Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ocak '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

e-günlüğün sıradan diyalogu...

EG: Ne haber?
BBY: İyilik işte ne olsun. Senden ne haber?
EG: İyiyim ama, soruları ben sorarım sen soramazsın.
BBY: Tamam afedersin bir daha olmaz.
EG: Başla bakalım anlatmaya neler yaptın benden ayrıldıktan sonra...
BBY:Biliyorsun işte hep aynı, robot icat edip kursan bu kadar düzenli çalışmaz. Eve gittikten sonra Boss'un karnını doyurup bahçeye saldım. Ben de rakımı alıp ona refakat ettim. Gençler aradı, halı saha maçları varmış, "kaleci olurmusun" (gençken kalecilik yaptığımı biliyorlar) diye sordular ama gidemedim. Sonra bir daha arayıp, "maçtan sonra uğrayabilir miyiz?" diye sordular ve ben de "tabi gelebilirsiniz" dedim. Saat 22:00 gibi beş zımba gibi genç geldi ve bol bol sohbet ettik. Cumartesi gecesini ve biraz önce yaptıkları maç hakkında kritikler yaptık. Hoşuma giden bir şey oldu. Kendilerini eleştirmeyi ve sürekli haklı görünmemeyi öğreniyorlar... En azından hata yaptıklarında bunu savunmak yerine, ders çıkarıp bir daha yapmamayı öğrenmişler. Cumartesi gecesi ağzı ile içmeyip, başka yeri ile içen arkadaşlarının hakkında ne düşündüklerini sordum. Hepsi ona kesinlikle sahip çıkıyor. Resmen bir sahiplenme ve yardım etme sorumluluğu edinmişler. O arkadaşları daha önce ailevi sorunlar yaşamış ve yeni yeni düzelmeye başlamış. Bu yüzden onu bir anda yanlız bırakmak istemiyorlar ve düzeleceğine inanıyorlar... Harika düşünceler. Çok sağlam karakterler, yardım duygusu, sorumluluk, hepsi yerli yerine oturuyor. Beğendim..
EG: Bu kadar mı?
BBY: Evet, daha sonra onlar yine kağıt oynamaya koyuldular ve saat ilerleyince hepsini evlerine gitmesi için kovaladım. (neden evlerine gitmek istemiyorlar acaba?) Ben de rakı alemimi sonlandırıp yattım.
EG: Yatar yatmaz uyuyor musun? Yatak odası anıların yok mu?
BBY: Var var olmasına da yazmam uygun olmaz ki. Radyo kanalları bile en küçük espriden uyarı alırken, tv kanalları kapanırken, ben yatak odasında neler yaptığımı yazsam blog sayfaları yerinden oynar, izdiham çıkar. Bu yüzden bu konuyu geçelim.
EG: Peki rüya görmüyor musun? Hiç yazmıyorsun.
BBY: Görürüm. "Görmüyorum" diyen hatırlamıyordur. Çoğu zaman yorumunu kendim yaparım. Rüyalar iç çekişmeler ve gerçek yaşam hakkında mesajlar verir. Freud'un dediği gibi, "bir rüyayı, gören kişiden başkası yorumlayamaz." Yazmayada gerek görmüyorum. Ancak dün gece ne rüya gördüm hatırlamıyorum fakat, bütün bacak kaslarım ağrıyor. Her halde çok gergin bir rüya gördüm...
EG: Uyandıktan sonra?
BBY: Sabah sersemliğim yoktur. Bir sıçrayışta yataktan kalkarım. (pazar günleri hariç) Gözümü açmadan kahvaltımı yaparım. (yatmadan hazırlarım) Sonra elimi yüzümü yıkar, üzerimi giyer ve Boss'u çıkarırım. Ardından tekrar eve gelir ve Linda'yı çıkarırım. O da ihtiyaçlarını giderip rahatlayınca birlikte iş yerine gideriz. (iş yerinde yeri var) Linda'yı yerine koyduktan sonra, dükkanı açar, cihazları açar, ve çay demlerim. Bilgisayarın başına geçip maillerime ve o gün kü haberlere bakarım. Gelen maillere gerekiyorsa cevap yazar, haberleri sessiz bir şekilde yorumlar (bazan yazılı yorumlarım) ve güne başlarım.
EG: Ve?
BBY: İşim çok ağır. Hem beden olarak, hem de beyin olarak yorulduğum oluyor. (kapasitemi aşınca) İnsanlarla iletişim halinde yürüyen bir iş. Hizmet sektörü de denebilir. Türkçesi "hamallık sektörü" Hem insanlarla, hem trafikle, hem de ülkenin bozuk sisteminden kaynaklanan, yaşam şartları ile baş etmek zorunda kalıyorum. Ne demişler: "az yaşamak istiyorsan insanla, çok yaşamak istiyorsan toprakla uğraş..." (bana bunu 20 sene önce 94 yaşında bir amca söylemişti.) İşimiz sabah ve akşam saatlerinde hareketli oluyor. Öğlen saatlerinde de diğer işleri halletmeye çalışıyorum. (Bankalar, faturalar, alışveriş, tahsilat, ziyarete gelenler, ve bilumum bitmeyen eksikler)
