Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '15

 
Kategori
Öykü
 

Erdoğan'ın sonu 2

Erdoğan'ın sonu 2
 

"... birlikte yatıp kalktığım karanlık gölgelerden biri miydi?"


Aslında Demet'in beni sevdiğinden hiç kuşku duymadım. Onun kahramanıydım, bana hayrandı. Güçlünün karşısında ezilmeyeceğime, güçsüzü ezmeyeceğime, sert ve katı görünsem de içimde iyilik olduğuna inanıyordu. Haklıydı da. Ama Ozan gibi, o da yaşamı yeterince tanımıyordu. Evimizdeki yaşamın sürebilmesi için dış dünyada çalışmam gerekiyordu ve herkes gibi ben de yapabileceğim bir işi yapıyordum. Bunun gereklerini yerine getirmezsem başarılı olamazdım. Bu benim sonum olurdu. Benim sonum demek, Demet'in, Sumela'nın ve Belal'in de sonu demekti. Yaşamak için işimi yapmalıydım. Böyle bir örneği vermem doğru değil ama, çocuklarının açlıktan ölmemesi için çalmak zorunda kalan herhangi bir babadan farklı değildi durumum. Sistem azını vermiyordu çünkü. Elimdekinin birazını bile kaybetmeye başlarsam işimin kısa sürede bitmesi kaçınılmaz oluyordu.
 
Demet beni seviyordu. Benim eksikliklerimi hiçbir zaman sorun etmemişti. Keşke onun istediklerinin birazını olsun verebilmenin bir yolunu bulabilseydim. Çok bir şey istediği yoktu, biliyordum. Arada bir çiçek almam, yılda hiç değilse birkaç kez baş başa yemeğe gitmemiz, iş yoğunluğunda her yıl olamasa bile arada uzunca tatillere çıkmamız, Belal ve Sumela'yla daha yakın bir ilişkim olması. Bunları yapabilsem belki hiçbir sorunumuz olmazdı. Çeşitli nedenler ileri sürerek yanaşmıyor, bunlardan uzak duruyordum. Gerçekte tek bir neden vardı. Korkuyordum. Demet duysa bunu anlayamaz, bir anlam veremez ama gerçekten nedeni buydu. Korkuyordum. Demet'i kaybetmekten korkuyor, bunun için ondan uzak duruyor, aslında birlikteyken onu kaybetmiş oluyordum. İstediklerini yapmıyordum. Denesem yapabilir miydim, bilmiyordum. Ağaç yaşken eğilir, yaşama sert bir dünyada başlayan biri günün birinde aklına esti diye bambaşka biri olamaz. Denemekten korkuyordum. Denediğim halde Demet'e uygun birisi olamazsam, olamayacağım ortaya çıkarsa Demet'in benden uzaklaşmasından korkuyordum.
 
Yaşamlarımız böyle kurudu. Demet, Sumela, Belal, ben, kendi yalnızlıklarımızda, mutsuzluklarımızda soğuduk. Ozan'ı ilk gördüğümde bile aklımdan onun gibi olmayı ne çok istediğim düşüncesi geçti, önemsemedim. Demet Ozan'la karşılaşana dek bunu yeniden aklıma hiç getirmedim.
 
Demet evden çok fazla çıkmıyordu ama düzenli olarak görüştüğü arkadaşları vardı. Bazen evlerde, bazen dışarıda toplanırlardı. O gün de bir yemeğe gidiyorlardı. Demet niçin uğramıştı, hatırlamıyorum ama kesinlikle önemli bir nedeni yoktu, uğramasa da olurdu. Başımıza bunları getiren kadere sonradan çok kızdım. Bu kaçınılmaz, ölümcül sona varmamız gerekmiyordu. O gün yanıma uğramasa Ozan'la belki de hiç karşılaşmayacaktı.
 
Geldi. Ozan o sırada odamdan yeni çıkmıştı. Dışarıdan:
 
"Buyrun, kime bakmıştınız?" diyen sesi geldi.
 
Demet'in "Erdoğan Bey'e" diyen sesini duyunca içimde bir sıkıntı hissettim. Karşılaşabileceklerini hiç düşünmemiştim. Karşılaşmalarını hiç istemiyordum. Sevgilisini sınıfın zeki, yakışıklı ve esprili çocuğuyla gördüğünde kıskanan toy bir genç gibiydim.
 
