Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlük eleştirilere ve sorulara cevap veriyor...

Bu yazı tamamen yaşamın içinde, sokakta, cadde de, iş yerinde, ev de, bloglarımı okuyanlardan, gelen soru ve eleştirilerden derlenerek hazırlanmıştır. Soru soran ve eleştiri yönlendirenlerin isimlerinin baş harfleri kullanılmıştır... Hepsine teşekkür ederim...

E- Çok kendinden söz ediyorsun... Bunun adı günlük şekerim. Üstelik benim günlüğüm. Senden bahsedecek halim yok ya. Tabiki kendimden söz edeceğim. Yaşadığım ülke'de olup bitenleri kısaca yorumluyor ve kendi monoton yaşamımı aktarıyorum. Üzgünüm çok heyecanlı değil... Sen neden yazmıyorsun.? Abuk sabuk insanların akşam kimle nerede ne yaptıklarından mı söz edeceğim. Ne olduğu belli olmayan kişilerden söz etmek yerine kendimden söz etmeyi yeğlerim. Başkalarını öveceğime kendimi överim, yüzünü bile görmediğim insanlara hayran olacağıma kendime hayran olurum. Herkes böyle yapmalı... Hadi sen de yaz da görelim nelerden söz ediyorsun...

K: Bazan çok salakça şeyler yazıyorsun. Doğru tespit. Her zaman çok mantıklı yazarsam kendimden şüphe ederim. Bazan salaklaşıyorum. Ancak etrafta ve ülkemizde sayısız salaklıklar olagelirken neden benim salakça yazılarıma taktın?

C: Günlüklerin sayfaya bazan geç geliyor... Bak o benim suçum değil güzelim. Eskiden bloglarıma tecrübeli bir editör bakıyor du. Ben gönderdikten on dakika sonra yayımlanıyordu. Sonra ne olduysa bir çaylağa devrettiler. Sanırım yazının içeriğini tam olarak anlayıp karar veremiyor ve tecrübeli olanlardan akıl alıyor. Üstelik geç yayınlamakla kalmıyor. Sayfa okunma sayısı seksen dolaylarına gelince, ana sayfadan kaldırıyor. Bazı hatunların görüntülenme oranı nedense beş yüz, yedi yüzlerde dolaşıyor... (böyle yazdığıma bakma. Bir kişi bile görüntülemese umrumda değil. Sadece sitenin sanal karakterini çözdüğümü belli etmek için yazdım)

M:
Manyakmısın, her gün yazmaya üşenmiyor musun, nasıl vakit buluyorsun. Sen manyak mısın? Her gün yazacak fırsatı bulup, neden içinden geçenleri, olayları, olanları yazmıyorsun?

D:
O kadar yazacak şeyi nereden buluyorsun Allah aşkına? Valla hiç zor olmuyor. İş yerine gelince bir adet haber sitesine göz gezdiriyor, bir iki tane seçip yazıyorum. Sonra kendi yaşamımı yazıyorum. O'da hiç zor olmuyor...

S:
Harika yazıyorsun, çok doğal, severek her gün okuyorum. Teşekkürler, ne diyebilirim ki? Ya sen de bir gariplik var ya da ben de... Beni çok seviyorsun her halde, o yüzden en aptal yazılarım bilesana "harika" geliyor...

N:
Şu sistemle uğraşmayı bıraksan diyorum... Nasıl bırakırım? O sistemin içinde yaşıyoruz ve kokuşmuş, çürümüş. Sistemi bırakıp futbolla mı ilgileneyim, magazin programlarını mı takip edeyim, son model arabalarla mı ilgileneyim.

C2:
Hiç aşk maceraların olmuyor mu? Neden o konularda yazmıyorsun? Bilmem ki, belki çok oluyordur onun için yazmıyorumdur. Sen kendi maceralarınla uğraş. Geçenlerde erkek arkadaşın tarafından yine enselendiğini duydum...

A:
Abi yazılarına bayılıyorum ama hep gırgır geçiyorsun, biraz ciddi yazsana. Sen delirdin mi? Yazdıklarımın, olanların, konuşulanların ciddiye alınacak en küçük bir tarafı var mı? Her şey çok komik. En son örnek: Adalet bakanlığı tarafından, YARSAV Başkanı Eminağaoğlu'nun meslekten ihracı istendi. Neden? Anıtkabir ve Tandoğan Meydanı'nda düzenlenen Cumhuriyet ve laiklik mitingine katıldığı, Yargıtay hizmet binasında açıklama yaptığı, Ergenekon soruşturmasına ilişkin demeç verdiği, bakan ve müsteşar hakkında açıklamalarda bulunduğu ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün seçimi sürecinde medyaya açıklamalarda bulunduğu için... Sussssssss

