır; konuşmaları, ilgiyle dinlenir. Ağızlarından bal akar Bu insanların çevrelerinde toplananlar eksik olmaz; arkalarından giden de çok olur. Tatlı dilleriyle toplulukları arkalarından sürüklerler. Atalarımız , “Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır.” sözünü boşa söylememişler. Tatlı dil, her sorunu çözer, tatlıya bağlar. Oysa acı dil, kalp kırar; can yakar. Acı dilin açtığı yara kolay kolay iyileşmez. Çünkü ,”Dil yarası, yaraların en derinidir.” derler. Dilimizde bu tip insanlar için söylenmiş özlü sözler vardır. “Boş boğaz, dili uzun, diliyle belaya uğramak, dili zifir, dilini eşek arısı soksun...”gibi. Bunlar ne konuştuklarını bilmezler ; “pot kırar”, ”çam devirirler.” İnsanları arı gibi sokar, acıtırlar. Ne var ki gün olur, gereksiz ve ölçüsüz konuşmalarının cezasını çekerler.

Ustalıkla kullanılan dil, çevreyle sağlıklı ilişkiler kurmaya yardımcı olur. Bizi toplumlaştırır. Giderek saygınlığımızı artırır. İş, özel yaşamımızın renklenmesine neden olur. Bu bakımdan iletişimin yaşantımızdaki yeri ve önemi günden güne artmaktadır. Her çağda insanlar, iletişim gereksinmesi duymuşlar, bu alanda değişik araçlar geliştirmiş; kullanmışlar. Birbirlerinin dillerini bilmeyen insanlar bile anlaşmak için değişik iletişim yolları denemişlerdir.

Bizi diğer canlılardan ayıran en belirgin özelliğimiz, dil gücümüzdür. Çünkü düşünme, tasarlama, düş kurma, akıl yürütme gibi tüm insancıl özelliklerimizi, dil aracılığıyla dışa aktarabiliriz. Uygarlığın doğması, gelişmesi, bilginin üretilmesi, yaygınlaştırılası da dil aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Dil olmasaydı, insanlar birbirleriyle düşünce alışverişinde bulunamayacak; duygular, düşünceler, izlenimler, görüşler… yayılamayacak.  Böyle bir birikim olmayınca da uygarlık doğup gelişemeyecekti.

Dil, insanca yaşamanın, düşüncenin, buluş ve yaratıların anasıdır. Dil, düşüncenin aynası, ulusal varlığımızın temelidir. Dil olmadan ulusal bilinç gelişmez. Onun içindir ki ulusun oluşmasında en önemli öğe dildir. İnsanlar arasındaki yakınlaşmayı, bütünleşmeyi sağlayan dil ulusal birliğin çimentosudur. Ulus olma, insan topluluklarının belli bir ülkü çevresinde birleşip kaynaşmalarıdır. Bu kaynaşma ve birlik insanların birbirlerini anlamaları, tanımalarıyla gerçekleşir. Bunun için gerekli iletişimi dil sağlar. Alman filozofu Humboldt şöyle diyor:”Bir ulusun gerçek yurdu, onun dilidir. Dil, ulusal dileği belirten güçlü bir kavramdır. Ulusal dil yok olunca ulusal duygu da çok geçmeden yitirilir.”

Türk toplumu olarak dilimizi ne denli önemsiyoruz. Anadil konusunda tutarlı çağdaş bir, politikamız var mı? Bu konuda, yeterince araştırma yapıldığını sanmıyorum. Türk diline gönül veren yazarlarımız da dilimize gereken özenin gösterilmediği görüşünde birleşiyorlar:

Türk edebiyatının tanınmış şairlerinden Yahya Kemal’in “Türkçe ağzımda annemin sütüdür” diyerek yücelttiği, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ise “Türkçem benim ses bayrağım” diyerek hem yücelttiği hem de kutsallaştırdığı dilimize, bugün gerekli özeni gösteriyor muyuz? İnsanlarımızda Türkçe sevgisi, ana dili duygusu, dil bilinci ve duyarlığı yeterince var mı? Bu soruların iyice düşünülmesi, sürekli göz önünde tutulması gerekir.

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..