Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Eylül '07

 
Kategori
Güncel
 

Eski cami direk ister Söylemeye yürek ister benim karnım tok ama arkadaşımın canı börek ister!

Eski cami direk ister Söylemeye yürek ister benim karnım tok ama arkadaşımın canı börek ister!
 

"Allahım, senin rızan için oruç tuttum, sana inandım, sana güvendim, senin rızkınla orucumu açtım. Hamdolsun verdiğin nimetlere sağlık ve afiyete!" diye başlardı o davudi ses hoş bir name gibi gelirdi kulağıma.

Oruç tutanların duymaktan en çok hoşlandığı duadır bu, iftar duası radyo ve televizyonda ney eşliğinde bu dua okunduğu anda bütün gün süren o hoş bekleyişin bazen de sabırsız bekleyişin sonunu müjdelerdi bu dua.

Ramazanın vazgeçilmezleri takıldı aklıma; öncelikle misler gibi yumurtalısı yumurtasızı üzeri bol susamlısı uğruna uzun uzun kuyruklara girip sabırla beklediğimiz elleri yakan mis kokulu pideler nedense ilk sırayı aldı.

Güllaç ikinci anımsadığımdır.

Bembeyaz güllaç yaprakları ve onun üzerindeki kırmızı nar taneleri ile gözümün önünde canlanır o bize has tatlımız.

Misler gibi sütle yumuşatılmış güllaç yapraklarına (güllaç yapraklarının yapımı gerçekten çok sabır isteyen bir iş imiş, güllaç üreticileri on bir ay boyunca ramazan için güllaç yaprağı yaparlarmış güllaç tavalarında) sadece ramazanda tüketilen bir tatlı imiş güllaç. Sütle yapıldığı için son derece hafif olan güllacın üzerine ve yaprakları gül suyu ile ıslatılırmış, güllacın adı da buradan geliyormuş.

İftariyelikler; peynir her çeşidi, hurmalar, zeytinler yeşili yeşili, kırması dilmesi salamurası, reçellerimiz inciri kayısısı, vişnesi, ayvası hele de misler gibi gül reçeli bir parça tere yağ eşliği ile damakta muhteşem tatlar bırakır.

Börekler çörekler, zeytinyağlılar aklımıza geleni pişiririz ama akşam çorba sonrası kimsede yiyecek hal kalmaz.

Eski ramazanlar da geleneklerden biri de, eve gelen misafiri iyi bir şekilde ağırlamak ve misafirin memnun ayrılmasını sağlamakmış.

Osmanlı döneminde zengin köşk veya konaklarda iftar daveti verilir, bunun yanında fakir halk içinde de sofralar hazırlanır, çat kapı gelen Allah misafiri içeriye alınırdı.

Misafirler iftarını edip teraviye gitmek üzereyken, hane sahibi tarafından kadife keseler içerisinde gümüş tabaklar, tesbihler, oltu taşlı ağızlıklar, gümüş yüzükler diş kirası olarak hediye edilirdi. Fakir fukaraya ise, hane sahibinin zenginliği ve cömertliğine bağlı olarak, gümüş akçe veya altın paralar bir kadife kese içerisinde diş kirası olarak verilirmiş. (ben söyleyenlerin yalancısıyım)

Vay be dedirtiyor değil mi? Güzel gelenekler elbet. Dün televizyonda izledim iftar çadırlarındaki yemeğe katılmak için öğlen saat ikide sıraya giriyormuş vatandaşlar. Şöyle bir baktım da hepside derli toplu insanlar pek çoğunun ihtiyacı olduğunu sanmıyorum, bunca zamanını iki tabak yemek için ayırıyorsa şaşkınım.

Bence her şeyin bir yolu yordamı var değil mi? Bu insanlarımız Osmanlı zamanında yaşamış olsalardı sanırım sahurda sıraya girerlerdi.

Az olsun öz olsun kendi emeğimle kazandığım bir yemek olsun. Hepinize hayırlı ramazanlar dilerim.

Resim:http://farm2.static.flickr.com/1071/777375468_2c91fa25bf.jpg
Resim:

 
Toplam blog
: 292
: 1094
Kayıt tarihi
: 08.03.07
 
 

Yazmaktan hoşlanan... Kelimeleri renklendiren bir sihirbazım ben.. Bodrum'da yaşamaktayım.. Sev..