Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '17

 
Kategori
Edebiyat
 

Erdal Öz: bir dönemin edebi tanığı

Erdal Öz: bir dönemin edebi tanığı
 

Tarih 2000’ler, öykü yazmaya başladığım yıllar. İlk dosyamı oluşturmuş, adını duyduğum her yayınevini arayıp dosyamı gönderiyorum. Yanıtlar hep olumsuz. Ama vazgeçmiyorum. Zira bir öyküm Varlık Dergisinde yayımlanmış,  bu bende inanılmaz bir özgüven yaratıyor. O zamanlar Varlık Dergisi bir edebiyat okulu gibi. Mario Levi benim öykümü seçmiş, onlarca öykü arasından, ötesi var mı, diye düşünüyorum.

İyi ki böyle düşünüp vazgeçmemişim. 2004 Mayısında Can Yayınlarından yanıt geliyor. O da olumsuz ama benim için çok önemli. İade edilen dosyama baktığımda, her öykümün okunmuş, üzerinde düzeltmeler yapılmış, notlar düşülmüş, bu notlardan biri de dosyanın üzerine iliştirilmişti: “Düzeltmeleri dikkate alarak tekrar deneyin!”  Ve bir de mektup, Erdal Öz imzalı. Acele etmeden dosyayı bir kez daha gözden geçirmemi, bende bir öykücü kumaşı gördüğünü ve  yazmaktan vazgeçmememi istiyordu. Dosyam kabul görmemişti ama ben onun gözünde kabul görmüştüm.

Kimdir Erdal öz?

İnsana odaklı ve sade üslubuyla 50 kuşağı Türk Öykücülüğünün yapı taşlarından olan Öz, Kafkasya’dan göç etmiş bir ailenin oğlu olan ceza yargıcı Şefik Beyle, Kırcaali’den Kırşehir’e yerleşen muhacir bir ailenin kızı Mehcube Hanımın tek çocukları olarak 26 Mart 1935 de Sivas Yıldızeli’nde dünyaya gelir. Babası çok sevdiği İsmet İnönü’den esinlenerek adını Erdal koyar. Yine babasının mesleği nedeniyle eğitimini ülkenin farklı şehirlerinde tamamlar. İlkokulu Uzunköprü ve Muğla’da,Ortaokulu Antalya’da, Liseyi Tokat’ta bitirir.

Muğla’da ilkokul yıllarında Çocuk Haftası dergisine gönderdiği resmin birinci seçilmesiyle resme olan yeteneği ortaya çıkar. Ama babası derslerini engelleyeceğini  düşünerek resim yapmasına izin vermez. Gizlice resim yaparken yakalanan Öz, bunu yıllar sonra “Babam Resim Yaptı” öyküsünde ölümsüzleştirecektir.

Tokat Gaziosmanpaşa Lisesinde okurken  alt sınıftan yeşil gözlü güzel bir Çerkez kızına aşık olur. Tutucu bir çevrede olduklarından kıza duygularını ancak şiirle ifade edebilen Öz, böylelikle yazı serüvenine  de ilk adımını atmış olur. Yazdığı şiir okulun duvar gazetesinde yer alır ve bunu diğerleri takip eder. Edebi anlamda ise ilk şiiri “Rastgele”, Kaynak dergisinde yayımlanır.

Hukuk fakültesine başladığında kendisi gibi edebiyat meraklısı gençlerle tanışır. Bu gençler arasında Onat Kutlar, Demir Özlü, Hilmi Yavuz, Adnan Özyalçıner gibi isimler de bulunmaktadır. Bu yıllarda arkadaşlarıyla harçlıklarını birleştirerek “a” dergisini çıkarır. İlk sayı 15 Ocak 1956 da iki sayfalık tek yaprak olarak çıkar.

1960 yılına kadar yazmaya devam ettiği şiirleri  Varlık, Yeditepe, Yenilik, a,  dergilerinde çıkar. Aynı tarihte ilk öykü kitabı Yorgunlar edebiyat dünyası ile tanışır. Onu ilk romanı Odalarda izler.

Aslında burada altını çizmek isterim ki, Erdal Öz, öyküye sevdalıdır.Edebiyatın çeşitli alanlarında –şiir, eleştiri, roman, gezi yazısı, çocuk kitapları- eserler vermesine rağmen o bir öykü yazarıdır.

Ankara Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra TDK yayın kolunda çalışır.  Türk Sinematek derneğinde görev alır.  Yayıncılık hayatı ise Radyo televizyon Genel Müdürlüğünde çalışırken Ankara’da bir sinemanın girişinde olan Sergi Kitabevi ile başlar. Bu kitabevi diğerlerinden çok farklı bir konumdadır. Bu farklılık okurlarıyla olan sıcak ilişkisi kadar, paket olarak kullandığı kağıtlarla ilgilidir.  Kağıtların üzerinde sosyalist kuramcılardan, devrimcilerden, yazarlardan alınmış sözler vardır. Mao, Fidel Castro, Che Quevera, Nazım Hikmet ve Atatürk’e ait sözler gençlerin dikkatini çeker. Bu kağıtlar öğrenci yurtlarının ve okul kantinlerinin duvarlarında yer almaya başlar. 1971 de ilk tutuklanması da  bu kağıtlar yüzünden olur.Satılması yasak olan bir plağın bu kağıtla paketlenmesi plağın nerede satıldığına dair bir belge niteliğindedir.  Gözaltına alınır ve tutuklanır.