Uzun bir sessizlik oldu. Bu bekleyişe bir anlam veremedim. Sonra Yagan'ı duydum:
 
"Bakıp duracağınıza Demet Hanım'ı içeri alsanıza, Erdoğan Bey'in eşini tanımadınız mı?"
 
Kafamdan o sessizliğin yaşandığı süreyi silmeye çalıştım. Yagan izin vermedi. Demet içeri girerken:
 
"Ozan Bey size bakarken içeri almayı unutmuş, kusura bakmayın Demet Hanım" dedi.
 
Yagan'ın bu sözleri Demet'e farklı bir gözle bakmama neden oldu. Şık ve sade bir elbisesi vardı. Kendini öne çıkaran, dikkat çekmeye çalışan bir havası yoktu. Demet'in güzelliği, üzerindeki renkler ve Yagan'ın kuşkulu bakışlarıyla birleşince sıkıntı keskin bir sancı gibi saplandı.
Zayıf bir noktamdan yakalanmış, vurulmuştum. Ozan benim olamadıklarımdı. Bunun hiçbir önemi yoktu. Aynı zamanda Demet'in olmamı istediğiydi. İşte bu çok önemliydi. Beni kahrediyordu. Ozan'ın oğlumuz yaşında olmasının önemi yoktu. Bizimle birlikte Demet'le ilk karşılaştığımız zamana gitmiş, aramıza girmişti.
 
....
 
Ozan hemen ayrılıp gideceğini söyleyince çok sevindim. Üzerimden bir yük kalkmış gibiydi. Bunun geçerli hiçbir nedeni yoktu. Onun gitmesi beni Demet'e yaklaştıramazdı. Belal'le aramızdaki sorunları çözmez, Sumela'nın annesini anlamasını sağlamazdı.
 
Hemen Yagan'ı çağırdım. Gerekli işlemleri yapılmasını söyledim. Kısa sürede Ozan ilişiğini kesmiş, ben dahil herkesle vedalaşmış, yaşamının en verimli yıllarından bir bölümünü geçirdiği binadan uzaklaşmıştı.
 
Yagan, Ozan'ın dosyasının kapatılmasıyla ilgili belgeleri onaylamam için getirdi.
 
"Ozan Bey pek ani ayrıldı, kiminle gidiyormuş?"
 
Bu soruya pek anlam veremedim. Nereye gideceğini sormuş olmalıydı.
 
"Bilmiyorum, bir iş bulmuştur, başarılı bir özgeçmişi var, bizim verdiğimiz referans yazısı da bence çok işine yarayacak."
 
Yagan içinde bir sıkıntı var gibi duruyordu.
 
"Genç insanların ne yapacağı belli olmuyor. Birden duyguların seline kapılıp kendilerini dağıtıyorlar. Ama Ozan Bey akıllı bir çocuk. Kuşkusuz öyle bir iş yapmaz."
 
Bir sessizlik oldu. Yagan susmuştu ama gitmiyordu.
 
"Başka bir konu mu var?" diye sordum.
 
"Bizim komşulardan biri. Epey uzun süredir evli. Karısını çok seviyordu. Üniversitede çocukları var. İnanır mısınız, kadın oğlunun arkadaşlarından biriyle kaçmış. Adam perişan oldu. Evden çıkmıyor. Az önce telefon etti. Durumu iyi görünmüyor. Bir uğramak istiyorum."
 
Yagan'ın komşusunu düşünecek durumda değildim. İstediği zaman, istediği yere gidebileceğini söyledim. Demet'e selam söylememi isteyerek odadan çıktı.
 
Duygularım, düşüncelerim karmakarışıktı. Çok uzun süredir belki de ilk kez kafamda işle ilgili bir gölge olmadan Demet'i düşünüyordum. Ozan gitmişti. Demet'le yeni bir başlangıç yapabilir miydik? Ben değişebilir miydim? O değişeceğime inanabilir miydi? Yaşamımızın bundan sonrasında ilk günkü umutlarımızın peşine düşebilir miydik? Ne kadar zamanım kalmıştı? Yaşam ve ölümle ilgili tüm inançlarıma karşın, sonsuza dek yaşamayacağımı ilk kez gerçekten anladım, düşündüm.
 
