Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mayıs '10

 
Kategori
Eğitim
 

Emile

EMİLE

Yazarı: Jean Jacques Rousseau

Emile, görünüşte bir çocuk terbiye kitabıdır. Anne ve babalara çocuklarını eğitirken karşılaştıkları problemleri sunan bir kitaptır.

Emile J. J. Rousseau’nun evlat edindiği hayali bir çocuktur. Yazar bu kitapta; nasıl iyi anne ve baba olunur, sağlıklı bir çocuk yetiştirmek için nelere dikkat etmek gerekir, çocuk için önemli olanlar ne, gibi konuları işlemiştir. Çocuğun yetiştirilme evrelerini beş bölüme ayırmış ve her çağda yapılması gerekenleri ayrıntılı bir şekilde ele almıştır.

Kitabın kahramanı olan Emile, tamamen doğal yetiştirilen bir çocuk; beslenmesinden, yaşadığı yere, oyuncaklarından aldığı eğitime ve hastalandığı zaman tedavisinin bile doğal bir şekilde karşılandığı doğayla uyum içinde yetiştirilen bir çocuktur. Rousseau’nun 1700’lü yılarda Fransa’da yakındığı çocuk yetiştirme sorunları, eksiklikleri günümüzde hala Türkiye’nin gündeminde.

Şimdi bu bölümlere göz atalım.

1. Bölüm:

Doğuştan İlk Çocukluk Çağına Kadar

Bu dönemde çocuk aile ve çevreyle etkileşim içindedir bu nedenle bu iki eğitim öğesi vurgulanacaktır.

Eğitimde aile ve çevre

Yaratıcının elinden çıkan her şey iyidir; ama insan, ne canlıların ne de insanın ilk haliyle kalmasına izin verir. Her şeyi değiştirmek ister. Toprağa, ağaçlara, iklime müdahaleyle kalmaz, kendi cinsini de değiştirir. Ona da biçim verir.

Zayıf doğuyoruz kuvvete ihtiyacımız var. Yaşamak için gereksinim duyduğumuz her şeyi bize eğitim veriyor. Peki, bize eğitimi kim veriyor? Doğuştan gelen yeteneklerimiz var. Yaşadığımız sürece insanlar tarafından eğitiliyoruz. Bize eğitim veren insanların, anne babalarımızın bizim için çizdiği yolla, yaratılışımıza uygun olan yönler, zıt kutupları oluşturuyor. Bu andan itibaren de insanda ruhi karışıklıklar başlıyor.

Çocukları, yetenekleri ortaya çıkarmaları ve olmak istedikleri şeyi olmaları için özgür bırakmalıyız. Biz onlara hâkim, asker, doktor olmayı değil, yaşamı öğretmeliyiz. Meslek sahibi olmaktan önce insan olmalılar. Çocukları nasıl koruyacağımızı düşünmekten ziyade, onlara kendisini nasıl koruyacağını, hayal kırıklıklarıyla, felaketler karşında nasıl güçlü duracağını, üzüntüden uzak tutmak yerine, ona hissetmeyi öğretmeliyiz.

Doğduğu andan itibaren çocuğu kundaklamak, çocuğun özgürlünü kısıtlar ve bu durum onun mizacını kötü etkiler. Dünyadaki ilk hisleri acı ve sıkıntı olur. Çocuğu ilk doğduğu anlardan itibaren kötü bir eğitimle karşılamış oluruz. Çocuğa verilen eğitime bakmadan onları adam olmamakla suçlarız. Bebeklik günlerinde ağladığında, onu sakinleştirmek için ya şımartır ya susması için tehdit ederiz. Bazen hoşuna giden şeyleri yaparız, bazen istemediği şeyleri zorla yaptırırız. İkisinin ortasında bir tutum göstermeyiz. Buna bağlı olarak da çocuk ya emir verir ya da emir alması gerektiğine inanır. Çocuğu böyle uç davranışlarla daha ilk yıllarda ihtirasla tanıştırırız ve çocuğun mizacının öyle olduğuna inanırız.

