Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '14

 
Kategori
Blog
 

Editörlerimiz bu işlere ne der acaba?

Editörlerimiz  bu işlere ne der acaba?
 

Hey gidi eski günler hey!

Öyle bir “Hey” çekmek istiyorum ki, dağlar, taşlar inlesin, medyanın internet bağlantıları, modemlerinden kopsun, yerlere saçılsın.

Adam, akıllı geçinirmiş. Demişler ki, “Bu bilgisayar senden  akıllı. Bilmediği yok” demişler. Adam, efelenip bilgisayarın başına geçip kükreyerek sormuş: “ Ne var ne yok?” diye. Der demez  bilgisayar bir patlamış, içindekiler yerlere saçılmış. Hiç bilgisayara “ne var ne yok” diye, ikisi birden bir arada sorulur mu?  Hadi yerlerden parçaları toplayın bakim.

Niye heyt çektim? Aşağıda yazı, Milliyet  blog’un 3 ncü yılında yazılmış tarafımdan. Elime geçti dosyamdan. Baktım, baktım, hayıflandım. Değişen bir şey yok. Aynı tas, aynı hamam.  Aynı ketumiyet, aynı suskunluk. Çoğunluk aktörler değişmiş. O kadar. Sanki üzerimizden“Tusunami” geçmiş.

Böyle mi olmalıydı gözbebeğimiz Blog Milliyet? “İnek öldü, süt kesildi” misali, patronlar değişti, süt aynı süt ama, araya giren twiett’lar Facebook’lar işi cıvıttı. Millet oraya tüydü. İdaremiz de bile bile lades, o kapıları serdi milletin önüne, yol gösterdi. Hanya’yı Konya’yı gören, döndü yuvasına tekrar.

Facebook çıldırmak üzere. Eskişehir İstanbul hızlı treni halt etmiş. Koyduğun yazı ve resim uçuyor. Saniye içinde katarın en sonuna ekleniyor yazdıklarınız. Ara da bulasın.

Bizim blog gibisi yok. Yumurtladığı yumurtalar, hiç kaybolmuyor. Kurtlar, kuşlar yemiyor. Yazını kaybetsen de, Bilgisayara eşek gibi arattırıp bulduruyorsun. Yere su dökülse, buhar olup uçar gider. Ama bloglar, dosyasından uçup gitmez. Hep el altındadır. Kısacası, yazarlar, başkasının folluğuna da yumurtlasalar yanlışlıkla, o yumurta gelir geriye, sizin hanenize yazılır.

Şimdilerde ne tıklanma olayı var ne de yorum. Samimiyet de yok. İdare eskiden “sevgili” hitabı ile başlardı üyelerine e-maille hitabederken. Şimdi o da yok.

Yenilerin burnu biraz havalarda. İdare onları, öne çıkarıyor “ısınma turları” yaptırıyor. Bültenlere sık konuk ediliyorl,ar. “Blog karıştırma” huyları yok yenilerin. “Ben yazdım, oldu” havasındalar. Tıpkı eskilerin, ilklerde yaptığı gibi. Bu ne benzerlik değil mi?  Bir şey daha var. Yenilerin, "ileriye gideyim biraz, şimşekleri üzerime çekeyim, polemik kralı, kraliçesi, tık baronu olayım, salım salım salınayım" dertleri hiç mi hiç yok. Onlardan kimsenin, "ileriye gidip" de asılma derdi yok!.

Tık tık hastaları, türedi ot gibi / Ve de kandırdılar herkesleri / Tık başına Euro alırmış / Yesin onu haminnesi / Yastık altında birikir tıklar / Battı bankası, heder oldu tıklar / Şimdi onlar, kıçımızı tırmalar

Şengen, /Mengen Solingen, yengen, / Gerlingen, Thüringen, Göttingen yersen !”

Bir yokuş çıkıyoruz, tıknefesiz. Ne dinlenme var ne de yemek molası sanki. Ha bre yürüyoruz blog yollarında. Mevcudumuz kolorduları aşacak. İşte aşağıdaki o eski şiirler. 9 ncu yıla girdiğimiz halde, yine de bir şey değişmemiş. Hayret ki hayret: Ört ki, ölem !

Birbirinizle sövüşseniz de / Küsseniz de, dövüşseniz de / “Ayrıldık, ahan da!” / Deyip dönseniz, kürkçü dükkânına / Yine /  Ayrılamazsınız!/“Editorya zor durumda”/ deseniz de / MB’ a bir şeyler oluyor deyip de / Sağ gösterip sol vuran,/ Yanılıp yıkılanı / Paçası tutuşanları, / Kepenkleri kapatanları/ Pencereden atılanı / Bacadan katılanı / Dikkatle izleriz / Bizler, MB. Editörleriyiz/ İnsanız, bazen şaşarız / Okuruz okumasına canımız çektikçe / Hem dikine, hem enine / Çaprazlama, maprazlama/

“O”,  ne demekse / Lay lay lom’ da olsa / Okur ha okuruz / Sinek kondurmayız. / Enine nanay, / Dikine nanay/  Diye diye geldik biz bu günlere/ Şinanay yavrum şinanay.

Gidem gidem, nerelere gidem,/  Ellere var da,biz yoh mi / Diyem Az gittik, uz gittik diyem,/ Yan yattık, çamura battık diyem ,/

Denizleri tükettik, / Kucak açtık her taraktaki bezlere / Diye diye bu günlere geldik. / Üç yılı geçti, MB’ açıldı açılalı /  Birlikte yarıladık biz bu yolları, / Lisansüstü eğitimler aldık karşılıklı/

Hukuk mukuk, guguk, imlâ / Bir o yana, bir bu yana / Adımız çıkmış Editorya’ya / Tanrı şer’lerden koruya / Her şeyin başı imlâ/ Adımız “sayın editör” / Soyadımız, "komtere"/ Diye diye ahan da geldik, bu günlere,/  Bizim de canımız var, biz de insanız diye diye / Düşünen yok, “bu editörler ne âlemde”, diye.

Editörler / Sanki birer sünger  /  Dertleri paylaşıp emerler/ Blog’cuların dilinden, derdinden,/  Neler neler çekerler. / Neredeyse sayınızla olacaksınız bir belde / Taşınacak dertler, şimdi belediyeye/

Devran o devran, blog bahane, /Türkiye’de emsalsizdir Milliyet komtere/ Elemtere şiş, kem gözlere şiş / Öyle atıp tutmakla olmuyor bu iş / Başka ihsan istemez, edilmese de gölge, /Accık Editörünüz konuşsun 3 senede bir kere/ Hele kulak verin, bir de bizlere, / Cahit Sıtkı Tarancı’ya, olsun nazire:

 

“Bu gün on beş, Ay’ın yarısı eder/ Şaka maka ortasındayız ayın Maaşın aldığın gün hemen biter / Gözünün yaşına bakmadan gider / Manava, kasaba borçlarım var / Benim mi Allahım bu bomboş cüzdan?/  Ya bakkalda kalmış mı hiç insaf, ar / Neden böyle görünürsünüz düşman, / Yıllar yılı dost bildiğim manavlar /

Giden gelse, dedem gelir bekarlık/Bir maaşla evlenmek hıyarlık /  Değil mi ki, her ay aldığın / Neyine yaparsın bir de kibarlık? / Neylersin, dertler bitmez aybaşında /  Maaşın yetmiyor, söyle n’olacak? / Her aybaşı kaynanan, sofra başında / Bir şişe rakıyla neşen olacak / Kraliçe misâli, karın karşında…”

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..