Herkes gibi benim de bir gün sonum gelecek miydi? Ölümü düşünmeden yaşayan insan yoktur. Bazıları onun korkusunu daha çok hissederler, bazıları o hiç yokmuş gibi yaşama sarılabilirler. Çocukluğum, babam, benden korkup yanlarında istemeyen uzak arkadaşlarım, bana hiç uslanmayıp haylaz kalacak köteklik bir çocuk olarak bakan öğretmenlerim beni sertleştirdi. "İyi aile çocuğu" olmadığımı ne zaman anladım, bilmiyorum ama ilk büyük öfkem bunu gördüğümde patlamıştı. Ben diğer çocuklar gibi değildim, annem diğer anneler gibi, babam diğer babalar gibi değildi. Neden bize farklı bakıyorlardı? Okumuş olmaları, paraları olmaları niye onları üstün, bizi aşağılık yapıyordu? Bu aslında içimde hep büyümüş bir acıydı. Belki daha doğmadan önce bile yanlış bir dünyada olduğumuzu hissetmiştim. Yaşama yanlışlıkların kurbanlarından biri olarak başlamıştım. Ama öfkem öylesine büyüktü ki böyle kalamazdım. Kızdıkça vuruyor, vurdukça güçleniyor, gücüme rağmen ezilip hor görüldükçe iyice sertleşiyor, insanlardan kaçıyordum. Her an hır çıkarmaya hazır biri olduğumu anlayanlar zaten yanıma hiç yanaşmıyordu. Kıskanıp nefret ettiklerimden uzak kalmak içinse özel bir çaba gerekmiyordu. Beni görenler içimdeki öfkeyi, gizli dünyamda kimlerin ve nelerin olduğunu bilmiyorlar, anlamıyorlardı, anlayamazlardı.
 
Demet'in beni anlamasını ummuştum. Belki o beni anlıyordu da ben kendimi anlayamıyor, kendimden uzaklaşıyordum. Ne düşündüğünü, beni nasıl gördüğünü tam bilemiyordum. Ama ne işteki, ne de evdeki Erdoğan'ı onaylamadığı çok açıktı. Bir keresinde "Tüm bunları sen düşünüp isteyerek yapıyor olabilir misin? Yoksa yanında seni yönlendiren şu çok güvendiğin Yagan Bey gibi bazı sesler mi var? Kendi sesinle konuştuğunu sandığında içinde gizli bir başkası mı önceden yerleştirilmiş bilgileri okuyor? Öfken ve nefretin geçmiş ezilmişliklerinin bir kalıntısı mı, yoksa birileri mi bu duyguları taşıyıp yerleştiriyor?" demişti.
 
Ozan'ın dosyası masada kalmıştı. Nereye gidiyordu acaba? Bu sorunlar olmasa kalmasını isterdim. Bir iş bulmuş muydu? Yoksa Yagan'ın komşusu kadının uğruna evi terkettiği delikanlı gibi, o da bir kadın için mi gidiyordu?
 
Çekmeceyi nasıl açtığımı, içinden alacağımı alıp nasıl dışarı fırladığımı bilmiyorum.
 
....
 
Demet'in sesi çıkıyor muydu? Yıllardır onu hiç duymamış olmamın verdiği bir alışkanlıkla yine sessizliğiyle mi konuşuyordu? Bilmiyordum.
 
Bildiğim, oradaydı. Ozan'a sarılmıştı. Bir sevgiliye değil, umutsuzluk içindeyken güven veren bir ağaca sarılır gibi.
 
Önünde eğilmek, diz çökmek, ağlamak, yalvarmak istedim. Onu ilk gördüğüm anı düşünmek bana müthiş bir acı veriyordu. Yaşamıma büyülü bir elle dokunmuştu sanki, bana aydınlık bir gelecek, güzel bir yaşam, insanı ve dünyayı anlamanın umudunu vadetmişti. Benim tek yapabildiğim daha çok para ve güç elde etmek olmuştu. Girdiğim yolun, ilişkimizin aldığı şeklin onu kurutup yok ederken bendeki insanlığı da tükettiğini fark edememiştim. Bana bakarken gözlerinde beliren güveni, beğeniyi, saygıyı, yanlışlarıma bile iyi niyetimden kuşku duymayan gözlerle gülümseyerek gösterdiği hoşgörüyü bir daha asla görememiştim. O kabuğuna çekilip kurumuş, ben dünyaya meydan okuyarak bedenimin ve küçük krallığımın çevresinde zırhlar örmüştüm.
 