Anne-babanın elinde bu şekilde eğitilen çocuk, daha sonra kendini anlamayan bir eğitimcinin elinde kendine iyice uzaklaşır. Hayata atıldığında işine yaramayacak pek çok bilgiyle donatılmış olmasına rağmen, beden ve ruhu dermansızdır. Pek çok duygudan mahrumdur.

Küçük bir çocuk için etrafında gördüğü tüm nesneler, hem ilgi çekicidir, hem de ürkütücüdür. Onların karşısında kendini aciz hisseder. Ancak deneyimleriyle bunları yenebilir. Mesela örümcek korkusu, örümceği hiç görmeyen birinde gelişir. Yürüme ve öğrenme çocuğun keşfetme arzusunu kamçılar. Bu nedenle gerekli güvenlik önlemleri alarak, onun çeşitli şeyleri kendisinin bulmasını, merak ettiği şeyleri keşfetmesini, kendi dışında nesnelerin olduğunu da öğrenmesini sağlamalıyız.

Çocuklar ilerideki hayatları için kendilerine yük olan bütün duyguları, küçük yaşlarda bizim terbiyemiz yüzünden öğrendiklerine göre, iyi bir eğitim için yapılması gerenleri maddeler halinde sıralayabiliriz:

· Çocukların kendileri için gerekli olmayan kuvvetlere sahip olmaları, onları güçlü kılmak yerine zayıflatır. En iyisi doğuştan getirdikleri ve suiistimalini bilmedikleri bütün kuvvetlerin kullanılmasında onları teşvik etmeliyiz.

· Onlara yardım etmek, gerek zekâ, gerekse kuvvet bakımından maddi ve manevi ihtiyaçlarını gidermeli, iyi bir eğitim vererek eksik yönlerini tamamlamalıyız.

· Çocuklara yaptığımız yardımların akılcı ve gerekli yardımlar olmasına dikkat etmeliyiz. Gereksiz arzulara yol açacak davranışlardan kaçınmalıyız.

· Çocuklara, konuşmayı öğrenmeden önce, kendilerini ifade edebilecekleri işaret dilini öğrenmeliyiz. Konuştuktan sonra da onu sabırla dinleyerek anladığımızı belli etmeliyiz.

Bu kuralları hakkıyla uygularsak çocukları kendi kendilerine iş yapabilen, arzularına sınır koymayı bilen, başkalarına boyun eğmeyen kişiler olarak yetiştirebilmiş oluruz.


Çocukların doğal ortamlarda yetişmesi kapalı odalarda yetişmesinden daha iyidir. Çocuklara, kırlarda doğayla iç içe geçmiş öğrenme ortamları hazırlanmalıyız. Bu onların hem fiziksel, hem zihinsel gelişimi için önemlidir.


2. Bölüm:

Çocukluğun İkinci Devresi (Konuşan Çocuk Çağı)

Öğrenci (Çocuk):

Çocukluk çağının ilk evresinde ağlama hâkimken, ikini çocukluk çağında konuşma hâkimdir. Çocuk ihtiyaçlarını konuşarak dile getirebilecek düzeye gelmiştir. Bu döneme isteklerini ağlayarak yaptırmaya çalışan çocukların bu davranışları görmezden gelinmeli ve konuşarak söyledikleri zaman isteklerini yerine getirmelidir.

Eğitim programı:

İnsan hayatının en uzun müddetini tahmin edebiliriz. Yaşanacak olayları da belirleyebiliriz. Ancak insanların az bir kısmı sonlarına uzun bir hayat yaşarlar. Yetişkin olmadan da ölenler olabilir. O halde erişileceği kesin olarak bilinmeyen bir gelecek için bu günü mahveden bir eğitim hakkında kesin olmayan mutluluklara kavuşacağı iddiasıyla çocuğu sefalete mahkûm ederek işe başlarız. Böyle bir eğitim düşünüldüğünde mantıklı kabul edilebilir ancak çocuğu kürek mahkûmu haline getirir.

