Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Haziran '09

 
Kategori
İstanbul
 

Fatih, Atatürk, ya da Haydar Paşa

Fatih, Atatürk ya da Haydar Paşa olsa, acaba neye hükmederlerdi?!.

“Gaflet ve dalâlet” diyor, ulu önder Atatürk. Ben Altmışaltı senelik ömrümde, Ata’nın bu çok önemli ikazın da içinde bulunduğu nutkuna, henüz kimlerin kendisini muhatap aldığını, tam manası ile anlamış değilimdir. Ölüp gideceğim. Ancak bu düğümü asla çözemeyeceğim. Bu nutkun tümüne, noktasına virgülüne kadar, ben tepeden tırnağıma muhatabıyım. Benim gibi başka muhatap olanları da tanımadım değil. Ancaaaak, çok geniş bir zümre için, çok ciddi kuşkularım var. Ve süratle de bu zevatın, Türkiye lehine, bu durumlarını telâfi etmeleri gereğine inanıyorum. Zîra kasıt olunan gaflet ve dalâlet sadece harp ve düşman meselelerinde değildir. Daha tehlikelisi maarifsizlikte, gelişmemişlikte, ehliyetsizlikte, çağ ile hâli ve istikbâli okuyamamakta, teşhis koyamamak ve tedavî edememekte mevcuttur. Çağın verileri ve gerekleri karşısında, kaplumbağa ya da sümüklüböcek olmak da mümkündür. Kartal arslan maymum zürafa olmak da mümkündür.

Abanoz temeller üzerine oturması ve İstanbullu’ların anıları ile dolu olması hasebi ile Haydar Paşa Garı, Bu şehir için hem mimarî bir değer, hem şehrin insanı için manevî bir değer, hem de benim ismimi taşıması hasebi ile çocukluğumdan beri bana özel bir değer taşır. Orada raylar arasında metfun bulunan, Haydar Baba ile sanki ailevî bir bağım vardır. Üst Göztepe eşrafı olarak, eski tarihlerde sürekli tren kullandığımızdan; çoğu zaman Haydar Paşa garına girdiğimde, Anadolu’ya hareket etmek üzere olan posta trenlerinin anonslarını duyarak; mesuliyetsiz hür bir akılla, hep o trenlere atlayıp, uzaklara gitmek istemişimdir. Bir gün gitmek ve bu şehre tekrardan dönmemek korkusuyla da, ardıma sürekli dönüp, aslâ seyrine doyamayacağım İstanbul’un sûlietine, her seferinde içim titreyerek bakmışımdır.

Şimdi de titriyor. Ancak sadece içim değil. Beynim yüreğim ve her yerim titriyor. Yıllardır tartışılan meseleye ve tartışanlara bir bakın. Tartışanların fikirlerine de iyice bakın. Tabiî her fikir kayda değerdir ama yapıcı olmak kastı ile. Uzun zamandır tartışılan, Haydar Paşa ve çevresi böyle mi kalsın? Yoksa turistik bir yer mi olsun?.. Bir şehir katili, bir hain, gaflet ve dalâlet içinde, Dünya’nın tek ve en nadîde yüzük taşını, önce böyle bir rezilliğe açıyor. Ve o cennet konteynır cehennemi haline geliyor. O da yetmiyor. Anadolu otobüsleri de oradan kalkıyor. İstanbul gibi bir şehre bu rezilliği yıllardır reva göreni, insan hakları falan tanımadan, oradaki ilk vince ibret-i alem için asarlar!.. Sonra da bazı kişiler çıkıp, bugün olduğu üzre: Hangi akla istinaden olduğu belli olmaksızın, bu işi halâ tartışıyor. Bu konuyu tartışanları da, medeni ülkelerde fena halde kasarlar. Turizm işi yapacaklarsa, bu gerçeği öncelikle tüm turizmciler anlamalıdır. Bu tartışmaları yapan zevatın içinde, benim gibi Altı asırlık bir İstanbullu yok tabii. Dünün İstanbullu’su olmak çok kolaydır. Onlar benim gibi Kız Kulesi önünde boğulmamak için çırpınırken yüzme öğrenmedi. Şemsi Paşa’da yemenicilerin renkahenk yemeni dövmesini seyretmedi. Hayrad Paşa Garından trene binip askere gitmedi. Şemsi Paşa’daki yalımızın, içindeki 66.000 kitapla yanmasını da seyretmedi. Onlar için bu bölge rant ant, cart curt bölgesi. Benim için olduğu gibi¸ et kemik can kan canan aşk meselesi değil tabii. Her birinin kafasında, ayrı yüzlerce tilki. Bütün dertleri, tilkilerin kuyrukları birbirine değdi mi değmedi mi? Galata portta da aynı hikâye olduğu gibi... Sadece kimlerin eline baktığına göre, çok yazıktır bu şehre...

