Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mayıs '09

 
Kategori
Siyaset
 

Elveda Avrupa Birliği…

Elveda Avrupa Birliği…
 

İnsanoğlunun birarada yaşama alışkanlığı incelendiğinde, dünya insanının bir arada yaşama şekli temelde aynıdır. Yöresel ve çıkarsal bazı etkenler ufak tefek değişiklikler yaparsa da bu değişiklikler istisna olmaktan öteye geçmez. Devletlerin günün icapları ve kendi çıkarları olarak güttükleri politikalar, birlikte yaşamayı şekillendirir.

Toplumun en küçük birimi olan aileye bakalım. Yetişkin dört çocuğu olan bir aileyi düşünün. Genellikle aile için alınan bir karara bu altı bireyli ailenin tamamının katılmadığını, en azından gönülden, isteyerek katılmadığını görürüz. Her birey söz konusu olayda aile çıkarını kendi düşünce şekline göre değerlendireceğinden ortaya hepside aile çıkarına olan farklı çözümlerin geleceği kesindir. Bu durumda ya demokratik bir çözüm olan çoğunluğun önerisi kabul edilir, veya aile büyüğünün önerisine saygı gösterilerek susulur. Dünyanın çok büyük bir bölümünde aile büyüğünün fikri saygı görür.

Devletlerin, ve devlet topluluklarının gerek kendi içlerindeki, gerekse dışlarındaki devlet ve topluluklarla olan ilişkilerinde de aynı prensip geçerlidir. Bu ilişkiler ne kadar demokratik düşünce çizgisine yakınsa o kadar geniş kesimi memnun eder. Tam tesi büyüğün/kuvvetlinin fikrinin geçerli kılındığı topluluklarda ise, alttan alta filizlenen hoşnutsuzluklar giderek birliğin zayıflamasına, problemlerin çıkmasına neden olur.

Türkiye / Avrupa Birliği ilişkilerini de bu açıdan değerlendirmek lazımdır. Bu gün Avrupa Birliğinin motor gücü Almanya’dır. Tamamen düşünce ittifakı olan Fransa ile AB ni yönetmektedir. AB kuruluş felsefesi itibari ile her ne kadar ekonomik bir kuruluşsa da, Sovyetlerin dağılmasından sonra meydana çıkan boşluğu doldurmaya soyunmuştur. Günümüzde bu birliğin perde arkasındaki lideri Almanyadır. Bu itibarla Türkiye’nin AB serüvenindeki belirleyici faktör Almanyadır.

Türk – Alman ilişkileri çıkarların benzeşmesinden dolayı tarih boyu iyi denebilecek düzeyde gitmiştir. Arada kısa süreli bazı anlaşmazlıklar olsada genel görünüm iyidir. Enerji coğrafyasına komşu bir üye, üstelik müslüman ve Türk kimliği ile AB nin muhakkak ki çıkarınadır. Ancak bu Türkiye, AB nin dünyadaki en büyük rakibi olan ABD nin uydusu denebilecek yakınlıktaki bir müttefikidir. ABD penceresinden baktığımızda, zaten AB içinde İngiltere gibi bir casus müttefik vardır. Bir ikincisine, hele hele sayılı büyüklükte bir orduya sahip ikinciye gerek yoktur. Zaman zaman ABD yetkililerinin “Türkiye AB ye alınmalıdır” şeklindeki demeçleri, uyguladıkları genel politikalara bakıldığında iyi polis – kötü polis oyunundan başka bir şey değildir. AB için, “imtiyazlı ortaklık” olarak adlandırılan konum çıkarlar açısından en iyisidir. Bu şekilde hem enerji coğrafyasına komşu ve yakın bir ortak elde edilecek, hemde ABD nin etki alanına fazla hücum edilmemiş olacaktır.

AB yetkilileri zaman zaman bu düşüncelerini dile getirip Türkiyeye sizi üye olarak alamıyacağız demelerine rağmen, özellikle AKP iktidarı ile adeta zorla girilmeye çalışılmaktadır. Onlarda politik davranarak her gün yeni bir bahane ile karşımıza çıkmaktadırlar.

AKP iktidarının bu AB aşkı nereden geliyor dersiniz. Acaba gerçek arzuları Türkiyeyi AB standartlarında yaşayan bir ülke haline mi getirmekmidir? Bu satırları okurken gülümsediğinizi görür gibiyim. O standartlarda bir ülke olmamız için AB üyesi olmamıza gerek yok ki. Üstelik hemen hemen birbirinin benzeri yapılarda olan Avrupa ülkeleri bile bu birlikteliği içlerine tam sindiremiyorken, onlara pekte benzemeyen bir yapıya sahip Türkiye nasıl olacakta onlarla birlik olacak? AKP ve yandaş gurubu da çok iyi bilmektedirki, Türkiyenin mutlu bir AB üyesi olması mümkün değildir. O zaman bu gurubun amaçları AB kalkanı ardına saklanıp Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirmektir.

Yıllardır oynanan bu oyundan sanırım Almanya bıktı. Başbakan Markelin, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olduğunu açıkça söylemesi, ''Genç Birlik'' Başkanı Philipp Messfelder, yaptığı konuşmada, Türkiye'ye yönelik sert ifadeler kullanarak, ''Avrupa'nın ortak değerler temelinde kurulmasını istiyoruz. Türkiye'nin burada yeri yok'' şeklinde sözleri umarım birilerinin yıllardır oynamakta oldukları oyundan vazgeçip Türkiye için daha şahsiyetli politikalar uygulamasına sebep olur.

“İstenmeyen yere simitçi ile bozacı gider” diye dilimizde bir deyim vardır. Umarım AKP ve şürekası Türkiyenin simitçi veya bozacı olmadığını idrak ederler.

Pazartesi, Mayıs 11, 2009

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..