Çocukluk kötü huyların düzeltildiği disiplin çağıdır diyerek çocuklar sıkı bir eğitime tabi tutulmamalıdır. Bu tür eğitim gelecekte onlara zarara verebilir. Çocuklar yaratılış gereği çok hareketlidirler. Bu nedenle onlar serbest bırakılmalıdır. Ancak bu sayede onların gelişimi için doğal bir yol izlenmiş olur.

Şımarık çocuklar her şeyi elde edebileceklerini düşünürler. Ancak ilerleyen yıllarda girdikleri çeşitli ortamlarda küstahça tavırları nedeniyle dışlanırlar. Dışlanma, bu çocuklarda başarısızlık, yalnızlık ve mutsuzluk duygularının ortaya çıkmasına neden olur. Bu nedenle onlar şımartılmamalı, orta bir eğitim verilmelidir. Arzuları, istediği için değil, ihtiyaç duyduğu için karşılanmalıdır.

Çocuk, çocuklar içinde yetişmeye bırakılmalıdır. Onlara gerekli bazı bilgiler verirken bile, bilgiler, bugün gerekli değilse yarına bırakılmalıdır. Çünkü çocuk, zaman içinde gözlemlenerek kendisi için en uygun eğitim yöntemi teşhis edilir ve buna uygun olarak eğitim verilir. Bu sayede çocuğun kendi karakterini göstermesine fırsat verilmiş olur.

Çocuklara cezalar, ceza olarak uygulanmamalıdır. Bu cezalar, yaptıkları kötü hareketin doğal bir sonucuymuş gibi hareketin hemen ardından verilmelidir. Böylece yaşadıkları sevimsiz durumla neden karşılaştıklarını bilirler.

Çocukların bilinçsizce duyduğu, zihinlerinde izler bırakan nesnelerden önce ilk olarak tanıması gerekenleri seçmek, göstermek ve öğrenilmesine lüzumu olmayanları gizlemek, hafızalarının gelişimi için çok önemlidir.

Çocuklara okumayı öğretmenin yolu, onlarda okuma arzusunu uyandırmaktır. Çocuk okumayı büyük bir şevkle istiyorsa herhangi bir yöntemle zaten öğrenecektir. Bu neden, onda sadece okuma arzusu uyandırılıp, bu konuya güdülenmesi sağlanmalıdır.

Ne işe yaradığı bilinmeyen hareketler, sırf herkes yapıyor diye çocuğa yaptırılmamalıdır. Alışkanlıklar insanı kör eder. Alışkanlıkların cazibesi insanların tembelliğinden kaynaklanır. Alışkanlıklarına daima bağlı kalmak, gelişmeye ve farklı yönlerin keşfedilmesine engeldir. Sürekli tekrarlanan, değiştirilmesine izin verilmeyen davranışlar çocuğun ruhu zayıflatır. Bu yüzden çocuğun kendisine uygun şekilde oluşmasına ve davranmasına izin verilmelidir.

Çocuğa günlük hayatta yer ve iş verilmelidir. Böylece onun topluluk içinde kıymeti olduğunu hisseder ve kendine olan saygısı zedelenmemiş olur.

Öğretmen:

Öğretmenler için zor bir sanat: “Ders vermeden idare etmek ve hiçbir şey yapmadan, her şeyi yapmak.” Başarıya giden tek vasıta budur. Çocuklar öğretmenin düşüncesine, öğretmenin çocuğun kalbine nüfuz etmesinden daha çabuk hâkim olurlar.