Bana "Yaşamaya değer" diyen bir güzellik kalmış mıydı?
 
Ozan Demet'e Demeter mi demişti? Birlikte bir öykü mü yazıyorlardı? Öyküleri sözle yayılıp değişerek yaşayacak mıydı? Yalnız Demeter öyküleri dünyayı dolaşıp üzerilerine yeni öyküler alarak büyüyecekler miydi? Böyle konuştuklarını mı duymuştum, bunlar Demet'le yıllardır birlikte olmamın bana kazandırdığı gizli sözcükler miydi?
 
Bilmiyordum. Boşlukta bir "Ozan'a Kıyma Erdoğan" sessizliği uçuyordu. Erdoğan kimdi, ben miydim? Yagan mıydı? Şirketi büyütürken birlikte yatıp kalktığım karanlık gölgelerden biri miydi? "Ozan'a Kıyma Erdoğan" sessizliğinin sesini duyabilir miydim?
 
Yaşamım bu dönüşü olmayan yola ne zaman girmişti? Birazdan namlunun ucundan çıkacak ilk mermi hangimize giderse gitsin, getirdiği asıl son benimki olmayacak mıydı?
 
Sona çok yaklaştığım anda bir ışık gördüm. Hani ölümden kurtulup dönenler şaşırtıcı olaylar anlatırlar, gördüklerinden söz edilir ya, bu öylesi değildi. Demet'le konuştuğumuz bir an geldi aklıma, ne zaman olduğunu bilmiyorum, dönüşü olmayan yola girmemden önceydi, eminim, ona kulak versem belki de bu noktaya gelmezdim, gelmezdik, gözlerinde sıcaklık, sevgi, anlayış kırıntıları gördüğüm, onu tümüyle kurutmamdan önceki son anlardan biriydi. "Bırak artık Erdoğan" demişti. Daha fazlası gerekmiyor ki bize, bunlar da gerekmiyor, yeniden başlayabiliriz, birbirimize döneriz, unuttuklarımızı yeniden buluruz. Bana öylesine saçma gelmişti ki bu istek o zaman, ona tuhaf tuhaf bakmıştım. "Ben geri adım atacak adam değilim" demiştim. Ama belki de haklıydı. Kendimi bugün, burada bulmamak için o anda doğru seçimi yapmam gerekiyordu. Demet'i kucaklamayı başarmam gerekiyordu, yalnız onu ve geleceği değil, kendimi de kurtarmak için.
 
Bir mucizenin son anda bir titreme gönderip bizi kurtarmasını umarak, yaşamımın tek anlamını ve çocuklarımın geleceğini bu dünyadan silmek üzere tetiğe bastım.
 
Önceki Öyküler:
 
1. Mehmet Arat, Seni Seviyorum Erdoğan, http://blog.milliyet.com.tr/seni-seviyorum-erdogan/Blog/?BlogNo=448965&ref=fblike
 
2. Mehmet Arat, Senden Korkmuyorum Erdoğan, http://blog.milliyet.com.tr/senden-korkmuyorum-erdogan/Blog/?BlogNo=461357&ref=fblike
 
3. Mehmet Arat, Vurmayın Erdoğan Bey!, http://blog.milliyet.com.tr/Vurmayin_Erdogan_Bey_/Blog/?BlogNo=467552&ref=fblike
 
4. Mehmet Arat, Ozana Kıyma Erdoğan!, http://blog.milliyet.com.tr/Ozan_a_kiyma_Erdogan_/Blog/?BlogNo=483514&ref=fblike
 
5. Mehmet Arat, Erdoğan'ın Sonu 1, http://blog.milliyet.com.tr/erdogan-in-sonu-1/Blog/?BlogNo=490574&ref=fblike
 
İş ve İşsizlik Esintileri:
 
Mehmet Arat, Sevgili işsizlik arkadaşım, http://blog.milliyet.com.tr/sevgili-issizlik-arkadasim/Blog/?BlogNo=347303&ref=fblike
 
İlyada Esintileri:
 
Mehmet Arat, Kitap Arkası: İlyada, http://www.facebook.com/mehmetarat2000x
 
Toplam blog
: 72
: 274
Kayıt tarihi
: 08.01.12
 
 

1958 doğumlu. Mühendislik eğitimi aldı. Teknik alanda çalışırken kültürel konulara ilgisini sürdü..