Bu işin münakaşalarını yapanlar, bir konuyu da iyi bilmelidirler. Mazîden bu yana Kadıköy’ün ismi, “Kadı kör” yakıştırmasından gelmiştir. Asya’nın en uç noktası olan bu mevkie kadar, çevresindekilerle gelmiş olan bir kadı, Avrupa’ya geçmeyip, bu noktada kaldığı için, kendisine körlük yakıştırılmıştır... Oysa, kadı efendi, asla kör olmamak ve hatta arif ve gönül ehli bir Adem olmakla maruftur. Zîra her grup vakti İstanbul’u Kadıköy yakasından temaşâ etmek, Dünya’da tadına doyum olmaz, müthiş bir hazdır. Ve bu zevki yaşattığım nice turist, def’atle İstanbul’a gelmiş ve hemen Harem, Salacak civarında bir restorana gitmek ya da Harem Hotel’de kalmak istemişlerdir. Ancak, gerçek körlere bu gerçeği anlatmakta çok zorlanılacağına dair içimde müthiş bir endişe var. Çünkü, son yılların tek modası, “Onlar bu müspet işi yapmasın da; gerekirse Dünya batsın. Hiç önemli değil!!!” anlayışına dayanmış gibi görünüyor. Esef verici olan da işte budur. Zîra İstanbul Kâinat malıdır. Bir gurup ya da güruhun ya da bir çıkar çevresinin malı, hiç değildir.

Bu bölge Haydar Paşa lisesini, Selimiye Askerî kışlasını, hatta Gata’yı da içine alarak, ancak arada kalan, Florence Nightingale’in de metfun bulunduğu, Hıristiyan mezarlığına ve Haydar Baba türbesine asla dokunulmadan, Harem Salacak Şemsi Paşa’nın bitimine kadar, mutlak surette On yıldızlı turistik bölge haline dönüştürülmelidir. Ne zaman mı? Otuz yıl önce. Haydar Paşa, Harem, Ahîr Kapı arasına, hatta turistler için bedava feribot koymakla, bu işi kökünden çözülür. İstanbul trafiği de oldukça rahatlar. Turizm açısından bu durum, çok da esprili ve de rekli bir hâl arz eder. Bu işlere aklı ermeyenlere, verilecek çok aklımız da, çok fikrimiz de vardır elbet.

Efendim bu işler olursa, Kadıköy Üsküdar arasında çok kötü yapılaşmalar olur, görüşüne de katılmıyor değilim. Ancak, bu konuyu Kadıköy’e senelerdir çivi bile çakmadığı halde, münevver olduklarını var sayan Kadıköylü’lerden: %75 oy alan Selâmi ile görüşeceksiniz. Ona Kadıköy için, İkiYüz senelik perspektifi olan, mantıklı ve ciddi bir proje üretmesini emredeceksiniz. Onunla meseleyi çözemezseniz, Onun bu projesizliğini, bu tembelliğini, bu ataletini, bu eksikliğini, bu ekseriyetle taltif edenlerle görüşeceksiniz. Mutlaka çarpık yapılaşma olur diye, bu çok elzem ve müspet girişime “-Olmaz!..” diyemezsiniz. Gücü olan, bu fevkalâde müspet işi değil; çarpık fiiliyatı görülmesi muhtemel olan, Kadıköy ya da Üsküdar belediyesini durdurur. Zîra şehircilik açısından, yıllardır israf edilen, böylesine muhteşem bir potansiyelin, daha fazla çarçur edilmesine göz yummak, böyle bir akla çanak tutmak, ancak gaflet ve dalâlet ile izah edilebilir. Bunun başka bir tarifi yoktur, hanımefendiler ve beyefendiler!..

Haydar Volkan

Çiftehavızlar: 03.06.2009

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..