Çocuklarda soyut kavramlar gelişmediği için bu dönemde, onlarla konuşurken bunlara dikkat edilmelidir. Aksi takdirde çocuk bu kavramlara farklı anlamlar yükleyebilirler. Çocuklar küçük yaşlarda anlamadıkları bir lisana muhatap olmaları, onların anlamadıkları halde pek çok kelime kullanmalarına neden olur. Bunu sonucunda çocuk çok bildiğini ve en az öğretmeni kadar akıllı olduğunu düşünen ukala kavgacı ve asi çocuklar ortaya çıkar.

Büyükler çocuklarla anlamayacaklarını bildikleri halde mantıklı konuşmalar yaparak olumlu sonuç almayı düşünürler. Ancak çocuklara verilecek olan ahlak dersi şu şekilde olmalıdır:

Öğretmen: Çocuğum bunu yapmamalısın.

Çocuk: Neden yapmamalıyım öğretmenim?

Öğretmen: Kötüdür de ondan.

Çocuk: Kötü mü? Bu ne demek?

Öğretmen: Sana yasak edilen şey.

Çocuk: Bana yasak edilende ne kötülük var?

Öğretmen: İtaatsizlik ettiğinden dolayı cezalandırırlar.

Çocuk: Ben de öyle yaparım ki fark etmezler.

Öğretmen: Seni takip edeler.

Çocuk: Saklanırım.

Öğretmen: Bulup sorarlar.

Öğrenci: Yalan söylerim.

Öğretmen: Yalan söylememelisin.

Öğrenci: Niçin yalan söylememeliyim?

Öğrenci: Çünkü kötüdür, vs…

Çocuklar bir konu üzerinde konuşurken bu çerçeve dışına çıkılmamalıdır. Bu çizginin dışına çıkıldığı zaman, çocuk sizi anlamaz. Öğrenciler her şeyden önce çocuk olarak kabul edilmeli ve bir çocuğun yapacaklarından başkası onlardan beklenmemelidir. Bu sayede, mantık ve muhakemenin ne olduğunu kavramadan önce, kendileri için faydalı olan tecrübelere kavuşmuş olurlar. Çocuğa söylediklerinizle değil, yaptıklarınızla örnek olunmalı, ona uzun nutuklar çekerek ders vermeye kalkışmaktan ziyade, öğrenmesi istenilen güzel davranışları öğretmenlerinden görmeleri daha etkilidir. Eğitimde ceza yöntemi rafa kaldırılmalıdır. Vicdan ve ahlak kavramlarını bilmeyen çocuklara, ahlaka aykırı davrandı diye cezalandırmak doğru değildir.

Çocuklar kötü ahlaklı kişilerden ve zara göreceği ortamlardan uzak tutulmalıdır. Bu yüzden köyler daha çok tercih edilmelidir. Bir öğretmenin çocukları köyde eğitmesi daha kolay olur. Çünkü orda lüzumsuz kafa karıştırıcı eşyalar daha azdır. Sadelik ve doğallık öğretmenin konuya ve öğrencilere hâkim olmasını kolaylaştırır. Öğretmen, şehirde sahip olamayacağı itibara ve nüfuza, köyde daha fazla sahip olur. Yetişkinlere de faydalı olacağı için herkesten hürmet görür.

3. Bölüm:

İlk gençlik çağı:

Öğrenci (çocuk)

İlk gençlik çağına kadar hayat, bir çocuk için acizliklerle doludur. Ancak çocukluktan çıkış, yeni edinilmiş kuvvetler demektir. Çocuklukla gençlik arasında sıkışmış bu dönemde ona bir yetişkin gözüyle bakarsanız, pek zayıf olduğu, çocuk gözüyle bakınca da yeterince güçlü olduğu anlaşılır. J. J. Rousseau bu dönemi çocukluk olarak ele alır ve ona göre bu dönem gençliğe doğru gider. Ancak çocukluğa daha yakındır. Bu dönemde hava değişiminden az etkilenir, uykusu geldiği zaman bir yere uzanıp uyuyabilir

Bu dönemde çocuk artık kendi dışındaki dünyayla etkileşime geçer. Evrenin sırlarını keşfe koyulur. İlk dönemlerde olan ihtiyaçlarını karşılama arzusunun yerini, varlığının sahasını genişletme, kendi benliğinin dışına çıkma almıştır. Fakat bu çağda çocuk, belirsizliklerle doludur. Bu yüzden düşünceleri gözüyle gördüğünün ötesine gidemez.