T:
Hiç spor haberi yorumlamıyorsun, ne biçim adamsın sporla ilgin yok mu? Olmaz mı? Benim hayatım spor. Yorumluyorum ama sen rastlamamışsın ya da spor anlayışın farklı... Köpeklerimle oynuyorum, onları gezdiriyorum, yürüyüş ve koşu yapıyorum, her gün işim gereği dört ton ağırlık kaldırıyorum, 0n beş km yürüyorum... Üstüne üstlük akşam yatmadan önce yatak sporumu yapıyorum... Bunlardan ala spor mu olur? Kafan basmadı değil mi? Kızma ama, spor denince senin aklına bir tek futbol geliyor. Yaşamını karartmak için takip etmeye devam et. Aklında bulunsun; Dünyanın en güzel sporu sekstir. Genellikle iki kişi ile yapılır, iki tarafta sahadan mutlu, huzurlu ve zevkten dört köşe olmuş biçimde ayrılır. Galip gelen, malup gelen olmaz. Herkes amacına ulaşmıştır. Kalp, tansiyon, kollestrol, damar sertliği, şeker gibi hastalıklardan korur. Kişiler yaratıcı ise maç yaptıkları sahalar ara sıra değişebilir. Deplasmana birlikte gidilir, birlikte sahaya çıkılır ve birlikte dönülür. Taraftara, seyirciye, orta ve yan hakemlere hiç bir zaman ihtiyaç duyulmaz. Günün her saati yapılabilir. Zihni açar, zekayı geliştirir, bütün hastalıklara karşı korur... Ofsayt, gol, şut, firikik, penaltı, faul gibi, futbol kurallarının çoğu geçerlidir. Anladın mı yiğidim? Bu e-günlüğü okuyunca yine sorarsın, ben sana daha detaylı anlatırım...

S2:
Tartışmalardan kaçıyorsun, korkuyor musun? (bu eleştiri ve tahrik içeren soruya bayıldım) Evet çok korkuyorum. İnternet de binlerce tartışma platformu varken, blog'lar da yazılanların içeriğinden tartışma yaratmak bana biraz garip geliyor. Sanal ortamda tartışmaların sonu gelmediği gibi, tartışılmayan konu da kalmadı. O kadar çok tartışılan konu var ki, bir tartışma konusu açmaya kalksanız açamıyorsunuz, çünkü var... Ne zaman ve nasıl tartışırım: Kişi karşımdadır, gözlerini ve bedenini görüyorumdur, sesini duyuyor, vurgulamasını analiz ediyorumdur, işte o zaman edep kuralları çerçevesinde sonuna kadar tartışırım. Sanal ortamda, tartışmaktan ziyade insanlar bir birlerine saygı duymayı bırakmış, fikirlerini kabul ettirmeye çalışıyorlar. %99'u tartışmadan uzak ve kelime avcılığı içeriyor... Tartışırken önemli olan karşı tarafın fikirlerini çürütmek değil, karşılıklı bilgi (varsa) aktarmaktır...

B:
Hiç sorunun, mutsuz olduğun zamanlar yok mu senin? Kendinle ilgili yazarken hep mutlu ve huzurlu tablo çiziyorsun... Omaz mı? Benimde mutsuz, huzursuz olduğum zamanlar oluyor. Ama çok kısa sürüyor. Çevremle veya insanlarla paylaşıp sorunları çoğaltacağıma, kendi içime kısa bir yolculuk yapıp kısa sürede çözüyorum olumsuzlukları. Neden insanların içini karartayım ki? Huzursuzluk, mutsuzluk beklentilerle orantılıdır, beklentiler ve karşılaştığımız durumlarda ki belirsizlikler mutsuzluk ve beraberinde huzursuzluk yaratır. Hatta sağlık sorunlarına bile sebep olabilir diye düşünüyorum. Sık sık huzursuzluk, mutsuzluk yaşayan insanlar haytta ki önceliklerini, beklentilerini ve çözüm yöntemlerini gözden geçirmeliler...

Değerli e-günlüğüm; bu soru ve eleştiriler çok biriknmişti o yüzden hepsini birden yanıtladım. Seni ihmal ettim biliyorum ama pek değişiklik yok. Sadece yol da yaralı bir martı bulup, o'nu büyük bir kolnin içine koyup, kedilerden korumak için eve aldım. Akşam gidince iyileşmiş mi, iyileşmemiş mi bakacağız.

Yemeğimi yedim ve gidiyorum. Herkese selam eder saygılar sunarım. Yarın yine yazışmaya devam... Hoşçakal

Gönderilme tarihi: 11/11/2009

Gönderilme saati: 17:25 (geçen seferden biliyorum, ya editörün, ya da kullandığı bilgisayarın saati geri kalmış...)

Biliyor musun: Bilinen tüm memeli hayvanların yüzde 21’inin, amfibilerin yüzde 30’unun, bitkilerin yüzde 70’inin "soyu tükenme eşiğinde olan canlılar" arasında imiş... (GDO'lu gıdalar verin yaşarlar...)

Çirkin söz: "Soykırıma inanıyorum" ABD'de seçim yarışını Obama karşısında kaybeden senatör John McCain, Ermeni soykırımına inandığını açıkla mış... (ntvmsnbc.com)

Güzel söz: "Eleştiricilerin sözlerine aldırmayın şimdiye kadar hiç birinin heykeli dikilmemiştir." Sibelius

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..