EG: Gün için de karşılaştığın ilginç olaylar oluyor mu?
BBY: Çok oluyor hem de. İlginçten öte çok aptalca şeylerlede karşılaşıyorum. İnsanların sebepsiz yere huzursuzluk yarattıklarına şahit oluyorum. Beyin yapılarının ilaçlar ve katkılı gıdalar yüzünden bozulduğunu sanıyorum. Çok basit olaylarda bile çok agresif oluyorlar. Bir kısmına çok kızıyorum, bir kısmına da gülüp geçiyorum. Çocuklarla, gençlerle, yetişkinleri, davranış ve dünyaya bakış açısından kıyasladığımda, bütün olanların eğitim adında ki şartlanmadan, yanlış bilgilerden kaynaklandığını düşünüyorum. Hiç bitmeyen ilginç olay: İnsanların gelip "su var mı" diye sormaları. (dükkanın her yeri değişik litrelerde su ve meyve suyu ile dolu) Fırına girip "ekmek var mı" diye sormak gibi bir şey...
EG: Sinirli bir tipsin galiba, her konu ile de ilgilenmeye çalışıyorsun.
BBY: Eskiden çok sinirliydim. Bunun daha çok bana zarar verdiğini anladığımdan beri çok sakin ve sabırlı olmaya çalışıyorum. Fiili bir olay olmadığı sürece içimdeki canavar uyanmıyor. Çok meraklıyım. (canlı kalan tek çocuksu özelliğim diyorum) Her şeyi merak ediyor, didik didik araştırp, akılcı olan bilgilere ulaşıyorum. Ekonomi, psikoloji, pedagoji, felsefe, tıp, (kısmen) otlar, bitkiler ve bir sürü konu ilgi alanıma giriyor. Siyaset ilgi alanıma girmiyor çünkü, öyle bir bilim dalı yok. Devlet büyüklerinin, vatandaşlarına yalan söyleme kademesine "siyaset" demişler. Teknolojinin işaret ettiği şeylerle hiç ilgilenmiyorum. (sinema, tv, konserler, cep telefonları, ipod'lar, plazmalar, son sistem, en yeni ürünler vs vs.) Olabildiğince sakin ve sade yaşamaya çalışıyorum.
EG: Hayatta nelere önem veriyorsun?
Öncelikle sağlığımı çok önemserim. İnsanlık vasıfları geliştirdim ve uymaya çalışıyorum. Huzurlu ve mutlu olmak için, öncelikle sağlıklı olmak ve bunu sürdürebilmek gerektiğine inanıyorum. Birilerini mutlu ettiğim zaman mutlu oluyor, birilerine (insan, hayvan, bitki) yardım ettiğim zaman huzur buluyorum. Çok sert bir görünüşüm var (kalkan) ama ben başkayım... Orta derecede kuralcı ve disiplinli bir yaşama, düşünce yapısına ve bilgiye sahip olduğumu düşünüyorum. Yaptığım her şeyi severek yapıyor, sevmeden yapacağım işlere hiç başlamıyorum.
EG: Biraz bu gün neler yaptığını anlatta bitirelim bu söyleşiyi. (ileride yine yaparız)
BBY: Güne nasıl başladığımı yazmıştım. Öğlene doğru yine siparişlerimiz var dı, (dün de var dı) onlar geldi ve kamyonu boşalttık. Sakin bir gün oldu. Arabamın içini temizledim, servislere gidip geldim, e-günlüğümü yazdım, facebook'ta ve hotmail'de gelen mesajlarımı cevapladım. Evde içkim bitmişti gidip rakı ve bira aldım. (bira genç misafirler için) Yemekte kavurma, ve lahana var dı. Öğlen, sıcak ekmeğin arasına tereyağı sürüp, salça ve lor peyniri ilave edip, yemekle birlikte yedim. (oh yarasın) Yine öğleden sonnra bir blog yazarımın gönderdiği soruları yanıtlayıp kendisine geri gönderdim. Akşam yine aynı. Bilindiği üzere, Linda'yı çıkarıp, yemeğini hazırladım. O yerken bende yemeğimi yedim ve servislere devam ettim. Hava çok güzel di. Tıpkı bir yaz günü yaşadık. Günün büyük bir bölümü montumu çıkarıp çalıştım. Hatta bir ara güneş gözlüğü bile taktım. Hadi yeter bu kadar e-günlüğüm. Ben gidiyorum
EG: Peki teşekkürler. Bunu saymam daha sonra bir daha yapalım.
BBY: Tamam. Yarın yine yazışmak üzere. Hoşçakal

EG: E-günlük BBY: Bu Blogların Yazarı

Biliyor musun: Hindistan'da 44 milyon çocuk işçi var mış...
Çirkin söz: “Kadının sözüne, bülbülün sesine pek kulak asma!" Kalevala - Fin Destanı
Güzel söz: "Henüz kendinizi tanımlayamıyorsanız, kendinizi tanımıyorsunuz demektir. Bu yüzden kimseye kendinizi tanıtmaya kalkmayın..." HZS BBY

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..