Öğretmen:

Bu dönemde her şeyden önce çocuğu güvence altına alması gerekir. İnsanlar, bilmediklerinden değil, bildikleri yüzünden doğru yolu şaşırırlar. Çocukların matematik derslerindeki başarısına bakarak onların zekâları hakkında yorum yapılmamalıdır. Faydalı olanla olmayanı ayırt ettiği anda, kuramsal okumalara çocuğu yönlendirmek için dikkatli davranmak gerekir.

Çocuğa ahlaki bilgileri bu çağda yavaş yavaş öğretmek gerekir. Soyut bilgilerin öğrenilme yaşı bu çağda başlamıştır. Çocuğu kitap okumayı teşvik etmekle beraber, ona öğrendiği bilgileri de kullanma, hayata geçirme imkânı vermek gerekir.

Eğitim programı:

Çocuk hata yaptığı zaman sert bir şekilde eleştirilmemeli, bunun yerine ona zaman verilerek hatasını farkına varması sağlanmalıdır. Eğer çocuk hata yapmasaydı, doğrunun ne olduğunu tam olarak anlamayacaktı.

Çocuğun kafasına ancak doğru ve açık bilgilerin girmense izin verilmelidir. Zihni yanlış bilgilerle dolacaksa, hiç bilgi girmemesi daha iyidir. Çocuklara bilimi öğretmek değil, sevdirecek hazlar verilmelidir. Bu sağlandıktan sonra da öğrenme yöntemlerini göstermek gerekir. Her iyi ve faydalı bilginin terbiyenin esas prensibi budur. Çocuğa bir şey zorunlu olduğu için değil, gerekli olduğu için öğretilmelidir.

Çocuğa, sorduğu sorulara merakını doyuracak kadar değil, merakını besleyip kamçılayacak şekilde bilgi verilmelidir. Çocuğa yapılacak en büyük kötülüklerden biri onun sorularına gelişi güzel cevap vermektir. Çocukların kullandıkları kelimeler değil, onlara bunu sarf ettiren neden üzerinde durulmalıdır.

Çocuğa göremeyeceği bir şeyi göstermeyin. Olgun insanlarda bulunan vasıflar, buna has bilgiler çocuğa yabancıdır. Çocuğu, bulunduğu yerden olgun insanların konumuna getiremediğimiz için, olgunluğu çocuğun seviyesine indirmeliyiz ve ona sadece faydalı olacak bilgiler öğretmeliyiz. Çocuk muhakeme yapmayı başladıktan sonra onu diğer çocuklarla kıyaslamamak, onları rekabete sürüklemekten kaçınmak gerekir.

Tutarlı bir terbiye için Robinson Crusoue romanı, tüm çocukların kitaplığında bulunması gereken bir kitaptır. Çünkü bu kitap, tüm ilimlerin açıklayıcısı ve okuma zevki bozulmayan herkesin okuyacağı bir kitaptır.

Ebeveynlik ve öğretmenlik sanatı, çocuğun dikkatini önemsiz olay, insan ve nesnelerden uzaklaştırarak, onu toplumun işleyiş düzeni hakkında yürütebilecek ve insanlarla iyi ilişkiler kurabilecek bir olgunluğa yaklaştırmaktır.

4. Bölüm:

Büluğ: İnsanın gerçek kişiliği bu çağda başlar.