1972 deki ikinci tutuklanışı Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam kararını durdurmak için  3 Mayıs 1972de Bulgaristan’a kaçırılan Boğaziçi uçağının, kaçırılma olayında adının geçmesi yüzünden olur.

Sergi Kitabevinin kapanışından sonra Cem Yayınevinin Arkadaş Kitaplar adlı çocuk dizisini  yönetir. İlk kitap Nazım Hikmet’in Sevdalı Bulut’udur. 1980 de ise Can Yayınlarını kurar.

80 li yıllarda çocuklar için yayımladığı kitaplar, komünizm propogandası yaptığı gerekçesiyle  okul bahçesinde yakılır. 1995 de toplatılma kararı verilen ve yirmi üç edebiyatçının  katkısıyla oluşan “Düşünce Özgürlüğü ve Türkiye adlı kitabı yayınladığı için yargı önüne çıkar.

1970 sonrasında yazdıklarıyla toplumsal gerçekçi çizgiye geçen Erdal Öz, eserlerinde toplum yaşamının bireylerin iç dünyasına  olan etkilerini duygusal  bir üslupla anlatır. Baskı altındaki insanların yalnızlığını, umudunu okura duyarlılıkla yansıtır. Mamak cezaevinde yazdığı öyküleri arkadaşları tarafından “a” dergisinde basılır.   Serbest kaldıktan sonra ilave ettiği öykülerle “Kanayan” ortaya çıkar.  Bir yıl sonra da romanı “Yaralısın”  yayınlanır.

Bu dönem yapıtlarında yazar kimliğinin yanına siyasi kimliğini de ilave eder. Hatta “tutuklu” kimliğini de ekleyerek gerek kendi yaşadığı, gerekse hapishanede birlikte yaşadığı insanların acılarını dile getirir.

Tutukluluk döneminde tanıştığı Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıyla ilgili anı-romanı “Gülünün Solduğu Akşam” ile büyük bir çıkış yakalayan Erdal Öz, acılı bir döneme de imza atmış olur. “Anı, belge, anlatı karışımı bu kitabı dilerseniz roman gibi okuyun, yeter ki,sizde bırakacağı hüzün kalıcı olsun” dediği bu kitap, yakın tarihimizin bir dönemine tanıklık etmesi bakımından özel bir yere sahiptir. Kitabın en dikkat çeken tarafı ise asılan devrimci gençlerin son mektupları ve isteklerinin yer aldığı  bölümlerdir.

Gülünün Solduğu Akşam’da ve öykülerinde anlatmadığı ve eksik kalanları yazdığı Defterimde Kuş Sesleri’ni  bir yazarın anılarından çok aydınları cezaevlerine sudan sebeplerle tıkılmış bir ülkenin  anlatıldığı roman olarak da görebiliriz. Anılar bir kişiye ait olmakla birlikte, yayımlandıkları andan itibaren toplumda ortak bellek görevi görürler. Bir anlamda geçmiş bugüne ayna tutar. Primo Levi’nin “Amaçları insanı, insandan daha az bir şey haline  getirmekti” sözüyle başlayan kitap tam da bu sözü açıklar niteliktedir.

Erdal Öz, yapıtlarında yabancı kelimelerden kaçınarak sade bir dil kullanır. “Ve” bağlacı kullanmayı sevmez. Yazılarında deyim, atasözü, ikileme kullanmayarak anlaşılır olmayı tercih eder.Psikolojik tahlillere yer vermez. Cümlelerini özne-nesne-yüklem pratiğinde kurar. Öykülerinde olayı ikinci plana atarak duruma ve insana odaklanır. Öykülerini genelde “Ben” zamiri ile yazdığından, yazdıklarında anı niteliği baskındır. 

Eserlerinde ağırlıklı olarak işlenen ve çoğunlukla öykülerine yansıyan ana izlek hapishanedir. İşkence, cinsellik, kadın, doğa, deniz, mahkum gibi kavramlar işlediği temalardır.

 “Cam Kırıkları”yla dolu 71 yıllık  bir ömre  6 Mayıs gibi anlamlı bir günde veda eden bir dönemin edebi tanığı ve usta yazar  Erdal Öz’ü saygı ve özlemle anıyoruz.

Not: Yazının Tamamını Melek Koç / Erdal ÖZ : Bir Dönemin Edebi Tanığı / Yaba Edebiyat  Sayı 102 den okuyabilirsiniz.

 
Toplam blog
: 235
: 2079
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

Burada yazarken kim olduğumuzun, ne olduğumuzun bir önemi olmadığını düşünüyorum. Önemli olan yaz..