“Şu dünyaya ne çabuk gelip geçiyoruz. Hayatın ilk dörtte biri, kullanılması bilinmeden; sonuncu dörtte biri de kullanma gücümüz tükendikten sonra geçiyor. Zaten yaşamasını bilmiyoruz ve yaşayamıyoruz. Hayatın bu iki ucu arasında sıkışıp kalan kısmı da uyku, iş, stres korku ve türlü sıkıntılar içinde yok olup gidiyor. Hayat çok kısa, fakat bu kısalık ömrün az devam edişinden değil, ondan gereğince istifade etmeyişimizden kaynaklanıyor. Ölüm anını, doğum anından uzaklaştırmaya çalışmak, beyhude çabalamaktır.”

Çocuğun duygusal ve merhametli olmasını sağlamak için;

1. Kendisi gibi acı çeken ve kendisine benzeyen diğer varlıkların olduğunu bilmelidir.

2. Hissettiği acıları hisseden, kendisi gibi duygu taşıyan varlıkların bulunduğunu bilmelidir.

Çocuklarda doğan hassasiyeti beslemek ve körüklemek için yapılması gerekenler:

1. Çocuk kalbini hassasiyetini genişletecek ve başka varlıklara yayacak konu ve fırsatlar hazırlamak.

2. Çocuk kalbini sıkan ve daraltan her ne varsa, uygun yöntemlerle bertaraf etmek ve iyilik, acıma, gibi insanlarca sevilen iyi duyguları yerleştirmek.

3. Haset, kıskançlık ve kin gibi kötü ve vahşi ne varsa bunların doğasına engel olmak.

Öğrenci Öğretmenin Büyüklüğünü Hissetmelidir.

Öğrenci öğretmenin bilgisini, kendisininki gibi sınırlı zannedecek bir durumda bırakılmamalıdır. Genç bir adamın öğretmenine olan güveni şu esaslara dayanır:

1. Öğretmeninde gördüğü muhakeme otoritesine,

2. Bilgilerindeki üstünlüğe,

3. Öğretmenin bilgi ve otoritesinde, gencin kendisi için gördüğü faydalara.

Öğrencisinde sevgi ve hürmet görmeyen ve ders verme otoritesini elinden yitiren öğretmenler, öğrencinin saygısız olduğunu düşünmeden önce kendilerine bir çeki düzen vermelidir.

Gençlerin bütün hataları, gerektiğinde kendilerini kontrol altına almanız için sizin elinize verilmiş bir frenidir. Öğrenciyle bu şekilde bir iletişim kurarken, öğretmenin en büyük idarecilik sanatı şudur:

1. Öğrenciyi serbest bırakıp takip ederken, kendisine yasaklanış olan hareketlerden ne zaman vazgeçeceğini veya bu hareketlerde ısrar edeceğini önceden anlamak,

2. Her taraftan tecrübe dersleriyle kuşatmasını bilerek ve onu büyük tehlikelere asla yanaştırmamak,

3. Tehlikeler içine düşmeden önce ikaz etmek ve düştükten sonra asla azarlamamak gerekir.

Çünkü aksi halde, çocuğun benliğini ateşlemiş ve isyan ettirmiş oluruz. “Ben söylemiştim değil mi?” cümlesinin hiçbir anlamı yoktur. O bunu zaten biliyordur ve söylediğiniz şeyleri hatırlatmak için yapacağınız en güzel şey, bunları unutmuş gibi görünmektir. Hatasını yüzüne vurmadığınızı ve aşağılayacak yerde teselli ettiğinizi gören öğrencinin size duyacağı saygıyı tahmin edebiliyor musunuz?

Çocukların buluğ çağına eriştiklerini hissettiğiniz anda, o zaman kadar kendisine karşı kullanmış olduğunuz konuşma tarzını, bir daha ele almamak şartıyla bir kenara bırakınız. Onu küçük bir öğrenci olarak değil bir arkadaş, yetişkin bir insan olarak görün.

Sonuç:

1762’de Jean Jacques Rousseau tarafından kaleme alınan bu görüşlerden, bugün güncelliğini kaybeden yoktur.

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..